3 milyar Avro neye mal oldu?

3 milyar Avro neye mal oldu?

Dün basına sızan pazarlık kayıtları ile Suriye ve mülteci krizi tekrar gündeme oturdu. Bir esnaf edasıyla pazarlık yapan Erdoğan, “bize zaten gelişi 3’ten fazla abicim”, “3’ü kabul edeceğime hepsini otobüse bindirir gönderirim” gibi söylemlerle AKP’nin ve emperyalizmin politikaları sonucunda yerinden yurdundan olan Suriyelilere nasıl baktığını bir kez daha göstermiş oldu.

Bu yazıda AKP’nin Suriye hamlesinin Türkiye’de yarattığı bilançoya dair kimi notlar paylaşacağız. Bir başka deyişle pazarlığa konu olan 3 milyar Avro neye mal oldu?

1- MİLYONLARCA MÜLTECİ: “Arap Baharı”nda Libya’nın ardından Suriye gündeme geliyor. Libya krizinde kısa bir süre için de olsa müdahale karşıtı bir pozisyon alıp kontraya düşen, 24 saat içerisinde ise müdahaleye dahil olan AKP; bulunduğu konumu beğenmemiş olacak ki Suriye konusunda oldukça tez canlı davranıyor. Henüz Suriye’de karışıklık baş göstermemişken Hatay’a mülteci kampları kurulmaya başlanıyor. Sızan tutanaklardan anladığımız kadarı ile bu kampların yalnızca kendisinin Türkiye’ye ekonomik maliyeti 8 milyar Avro.

2- YENİ OSMANLI’NIN PRESTİJ YİTİMİ: “Arap Baharı”ndan kısa süre önce Suriye Politikası’nın kodu olan kardeşim Esad, katil Esed’e hızlıca dönüşüyor. Van minüt şovu ile oluşturulmaya çalışılan “Batı ve İsrail zulmüne karşı Müslüman lider” imajı” yerle bir oluyor. Suriye’nin, modern tarihi boyunca İsrail baskısına karşı bir direniş mevzisi olmasının Orta Doğu halkları açısından önemi, hep ABD’nin ileri karakolu olarak işlev görmüş Türkiye’den çok daha değerli. Yeni Osmanlı açılımı üzerinden bölgede liderlik hayalleri erken çöküyor.

3- ‘SIFIR SORUN’ BİTTİ: AKP’nin ilk yıllarında ortaya konan komşularla sıfır sorun sloganı tam tersini ifade etmeye başlıyor. Suriye hamlesinin ardından ortaya çıkan gelişmeler, Türkiye’nin siyasi sorun yaşamadığı tek bir komşusunun kalmaması ile sonuçlanıyor.

4- ŞAM’DA NAMAZ HÜSRANI: Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bayağı ve bilimsellikten uzak bir kitap ile pazarlanan “Stratejik Derinlik” politikasının kof ve ciddiyetsiz olduğu kısa sürede ortaya çıkıyor. “Şam’da Cuma namazı kılacağız” söylemi ile başlayan süreç Suriye halkının direnişine tosluyor. Güçlü ve aktif ülke diye pazarlanan imajın sorumsuzca atıp tutan bir ülkeye dönüşmesi pek de vakit almıyor.

5- TASMAYI TUTANLAR TEDİRGİN: Kraldan çok kralcı bir bakış açısıyla emperyalizmin bölgesel çıkarlarını en iyi AKP’nin savunacağı iddia edilerek girilen süreç ABD ve AB ile de arayı açıyor. AKP çamurun içerisine büyük bir hırsla dalarken tasmasını tutanları da ihtiyatsız bir biçimde bataklığa çekiyor. Özellikle hiçbir şekilde kontrol edilemeyen radikal gruplara AKP tarafından verilen aleni destek “Ilımlı İslam” politikasının da foyasını ortaya çıkartıyor. IŞİD’in ortaya çıkışında ve güçlendiği süreçte AKP’den aldığı maddi-manevi destek, AKP Türkiyesi’nin Orta Doğu ve dünyanın en güvenilmez aktörlerinden biri olarak görülmesine neden oluyor.

