15 devrimci müzik grubundan ortak albüm: ‘Bitmedi, daha sürüyor o kavga ve sürecek’
Toplumsal mücadelenin bütün alanlarına dokunan söylemsel bir çeşitliliği içeren “Kavga” albümü 16 Eylül’de yayınlandı.
Özgür Derya
Toplam 15 devrimci müzik grubunun kolektif çalışmasıyla ortaya çıkan ve Türkçe, Kürtçe, Zazaca ve Arapça 15 şarkıdan oluşan “Kavga” albümü, devrimci müzisyen Victor Jara’nın 1973 yılında Şili darbesi sırasında katledilmesinin yıldönümü olan 16 Eylül günü yayınlandı. Albümde “Eğme Başını” şarkısını seslendiren Geniş Merdiven grubundan Barış Yıldırım, albüm hakkında İleri’ye verdiği demeçte “Devrimci müzik bir tarz, bir janra olarak tanımlanacaksa ‘Kavga’ albümünün buna verdiği en güzel cevap çoğulluktur. Kendini biçimle sınırlandırmadan, içerikle, tutumla tanımlanan bir janra olmalıdır konusuna ‘Kavga’ iyi bir cevap” ifadelerini kullandı.
“Kavga” albümü Adalılar, Aryen Kom, Geniş Merdiven, Gölgedekiler, Grup İsyan Ateşi, Grup Vardiya, JinMa, Kaldırım Müzik Topluluğu, Liberte Müzik Kolektifi, Praksis, Sarya Müzik Topluluğu, Sokak Orkestrası, Sol Anahtarı, Umuda Haykırış ve Yel Değirmeni gruplarının bir araya gelerek 16 Eylül 2023 tarihinde yayınladığı bir albüm.
Albümün hazırlanış aşaması da bu 15 grubun kolektif çalışması olması açısından önemli. Müzikal anlamda halk müziği, etnik müzik, rock, sokak müziği gibi geniş bir çeşitliliği barındırıyor. Bunun yanında sınıfsal mücadeleden devrimci mücadelenin önderlerine söylenen ağıtlara, kadın ve çevre mücadelesinden Kürt ve Arap halklarının özgürlük mücadelesine, toplumsal mücadelenin bütün alanlarına dokunan söylemsel bir çeşitliliği de içeriyor.
Albümde emeği geçen müzisyenlerle günümüz devrimci müziği, devrimci müziğin günümüz koşullarında neye denk düştüğü, müzisyenlerin bugün maruz kaldıkları zorlu yaşam koşulları ile albümün hazırlık aşamalarını ve yaratılan müzikal kolektifin gelecekte yapmayı planladıkları işleri konuştuk. Uzun ama müziğin, hayatın, muhalefetin ve devrimciliğin güncel durumuna, geleceğine ilişkin kapsamlı ve keyifli bir söyleşi oldu.
Bu toplama bir albüm değil. Tüm aşamaları katılımcı gruplarca beraber kafa yorarak tasarlanmış, kotarılmış bir çalışma. Bu fikir nasıl doğdu, nasıl gelişti?
PRAKSİS: Bu gruplar uzun zamandır birbirleriyle diyaloğu olan, çeşitli zamanlarda bir araya gelmiş, ortak çalışmalar yapmış gruplar. Bu diyalogların, beraberliklerin olgunlaşmış hali olarak görmek gerekiyor albümü. Uzun süredir, neredeyse Gezi sürecinden beridir devrimci müzisyenlerin bir arada ortak çalışma yapmaya elverişliliği, bir yandan bu bir araya gelişlerin sınırlı olması, platformların, ortaklaşmaların sürdürülememesinden alınan dersler, bütün bu birikimlerin belirli bir andaki görüntüsü, yansıması bu albüm. Orijinalliği tarihten kaynaklanan bir beraberlik.
