Yazar: Paul Schreyer
Çeviri: Özer Erdin
11 Eylül 2001 günü ABD’de yaklaşık 3000 kadar insanın ölümüne neden olan tarihin en büyük terör saldırısı gerçekleşti. Birçok insan 11 Eylül’de devasa boyutta olan iki binanın çöktüğünü sanıyor. Ancak o gün çöken bina sayısı üçtü. Yani 400 metreden daha yüksek olan ikiz kuleler World Trade Center 1 (WTC1) ve World Trade Center 2’nin (WTC2) yanında 186 metre yüksekliğindeki WTC7 de çöken binalar arasındaydı. ABD’de yer alan “Architects and Engineers for 9/11 Truth” adlı 3000’den fazla mimar ve mühendisin üyesi oldukları derneğin mali katkısıyla yapılan bir araştırma sonucunda resmi açıklamaların aksine binanın yangından çökmemiş olduğu sonucuna varıldı. Zamanın ABD Başkanı G. W. Bush’un saldırıları gerekçe göstererek başlattığı ve halen devam etmekte olan Ortadoğu’yu ve Afganistan’ı kana bulayan savaşlar göz önüne alındığında 11 Eylül 2001 tarihinin önemi bir kez daha öne çıkarıyor. Telepolis yazarı Paul Schreyer söz konusu rapora dair bir yazı kaleme aldı.
Geçen hafta doktor unvanına sahip inşaat mühendisleri Leroy Hulsey, Zhili Quan ve Feng Xiao, yangın sonucunu işaret eden resmi hükümet açıklamasının aksine WTC7’nin çöküşünün “binanın her kolonunun takriben eş zamanlı olarak devre dışı kalması” nedeniyle gerçekleştiğini açıkladılar. Söz konusu araştırmacılar çalışmalarını termik etkinin çelik konstrüksiyon üzerindeki etkisini detaylı olarak canlandıran bir bilgisayar simülasyonuna dayandırdılar. 126 sayfalık rapor hakkında 3 Eylül 2019 tarihinde Fairbanks Alaska Üniversitesi’nde bir sunum yapıldı. Ne var ki bu rapor hakkında ana akım medyada şimdiye kadar herhangi bir haber yayınlanmadı.
Araştırma sonucu, ABD devlet kurumu “Milli Standard ve Teknoloji Enstitüsü’nün” (NIST) kendi bilgisayar simülasyonuna dayanarak, yangın nedeniyle çelik yapı taşıyıcılarının deforme olması ile büroların alev aldığı ve bundan dolayı tekil bina katlarının birbiri ardına çökerek 186 metrelik binanın yıkılmasına neden oldukları hakkındaki açıklama ile çelişiyor. Hatırlanacağı üzere resmi açıklamanın yapıldığı tarihte ZDF ve BBC kanalları ortaklaşa hazırladıkları masraflı bir belgesel ile WTC7 özelinde 11 Eylül hakkındaki son gizemin de resmi olarak aydınlatılmış olduğunu duyurmuşlardı.
Ancak binanın çöküşünü asimetrik bir biçimde öne eğen, bina dış örtüsünde güçlü deformasyonlar içeren ve binanın çöküşünü hiçbir biçimde dikey olarak canlandırmayan NIST simülasyonundan çok farklı olan video kayıtları nedeniyle (WTC7’nin çöküşünü farklı açılardan görüntüleyen yarım düzineden fazla kayıt mevcut) resmi kayıtlara dair süregelen bir problem daima var oldu.
Bir diğer problem ise; binanın çökmesi esnasında iki saniyelik bir süre zarfında serbest bir düşüş içinde hareket etmiş olmasıydı. Yetkililer bu olguyu ilk inkârdan sonra gerçi kabul ettiler; fakat bunu hiçbir zaman tam olarak açıklayamadılar.
Yeni araştırma sonuçlarına göre ise NIST’in öne sürdüğü araştırmanın çok büyük metodik eksiklikler içerdiği anlaşılıyor. Çünkü NIST, mevcut bulon (çelik yapı elemanı birleşim cıvatası) ve diğer çelik konstrüksiyon güçlendirme elemanlarını kendi simülasyonunda kullanmamış (yeni araştırma sonucu sayfa 74-86). Başka bir deyişle, ilkin bu gerçek konstrüksiyon verilerinin çarpıtılması ile son resmi araştırma sonuçları elde edilmiş olunuyor. Hatırlatmak gerekirse ZDF ve BBC, NIST’in 2008’deki araştırma sonuçları hakkında şunları söylemişlerdi: “Her ayrıntı, yani binanın her bir cıvatası dikkate alındı.” Ne var ki bu yayın kuruluşları son araştırmayla birlikte ortaya çıktığı üzere yalan söylediler. Bulonların binada kullanılmış olduğu ‘Arup’ ve ‘Nordenson’ adlı Amerikan mühendislik firmalarının bilirkişi raporunda da hâlihazırda 2010 yılında ispatlanmıştı. O tarihte New York’lu bir enerji üretim firması ve WTC7 işletmecisi arasında yaşanan hukuksal bir anlaşmazlık sonucunda binanın alt bölümünde yer almış olan firmaya ait teknik bir sistem, çökme nedeniyle tahrip olduğu için zarara uğrayan işletme, sigorta alacağından ötürü dava açmıştı.