6- ORTA DOĞU ÜLKESİ: Reyhanlı patlaması ile birlikte Türkiye’nin içine de taşınan sürecin bir sonucu, Orta Doğu’da kanın ve çatışmanın bulaşmadığı tek ülke Türkiye imajını ortadan kaldırması oluyor. Yoğun islamizasyonun içeride de istikrar getirmeyeceği, aksine çok daha kalıcı bir soruna yol açtığı görülmeye başlanıyor. Türkiye siyasi açıdan Orta Doğu’ya benzedikçe sınırlar silikleşiyor, modern Türkiye, tarihinde ilk defa gerçekten bir Orta Doğu ülkesi olarak değerlendirilmeyi hak etmeye başlıyor.

7- KÜRTLER İÇİN YENİ SÜREÇ: Suriye’de emperyalizmin ve AKP’nin müdahalesi ile başlayan iç savaşın güçlendirdiği aktörlerden birisi de Kürt siyaseti oluyor. Esad’ın stratejik hamlesi ile içlere çekilerek Rojava’yı bıraktığı YPG, Türkiye’nin beslemesi ile ortaya çıkan IŞİD’e karşı savaşacak tek güç olarak popülarite kazanıyor. YPG’nin kuvvetlenmesi ile ivmelenen süreç Öcalan görüşmeleriyle başlayan “Çözüm Süreci”nin sonu anlamına geliyor, Türkiye’deki Kürt illeri yeniden çatışmanın adreslerinden birisi haline geliyor.

8- RUSYA’NIN GİRİŞİ BAĞIMLILIĞIN ARTIŞI: Rusya’nın Suriye’ye açık ve resmi olarak girişi, Türkiye’nin elini kolunu bağlıyor. “Bayırbucak Türkmenleri” üzerinden başlatılan propagandanın son ayağı olan Rus uçağının düşürülmesi beklenen sonucu vermiyor. Türkiye artık Suriye hava sahasına dahi giremez oluyor. NATO üyeliği dışında kendisini savunacak bir kozu kalmayan Türkiye’nin bölgedeki hareket kabiliyeti tamamen ABD’nin çizdiği sınırlara çekiliyor.

9- İÇERİDE DIŞARIDA SIKIŞMA: Sürecin sonunda AKP içeride yalnızca faşizan bir baskı ve Kürt savaşı üzerinden salgılanan milliyetçilik ile iktidarını sürdürebilecek bir noktaya çekilirken, dışarıda da elinde yalnızca mülteci pazarlığı ve Suudi İttifakı kalıyor. Dahası, Halep Savaşı ile birlikte hedeflerinden giderek uzaklaşan bir Türkiye söz konusu…

10- SIKIŞMAYI SAVAŞ MI AŞACAK? İşte mültecilerin hayatları üzerinden yapılan 3 milyar Avro pazarlığı böyle bir sıkışma ortamında yapılıyor. Bölge liderliği ve Yeni Osmanlı hülyaları ile başlayan sürecin AKP’ye maliyeti kuşkusuz para ile ölçülemeyecek boyutlara erişiyor. Tarih, diktatörlerin ve faşizan yönetimlerin böyle sıkışmaları aşmak için sıcak savaş, işgal gibi alternatifleri kullanabildiğini gösteriyor. Dış müdahale seçeneğinin, içeride ve dışarıda yaşanacak bir dizi meşruiyet sorunu, Rusya gibi bir savaş gücüyle restleşmenin getirdiği somut riskler ve Kürt sorunun ulaşabileceği yeni aşama gibi olası maliyetler hesap edildiğinde, “yangın anında kırınız” türü bir son seçenek olacağı kesin. Yine de, sonu savaş olsun olmasın, AKP tarafından çareler üretilmesi gereken bu sıkışma halinin dahi, bizi çok daha sert ve çetin bir mücadele içerisinde olmaya davet ettiği şimdiden söylenebilir.

DAHA FAZLA