Halihazırda zaten tarihselliği de olan bir beraberliğin bir verime dökülmesi yani. Peki başat ya da çekirdek bir grubun pek çok diğer örnekte görüldüğü gibi koordinasyonu, diğer katılımcıları yönlendirmesi, süreci şekillendirmesi ile mi yoksa bütün katkıda bulunanların canı gönülden katkı vermesi, sahiplenmesi ile mi albüm sonuçlandırıldı? Genel bir duruma da işaret etmek istiyorum burada, bu tür kolektif işler genelde küçük bir çekirdek grubun işi sahiplenmesi ile sonuçlandırılır.
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): Tabii bazı insanların daha fazla inisiyatif alması gibi bir durum oldu ama bu diğerlerinin isteksizliğinden değil 15 müzik grubunun katıldığı bir albüm işinin zor ve yoğun emek gerektiren bir iş olmasından kaynaklı oldu. 15 ayrı grubu, yaklaşık 50 kişiyi koordine etmek ve bunu da belli bir zaman içinde yapmak gerekiyor. Örgütleyici ısrar olmasaydı iş daha da uzayabilirdi.
ÜLKER SARI (VARDİYA): Sol müzik içinde birçok topluluğun yan yana gelme, birbirlerinin şarkılarını seslendirme girişimleri hep var. Bunu daha kapsamlı bir çalışmaya dönüştürme fikriyle yola çıkıldı. Deprem öncesinde de bu tartışmaları yapıyorduk. Deprem döneminde bu kadar büyük bir trajediye karşı ses verme ihtiyacı daha çok hissedilir hale geldi. Önce depreme dair bir çalışma yapalım fikri vardı, sonra kapsamı daha da genişlettik. Belki de dışsal sebeplerden son zamanlarda sol gruplar bir araya gelip bir şeyler yapma imkanı bulamadılar. Bir kurumsallaşma arayışına girdik ve bu albüm bir ilk adım oldu. Buradan öğrendiklerimizle sonraki adımlar daha kolay atılacak. İlk defa bir araya gelmenin zorluklarını da yaşadık. Müziğin farklı yönelimlerinden, sol siyasetin farklı yönelimlerinden gruplar var ve bu gruplar bu gruplar tartışmalarda hep kendi önceliklerinden hareket etmeyi tercih etti. Kolektivite belli bir tartışmanın sonunda yaratılabildi. Diğer albümlerde daha kolay yol alacağız.
Bu bir araya geliş, bu albüm bir ilk adım ve devamında daha farklı, kapsamlı etkinlikler de düzenlenecek anlamı çıkarabilir miyiz buradan?
ÜLKER SARI (VARDİYA): bizim beklentimiz bu yönde. Müzik çok bireysel organize ediliyor bu dönemde. Pandemide intihar edenlerin çoğunluğunun müzisyen olması ironik bir durum. Müzik, eğlence sektöründe hayatını kazanan arkadaşlarımız var. Dayanışma, örgütlenme neredeyse yok. İnanılmaz bir bireysellik. Sosyalistlerin bu alanda bir şeyler yapması gerekiyor. Sendikal mücadele müzik alanında çok kötü durumda. Var olan sendikaların çoğu formalite. Pandemi döneminde de bunu gördük. Bizim aslında sosyalist, devrimci, yurtsever müzik gruplarının bir araya gelip salt bir albümle de değil birçok konuda ortak bir şeyler söylemesi gerekiyor. Bu bir başlangıç oldu, götürebileceğimiz kadar ileri noktalara götüreceğiz bunu.
Çok kristalize bir dünya müzisyenlerin dünyası. Belli birliktelikler yakalamak çok zor. Bu albüm bu kristalize olma, bireyselliği önceleme durumuna da bir itiraz diyebilir miyiz?
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): Kolektivite eskilerde kaldı, artık müzisyen bunu yapamaz, bu modası geçmiş bir şeydir vs. gibi de bir genel yaklaşım var. Kolektivitenin etkisizliğine dair argümanlara da bir cevap oldu bu.
Devrimci müzik, muhalif müzik yalnızca devrimci/muhalif sözler barındıran bir müzik mi, bu yalnızca bir söylem meselesi mi? Günümüz koşullarında devrimci müziğin praksisini nasıl tanımlarsınız? İşin artistik, söylemsel yanını bir yana bırakırsak yaşamın kendisine ne söylüyor, nasıl bir eylemlilik öneriyor devrimci müzik günümüzde? Konser yasaklarını, devrimci sanatı, toplumcu sanatı boğma, yok etme girişimlerini de düşünerek yanıtlayın bu soruyu.