Hulsey ve çalışma arkadaşları, davacı ve davalı tarafından mahkeme süreci çerçevesinde hazırlatılmış olan teknik bilirkişi raporunun birçok yerinde NIST raporunun başlıca iddialarının çürütüldüğüne dikkat çekiyorlar.
Öte yandan NIST araştırmasının başkanı Dr. Shyam Sunder, güncel araştırma hakkında ne düşündüğüne ilişkin olarak Telepolis tarafından kendisine yönetilen soruyu yanıtsız bıraktı. NIST raporu genel anlamıyla şeffaflık yoksunu. Hükümet yetkilileri ise bilgisayar simülasyonlarına dayandırdıkları ham verilerin kamuya açıklanması için kendilerine sunulan talebi 2009 yılında “kamu güvenliğini tehlikeye sokar” gerekçesiyle reddetmişlerdi. Hal böyle olunca o zamanlar hükümetten bağımsız olarak yapılacak bir araştırma zorlaştırılmıştı.
Alaska Üniversitesi’nin araştırmacıları ise şimdi böyle bir araştırmayı gerçekleştirdiler ve NIST’in hatalı varsayımının kabulünde bile (bulonların ve çelik konstrüksiyon güçlendirme elemanlarının kullanılmamış olması) simülasyonda hiçbir biçimde bir yapı çökmesinin ilerleyişinin gözlemlenemediği sonucuna ulaştılar. Başka bir deyişle, NIST’in kabul ettiği gibi kattan kata ilerleyen bir çöküş söz konusu olmamıştı.
Yeni araştırma ile elde edilen bir başka bilgi 47 katlı gökdelenin çatısının üzerinde yer almış olan doğu terasının çökmesi ile ilgili. Video kayıtlarından da görüleceği üzere bu kısmi çökme tüm binanın çöküşünden yaklaşık 5 saniye önce gerçekleşiyor. Alaska Üniversitesi araştırma ekibi, NIST’in iddiasının aksine bu kısmi çöküşün 13. kata ait bir kolonun yıkılması ile açıklanamayacağını söylüyor. Araştırmacılar, video kayıtlarında gözlemlenen sonuca kolonlar bilgisayar simülasyonunda ancak 45. kata taşındığı zaman ulaşabiliyorlar; ne var ki 45. katta 11 Eylül günü yangın çıkmamıştı. Yani, binanın tümünün çöküşünden önce gerçekleşen teras katının çöküşü yangın ile açıklanamamaktadır. Bundan hareketle araştırmacılar bilgisayarda yapılan birçok denemeden sonra binanın video kayıtlarında gözlemlenen çöküşüne eşitlenebilecek en yakın olası değişkeyi şöyle geliştirdiler: “Binanın içinde yer alan tüm kolonların eş zamanlı çöküşü 8 katlık bir alanın üzerinden gerçekleşirken, bunu 1,3 saniye sonra takip eden tüm dış kolonların çöküşü, takriben video kayıtlarındaki çökmeye en yakın hareketi ifade etmektedir.” Buna göre, binanın yıkılışı 16 veya daha aşağı katlarda başlamış olmalıdır. Bu varsayım dikkate alındığında ise çöküşün hangi katta başladığının saptanmasından bağımsız olarak elde edilen tüm sonuçlar özdeştir.
300.000 Dolardan fazla bir bütçeyle “Architects and Engineers for 9/11 Truth” derneği tarafından finansa edilmiş olan araştırmada tüm suçlamalardan ve siyasi spekülasyonlardan kaçınılıyor. Bunun yanında tüm raporda “patlatılma” kelimesine belki hiç yer verilmiyor; fakat “tüm kolonların eş zamanlı çöküşü” ifadesi dikkate alındığında akla binanın patlatılmış olduğundan başka bir fikir gelmiyor.
Söz konusu araştırmada kullanılmış olan ham veriler eylül ayının sonuna kadar Alaska Üniversitesi’nin proje web sayfasında yayınlanacak. Ayrıca araştırmanın uzman değerlendirmeleri 1 Kasım 2019 tarihine kadar toplanarak, yıl sonunda yayınlanacak nihai bir rapora dâhil edilecek.
Kaynak: Telepolis