ABD-PYD-Türkiye: Halkın dostları kimlerdir?
ABD’nin PYD’ye silah vermesiyle, AKP/Saray Rejimi’nin PYD’yi tehdit etmesi zıt politikalar değil, aynı yöne hizmet eden politikalardır ve PYD’nin merkezkaç bir kuvvet haline gelmesi her zaman ihtimal dahilindedir.
ABD, Türkiye-YPG arasında tercih yapmak durumunda mıdır? Daha da ileri gidelim, ABD-Türkiye’ye karşı YPG’yi mi tercih etmiştir? Bu sorulara cevabınız evetse, ne yazık ki kökleri MDD tezlerine kadar giden emperyalizm yorumlarının ilkel bakışından muzdaripsiniz demektir.
Şöyle ki, bu portalda pek çok kez söylememize rağmen tekrar etmekte yarar var: Bugün, ABD burjuvazisinin ‘iç savaşı’nın tarafları kendilerini Trump-Clinton (Obama) klikleri ile somutlaştırıyor. Bu iki tarafın, söz konusu PYD olduğunda benzer bir politik-stratejik bakışa sahip olduğunu görmemek için siyasi miyop olmak gerekiyor. Bu iki çizgiye ek olarak, Rusya’nın da yine söz konusu PYD olduğunda, iki çizginin perspektifi ile bir sorunu bulunmuyor.
Meselenin aslı esasen, emperyalizmin bölgede yönlendirmesine açık yeni bir gücün tesis edilip edilmeyeceğidir ve bu noktada devreye havuç-sopa diyalektiği girmektedir. Öncelikle, iki büyük devletin hamiliği (havuç) bu yeni güce yol gösterirken önce IŞİD sonrasında AKP/Saray Rejimi (sopa) gösterilerek bu güç emperyalizme itaat etmeye zorlanmaktadır. Örneğin, PYD’nin ABD yerine Şam’ı tercih etmesiyle oluşacak bir durumda, PYD’nin AKP/Saray Rejimi tarafından katliama uğraması işten bile değildir.
Buradan hareketle, havuç-sopa diyalektiğinin doğal sonucu olarak, ABD’nin PYD’ye silah vermesiyle, AKP/Saray Rejimi’nin PYD’yi tehdit etmesi zıt politikalar değil, aynı yöne hizmet eden politikalardır. PYD’nin merkezkaç bir kuvvet haline gelmesi her zaman ihtimal dahilindedir. Bu ihtimalin öne çıkan iki boyutu bulunuyor.
Bunlardan birincisi, PYD’nin toplumsal-siyasal-ideolojik arka planıdır. Diğeri ise, herhangi bir sorunun uluslararasılaştırılmasıyla oluşan kontrolden çıkma riskidir. Dolayısıyla, PYD’nin merkezkaç kuvvet olma potansiyelinin ezilmesi ve emperyalizme itaat eder hale gelmiş bir güç olarak yeniden dizayn edilmesi şarttır. Bu şarta direndiği anda emperyalizmin Türkiye’nin olası müdahalesine Fırat Kalkanı Operasyonu, Sincar ve Kolçok saldırıları gibi örneklerle izin verileceği gösterilmiştir.
Bir diğer önemli husus, jeopolitik gerçekliğin bize bu coğrafyanın iki tane Kürt devletini kaldıramayacağını göstermesidir. Dolayısıyla emperyalizmin, bu gerçeklikten hareketle tercihini Barzani’den yana kullanacağını tahmin etmek zor olmasa gerekir. O halde bugün, “halkın dostları” olarak gösterilenlerin, Rakka’nın IŞİD’in elinden kurtarılmasına müteakip olarak alacağı pozisyonu kestirmenin güç olmadığını söylebiliriz.
Sorunun bugün gelmiş olduğu aşamasında, solun mevcut haliyle yapabileceği tek şeyin PYD’nin dolaylı olarak emperyalizmin güdümüne girmesine olanak veren yönelimleri eleştirmek ve “halkın dostları”nın gerçekte kimler olduğunu hatırlatmakla sınırlı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bunu kabul etmek demek bize, sorunun geldiği aşamayı abartıdan uzak gerçeğe yakın bir biçimde değerlendirme fırsatı verecek, daha da önemlisi, dayanışmayı ayakları yere basan bir zeminde inşa etmeyi sağlayacaktır.
Bitirirken, "Kısa ve orta vadede olasılıklar neler olabilir?" sorusuna iki senaryo ile cevap vermeye çalışalım.
Eğer süreç tamamlanırsa emperyalizmin bölgede yeni bir gücü olarak PYD’nin öncelikle Şam daha sonrasında başka güçlerle savaşma potansiyeli taşıyan bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkması muhtemeldir. Böylesi bir durumda, Türkiye solunun PYD’ye karşı kesin ve net bir tutum alması gerekmektedir ve tartışmaya kapalıdır.
Eğer süreç tamamlanmaz ve PYD’nin emperyalizme itaat sorunları tolere edilebilir olmaktan çıkarsa, ABD ve Rusya’nın arasındaki pazarlıklara bağlı olarak, AKP/Saray Rejimi’nin önündeki engellerin kaldırılması ve PYD’ye karşı askeri-siyasi bir yoketme planın devreye alınması muhtemeldir. Bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda ise sol, AB gibi emperyalist kurumlar veya ülkelerin -örneğin Almanya-, “insani” itirazlarıyla yanyana gelme ihtimaline bakmaksızın AKP/Saray Rejimi’nin saldırılarılarına karşı kesin ve net bir tutum alması gerekmektedir ve tartışmaya kapalıdır.