PRAKSİS: Biz bu toplamı oluştururken bir kıstasa ihtiyaç duyduk. Bizi biz yapacak bir kıstas. Bu diğerlerini aşağılamak anlamına gelmiyor. Bizim devrimci müziğe bir sınır çekmemiz gerekiyor. Bu yanlış bir sınır olabilir ama bir sınırdır neticede, işlevsel bir sınır. Bu sınırı şuradan çizdik: Kendini devrimci olarak tanımlayan ve bunu çeşitli pratiklerle de gösteren, etkinliklere, eylemlere aktif katılım gösteren, kendini bu mücadelenin içinde müzikli bir katılımcı olarak tanımlayan insanlar. Sonuç olarak devrimci bir yerden tanımladığı müzisyen varoluşunu devrimci bir pratikle birleştirmesi gibi bir terazi kurabiliriz. Yani hem müziğin içinden hem de müzik harici limanlardan doğru bir muhalefet.
Şöyle özetleyebilir miyiz: Devrim ve sanat birbirine içkindir.
PRAKSİS: Evet, bu bağlantıyı çok ciddiye alıyoruz.
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): Devrimci müzik tıpkı bu albümdeki gibi çoğul olmalıdır. Çok farklı tarzları içermelidir. Biçimsel bir yerden tanımlanmamalıdır. Devrimci müziğin içerisinde rock’tan metale, folktan popa bir çoğulluk zaten var. Bu çoğulluk iyi bir şeydir. Devrimci müzik bir tarz, bir janra olarak tanımlanacaksa bunun dar sınırları olan tek bir tarz olarak tanımlanmasını istemem. Kavga albümünün buna verdiği en güzel cevap çoğulluktur. Kendini biçimle sınırlandırmadan, içerikle, tutumla tanımlanan bir müzik olmalıdır konusuna “Kavga” iyi bir cevap.
Bu cevabınız başka bir sorunun da kapısını araladı. Muhalif müzikte iki mahalle var, rock mahallesi ve folk mahallesi. Bu iki mahallenin bir araya gelmesi çok sınırlıdır. Tarihe baktığımızda rock mahallesinden Bulutsuzluk Özlemi, Kazım Koyuncu, Moğollar, Yaşar Kurt, Folk mahallesinden Selda Bağcan, Erkan Oğur, Edip Akbayram vs. bir avuç grup/kişi dışında diğer mahalleye teveccüh gösteren, birliktelik imkanlarını kovalayan pek yok gibi. Muhalif müziğin bu pek birbirine yakınsamayan iki akımını bir araya getirmesi açısından da güzel bir albüm olmuş. Bu iki mahalle albümde bir söylem birliği yakalamış diyebilir miyiz?
ÜLKER SARI (VARDİYA): Devrimci müzik nasıl olmalı sorusu önemli bir soru. Türkiye’de müziğin piyasalaşması, bireyselleşmesi çok ciddi boyutlara geldi. Halk ozanları bile, tabiatları gereği daha kolektif bir noktadan söz söylemeleri gerekirken bireyselleştiler. Müzik alınır satılır bir metaya, bir uzmanlık alanına dönüştüğü zaman çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkıyor. İnsanların birbirleriyle iletişimini, kendini, yaşamı, doğayı tariflemek için duyduğu bir ihtiyaçtan ziyade onun bir esasa ve o esastan kişinin kendini var etmesine döndüğü andan itibaren çok tehlikeli sonuçlar beraberinde geliyor ve kapitalizm de bunu yapıyor. İnanılmaz bir şekilde bireyselliği özendiriyor. Bizim niyetimiz kolektivitenin yanında müziğin alınıp satılır bir özelliği olmadığını ve dayanışma yönünü organize etmek. İmkan olsa hiçbir konserden ücret almamaya çalışırız. Bir amacımız da albüm hazırlık sürecini ortaklaştırmak. Gruplar tek tek kendileri kayıt alıyorlar bunun yanında bir grubun elemanının bir diğerinin şarkısına enstrümanıyla, sesiyle katkı yapması, eşlik etmesi de önemli. Çünkü herkesin farklı deneyimleri var. Örneğin Praksis’in kendi çalışmalarını organize etme deneyimlerinden başka gruplar bir şeyler öğrendi, Barış’ın toplantılarda yaptığı konuşmalardan öğrendiklerimiz oldu. 15 grubun her birinin çok kıymetli deneyimleri var. Bu bir arada olma durumu hafızayı da deneyimi de ortaklaştırdı. Hepimiz birbirimizden öğrendik.
Bu albüm yapma pratiğini konserlere, farklı etkinliklere dökme gibi bir düşünce var mı?
PRAKSİS: Herkesin en çok heyecan duyduğu nokta burası. 15 grubun hepsiyle bir etkinlik yapmak pek mümkün görünmüyor. Ama 2’li 3’lü gruplar halinde konserler yapmak gibi bir karar alındı. Hatta sahne alan grupların o etkinliğe çıkmayan grupların şarkılarını da söylemesi gibi bir plan var. Albümü, yapacağımız etkinliklerle geniş kitlelere duyurmak gibi bir düşüncemiz var ama artık sürekli hale gelen konser, etkinlik yasakları bunu zorlaştırıyor. 15 grubu bir araya getirip yapacağımız bir konser zaten zor bir organizasyon ve bunun yasaklanacağı neredeyse aşikar. Bunun yerine daha küçük ölçeklerde 2’li 3’lü konserlere odaklandık. Konserlerin dışında eylem alanlarında da olmak istiyoruz. Albümdeki bütün gruplarda bu irade var.
Konser yasakları, etkinlik yasakları herkesi çileden çıkarıyor ama artık neredeyse kanıksandı. Önce yasak açıklanıyor, sonra genellikle sosyal medyadan tepkiler dile getiriliyor, sonra hayat kaldığı yerden devam ediyor ve o etkinlik yapılamamış oluyor. Bunu aşmanın alternatif bir yolu var mı sizce?
ÜLKER SARI (VARDİYA): Dersim Festivali’nde İsyan Ateşi ve Grup Yorum yasaklandığında (Önceki yıl festival toptan iptal edildi) vali bunu yasakladığına pişman olmuştur muhtemelen. Çünkü festival boyunca her sahnede, her yerde bu yasağa karşı şiddetli tepkiler dillendirildi. Birçok başka grup İsyan Ateşi ve Yorum şarkıları söyledi ve bu yüzden soruşturma geçirdiler. Dersim’de bu yasağa karşı güzel bir reaksiyon geliştirildi. Dışarıda ortalama, sosyalist siyasete dahil olmayan sanatçılar bile taraf oldular, reaksiyon verdiler. Orda bir atmosfer yaratıldı ve bu çok kıymetliydi. Ama her yer Dersim gibi değil. Aslında biraz sokağa sarılmak gerekiyor. Bizim bu albümün konserlerini yapmak için bazı girişimlerimiz oldu, istediğimiz sonuçları alamadık. Yer verilmiyor, yer bulsak valilik son dakikaya kadar bekletip yasak kararı çıkartabiliyor. Yasak durumunda ısrar da edemiyorsunuz çünkü valilik elektriği de kesebiliyor, her şeyi yapabiliyor. Bu durumlarda çevredeki sanatçıların da harekete geçmesi gerekiyor. Bir diğer konu da küçücük bir dinleti de olsa bunu zorlamak, ısrar etmek gerekiyor. Mesela biz BEKSAV’da oda konserleri düzenledik. Şimdi küçük bir sahne yapmaya çalışıyoruz ve orada bu küçük konserlere devam edeceğiz. Sendikaların, kitle örgütlerinin organizasyonlarına elimizden geldiği kadar gitmeye çalışıyoruz. Ayrıca sokak sahneleri organize etmeye niyetimiz var. Ses düzeni gerektirmeden, akustik bir şekilde, hemen hızla ortaya çıkıp şarkıları söyleyecek şekilde bir organizasyon içindeyiz. Bu konularda durmamak, sürekli zorlamak gerekiyor. Aksi takdirde daha geriye gidiliyor. Mesela Bostancı Gösteri Merkezi’nin, MKM’nin sahnesi yasaklandı, dava açıldı ve kazanıldı. Emsal bir karar ama akabinde başka bir bahaneyle gelinebiliyor. Devlet o anda o grupların sahneye çıkmasını engellemeye çalışıyor. Çünkü konuşulduğu gibi bir kültürel hegemonya yaratamıyor. Yaratamadığı yerde bizim kendi kültürümüzü insanların kafasında güncellememizi istemiyor. Bizi “Marjinalize” etmek istiyor. 15 grubun yan yana duruşu buna güzel bir itiraz oldu, bu onların yapabileceği bir şey değil. Bir araya geldiğimizde çoğu kimse birbirini tanımıyordu. Baktık çok güzel kayıtlar alınmış, çok iyi konserler yapılmış, müthiş bir deneyim var ortada.
Peki, biraz da teknik, artistik noktalara değinelim. Bir araya gelmek, kolektivite vs. güzel. Bu sürekli bir arada olma, eleman alışverişi durumlarının grupları sound açısından, icra açısından birbirine benzetmesi, bir tekdüzelik yaratması gibi bir endişe geliyor akla. Böyle bir endişeniz var mı? Malum özellikle müziğin bu türüne uzak insanlar bir “klişe” eleştirisi yaparlar hep.
ÜLKER SARI (VARDİYA): Bu aslında biraz tür benzerliğinden kaynaklanan bir durum. Uzun süredir müziğin bu tarzına maruz kalmadığımız için bizim zihnimizde de şarkılar benzeşmeye başladı. Bizce sound’lar da farklı, icralar da farklı, mix-master’lar da farklı. Hatta biz bu konuda eleştiriler de yaptık teknik açıdan da keşke daha fazla ortaklaşabilseydik diye. Bu bir problem değil. Türlerin birbirine benziyor olması, klişe eleştirisi yapanların bu müzikle kurduğu ilişkinin mesafeli olmasından kaynaklı.
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): Bu albüm için ayrı çalışma ortak çalışmaya göre daha yaygın. Birbirimize benzemiş olabiliriz bu kötü bir şey. Belki bahsettiğin mevcut folk ve rock mahallelerine pop ve world mahallelerini de eklemek gerekiyor. Bir de rock mahallesinin baskınlığını arttırdığı gibi bir düşünceye kapılıyorum albümü dinledikçe. Mesela elektro-gitar etnik şarkıda da, marşta da popta da duyuluyor. Ben yine de pop, rock, etnik, çağdaş halk müziği hepsinin çoğulluğunu görüyorum albümde. Birleşen bazı yönlerini de görüyorum.
Söylemden konuşalım biraz da. Daha marş tonunda öfkeli şarkılar hala ihtiyaç mı, yoksa daha lirik, insanı iyi hissettiren şarkılar mı ya da Gezi İsyanından bu yana örneklerini çokça gördüğümüz alaycı, zıpır şarkılar mı? Günümüz devrimci, muhalif, sol müziğinin söylemi nereden kurulmalı? Siz böyle bir söylem hedeflediniz mi?
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): “Kavga” üst başlığının daha çok bir mücadele davetiyle ifadesini bulduğunu görüyoruz. “Eğme başını” “Kır kabuğunu” vs. söylemlerde de albümdeki farklı grupların birbirine yakınsama durumu var. Hatta müzikaliteden çok söylemde bir birbirine yakınsama durumu var. Tebliğ ve çağrı şarkıları hep olmuştur bizim müziğimizde.
ÜLKER SARI (VARDİYA): Biz “Kavga” temasıyla yola çıkınca sözleri de kavga ekseninde yazmaya çalıştık. İnsanlara nereden dokunduğunuzla ilintili bir durum bu. Bize klişe olduğumuz konusunda eleştiriler geliyordu. Sözün hissiyatını alabilmek için o söze yakın atmosferin içerisinde de olmak gerekiyor. Afiş yapan, bildiri dağıtan, mitinge, direnişe giden insanlar açısından parçalar çok kıymetli. O noktalardan gelen eleştiriler çok olumlu. Ama solculuğu daha nostaljik bir yerden kavrayan, aktif mücadeleden uzaklaşmış kişilerden gelen eleştiri klişe olduğu yönünde. Biz şarkı yaparken aktif mücadele içinde olan insanları önceliyoruz. Oralardan güzel bir ilgi var. Ama mücadelenin uzağında olan insanlar bir iki dinliyor ve devamı gelmiyor. Çünkü orada tarif edilen cümlelerin yaşamında bir izi yok. Ama bugün yok, yarın olabilir.
Peki aktif mücadelenin içinde olmayan ama sıkışmış, geleceksiz, hayatında bir çıkış yolu bulamayan ama kendini bir devrimci itiraza da kanalize edemeyen, diyelim ki bir market kasasında on dört saat oturan üniversiteliye de söz söylemek, müzikten doğru bir el uzatmak gerekmiyor mu?
ÜLKER SARI (VARDİYA): Bu albümde yer alan grupların hepsi zaten siyasi bir mücadelenin de içerisinde. O alanlara müziğin dışından doğru da nüfuz etmek gerekiyor. Şantiyede, grevde, sokakta var olmak gerekiyor. Yoksa bir grubun bir şarkısının tek başına hayatın o alanlarına etki etme şansı yok. Grup Yorum, Grup Munzur, Kutup Yıldızı bunların tarihinde de bu var. Bu farkındalıklar, farklı unsurların mücadele birliği ile organize ediliyor. Bu albüm salt bir Grup Vardiya albümü olsaydı daha ideolojik kesimleri hedefleyen birkaç şarkımız olacaktı ama toplumun her kesimine söz söyleyen farklı şarkılarımız da olacaktı.
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN) biraz özeleştirel de olmak gerekiyor. Kavga albümünü aktif siyasi mücadelenin içerisinde olanlar dinler. Katyuşa gibi, Praksis’in Kerteriz şarkısı gibi şarkıları bu tarz bir mücadelenin içerisinde olmamasına rağmen bu müziğe ilgi duyan insanlar dinleyebilir, Dersimli olup Zazaca türkü formunu sevdiği için dinleyen olabilir. Yine de farklı kesimlere de seslenme iddiasında olan şarkılar yarıyı geçmez gibi. Kendimize de kendi zeminimize de seslenmek gerekiyor. Bir zamanlar bu mücadelenin içinde olan ama şimdi uzağına düşmüş ya da kendi olmasa da bir yakını, eşi, dostu bu mücadelenin içinde olan insanlar toplasak birkaç milyon ediyor. Dolayısıyla bu insanlar içinde şarkılar, türküler yapmak gerekiyor. Ama bir yandan da senin söylediğin gibi, belki bir sonraki albüm bütün emekçi kesimlere seslenen bir albüm olmalı.
Zor bir karar bu. Müzik yapan hiç kimse beni falanca kesimler dinlemesin, filanca kesimler kenarda dursun demez. İster ki seksen milyon benim farkımda olsun, sevmese de varlığımdan haberdar olsun. “Beni kim dinlesin” sorusunun cevabı, mümkün olduğu kadar geniş kesimler dinlesin değil mi?
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): Her zaman bu kadar iddialı olmayabilir.
PRAKSİS: Hedef kitleyi daraltmak daha doğru. Müziğimiz ve sözümüz hitap ettiği kitleden doğru ayrışıyor. Bu albümün ele alınacak bir yanı da lirik tercihleri; kavram setleri daha çok. Barış tebliğ bölümüne değindi, “uyan artık” tarzı sözler bu dönemin kitlesine hitap etmiyor. Ama hitap etmemesinin sebebi hegemonya ilişkisi ile ilgili. Artık bu geride kaldı dediğimiz öfkeli devrimci ton bu dönem yok ama geri gelebilir. Üretici olarak çok sığ, çok klişe dediğiniz şarkılar farklı anlamlar bulabiliyor dinleyicide. Bizce Kavga albümünün özellikle ele alınması gereken yönlerinden biri söz varlığıdır. Bizim bu albümden bir sonraki albüme taşıyacağımız da bu söz varlığıdır. Müzikal olarak hali hazırda olandan daha avangard, daha deneysel bir şey yok. Neden bunları yapmıyoruz diye tartıştığımız birtakım deneysel işler denenebilir ama devrimci müziğin asıl meselesi liriktir, baskın olan yönü burasıdır. Neyi hedefliyoruz, nereye kadar bir teması hedefliyoruz? Daha geniş kesimlere hitap edecek şarkılar yazmak şu anda bulunduğumuz özden bir kayma getirir. Bir sosyolojik hesaptır bu. Geniş kesimlere ulaşacak söz varlığıyla devrimci kitlelere ulaşacak söz varlığı arasında bir fark oluşuyor. Bir şeyleri güncelleyeceksek hali hazırda çantamızda bulunan kavram setleri üzerinden bu güncellemeyi yapacağız.
Albümün dağıtımı, finansmanı, dinleyicilere ulaşması için mevcut ticari ağlara alternatif birtakım arayışlar var mı? Bu telif hakları meselesi üzerinden soruyorum bu soruyu. Mevcut ticari ağlara, onların ticari algoritmalarına karşı bir itiraz, bir alternatif arayışı da var anladığım kadarıyla. solmuzik.com diye bir site açılmış ve buradan şarkılar ücretsiz dinlenebiliyor.
PRAKSİS: O konuda pek ilerleyemedik. Birtakım tartışmalar yaptık ama o anlamda bir ortak nokta yakalayamadık. Ama solmuzik.com gibi bizi yansıtan bir zemini yaratmaktan da geri durmadık.
ÜLKER SARI (VARDİYA): her grubun zaten bu yönde bir meramı, bu alanı yoklamak, geliştirmek gibi bir fikri var. Bu ortak derdimiz. Baştaki sorulardan birine geri dönersek, anti-kapitalist olmak, anti-emperyalist olmak de bizim için salt bir söylem meselesi değil. Ama bu anlamda alanımız çok dar ve mevcut platformlardan bu albümü yaymak zorunda kaldık. Bu yönde arayışlarımız sürecek.
PRAKSİS: Çok sayıda haber sitesinde matbu bir basın bildirisini yayınlatmayı başardık ama ardından müzikle ilgili yazan, düşünen insanlardan bir ilgi göremedi albüm. Bu insanların ilgisini çekmeyi başaramadık. Bu hem hegemonik bir durum yani devrimci müziğe ilginin azalması, aslında devrim düşüncesine olan ilginin de azalması. Bu tür işler yaygın biçimde tartışıldıkça gelişiyor. Biz de öğreniyoruz yaptıklarımızla ilgilenen, olumlu/olumsuz yönleriyle tartışan insanlardan.
ÜLKER SARI (VARDİYA): İyi köyü bir adım atılmış. Bu adımı beğenmeyebilirsiniz, vasat bulabilirsiniz ama ortada anlatılmak istenen bir meram var. Bu ilgisizlik politik olarak da kötü. Bu mahalle hepimizin mahallesi, buradan çıkan her söz her söz toplamda bir atmosferi üretiyor. Praksis, Bandista, Vardiya, diğer birçok arkadaş son zamanda albümler yayınladı ve görülmedi. Albüm yapmanın dışında devrimci müzik yapan insanların gündelik yaşamdaki sıkıntılarını, dertlerini de anlatmak istiyoruz. Çünkü müziğin bu türüne ilgi duyan müzisyen çok az. Çok zor şartlar altında bu çalışmalar yapılıyor.
BARIŞ YILDIRIM (GENİŞ MERDİVEN): Bu ilgisizlik sadece bizimle değil ülkedeki entellektüel ortamın tükenmişliği ile de ilgili. Bu koşullarda iş başa düşüyor biraz. Gerekirse eleştiriyi yazacak, işin basın-yayın yönünü üstlenecek kolektifi de biz organize edeceğiz bu tükenmişlik içinde.