ABD'de sendikalaşmanın önü mü açılıyor?
ABD’de neredeyse 1970’lerin sonundan beri baskılanan sendikal mücadelenin önünü açacak Pro Act yasası emeğin ve işin değişken esneklik adı altında daha az görünür olan sömürü ilişkisini de engelleyecek gibi duruyor. Ama öncelikle Senato’da demokrat çoğunluğun Filibuster kuralını kaldırarak bu yasayı nihai olarak onaylamaları şart.
Ulaş Doğa Eralp
9 Mart günü Amerikan Temsilciler Meclisinde yapılan oylamada işçilerin örgütlenme özgürlüğünü koruyan Pro-Act kabul edildi. Tasarının yasalaşması için senatodan geçmesi gerekiyor. Senatoda yasanın geçmesi her ne kadar zor gözükse de demokratlar Filibuster kuralını kaldırırsa mümkün olabilir. Biden konuya biraz çekingen yaklaşıyor açıkçası. Filibuster, bir senatörün istediği zaman bir tartışmayı uzatabilmesine olanak tanıyor ve bir türlü oylamaya geçilemiyor. Filibuster kuralı ancak 67 veya 60 senatörün onayıyla aşılabiliyor. Başta konuya çekingen yaklaşan ABD Başkanı Biden ise giderek burjuva demokrasisinin işlemesi için bu kuraldan kurtulmanın gerekli olduğuna ikna olabilecek gibi duruyor. Biden seçim kampanyası sürecinde işçi sendikalarının ve emek gruplarının tam desteğini almıştı; kendisini emek dostu bir başkan olarak tanımlamıştı. O nedenle seçmen karşısında sözünü yerine getirmek istiyor gibi duruyor.
AMAZON İSÇİLERİNİN SENDİKAL MÜCADELESİ
Biden’in bu denli sendikal hareketleri savunur olmasının bir nedeni de Amazon’un Bessemer, Alabama’daki deposunda çalışan 5800 işçinin Perakende, Toptancı, ve Mağaza Çalışanları Sendikasına (RWDSU) katılım oylaması ile ilgili. Oylama mart sonunda gerçekleşecek. Amazon tüm gücüyle bu sendikalaşma hamlesine karşı çıkıyor. Amazon depo işçilerinin sendikaya katılım isteklerinin ana nedeni yüksek üretim kotaları ve iş yerindeki uygulamalarda daha fazla söz hakkı istemesiyle ilgili. Eğer Amazon depolarına sendika girerse, toplu sözleşme yapmaya zorlanacak olan Jeff Bezos, kar marjından emek maliyetini düşmek zorunda kalacak. Amazon depo, dağıtım ve perakende konularında birebir tüketiciye dönük çalışan devasa bir şirket. Tüketici kanadında son donemde Amazon işçilerine yönelik yıldırma siyasetine karşı da yükselen bir tepki var. Pro Act yasalaşırsa birçok işkolunda işverenin yıldırması olmadan sendikaya üyelik olanağı tanıyor.
PRO-ACT YASASININ AMERİKAN EMEK MÜCADELESİNE OLASI KATKILARI
ABD’de neredeyse eyaletlerin yarısında yürürlükte olan çalışma hakkı yasalarına (NLRA) göre sendikaların temsil edildiği işyerlerinde bile çalışanlar sendikaya üyelikten muaf tutulup aidat ödemek zorunda kalmıyor. Üstüne üstlük, sendikasız işçiler aidat ödemeden sendika tarafından toplu sözleşmeyle garanti altına alınmış olan maaş ve güvencelerden faydalanıyor. Pro Act, işverenin grev kıran, işçiler arası dayanışmayı bölen bu kuralı ortadan kaldırarak sendikaya üye olmayanların ancak aidat ödemeleri karşılığında toplu sözleşmenin faydalarından yararlanmasına olanak tanıyor. Bu sayede de toplu sözleşmenin ve öncesindeki müzakerelerin maliyetini bir şekilde karşılamış oluyor.
İkinci olarak Pro Act yasalaşırsa bundan sonra işverenin sendika seçimlerine müdahalesi ve etkisi söz konusu olamayacak. Şirket yönetimleri tarafından düzenlenen ve çalışanların katılımının zorunlu olduğu işçilere yönelik toplantılarda çoğu zaman sendika karşıtı propaganda yapılıyor. Yeni yasayla bu yasaklanmış olacak. Bunun yanında çalışanlar sendikaya katılım oylarını iş yeri haricinde bir yerde de kullanabilecekler. Bu sayede işverenin sandık başına patron tarafından gönderilmiş gözcülerin baskısı da kaldırılmış olacak. Pro Act yasasının üçüncü bir faydası da çoğu zaman şirket yönetimiyle ilk defa toplu sözleşmesine oturup masadan yenik ayrılan yeni temsil almış sendikalara ara çözüm olarak arabulucuya ve tahkime gitmenin yolunu açıyor. ABD’de işkollarında arabuluculuk Türkiye’de olduğu gibi zorunlu değil ihtiyari. Bunu da belirtmek gerekiyor. Kısacası süreç önü açık bir şekilde işliyor.
Son olarak Pro Act yasası aynı zamanda işverenin işçinin yerleşim statüsünü, sözleşme, işte bulunma süresinde belirleyici bir faktör olarak kullanmasının da önüne geçiyor. ABD’de özellikle emek yoğun iş kollarında çalışan Latin Amerika kökenli göçmen işçilerin ülkede yerleşim ve çalışma izinleri yok. Bunun farkında olan işverenler bu çalışanları İç Güvenlik Bakanlığına bildirme tehdidiyle ABD’de yerlerde sürünen asgari ücretin de altında bir maaşla, tamamen güvencesiz ve sağlıksız koşullarda neredeyse karın tokluğuna çift vardiya çalıştırabiliyor. Bu yasaya göre işverenler emekçilerin yerleşim statüsünü sorgulayamayacak ve bu da özellikle emek yoğun işkollarından sendikaya katılımada çarpan etkisi yapacak. Pro Act yasası aynı zamanda şirket ve şirket yöneticilerine işçilerin haklarını kısıtlayanlara parasal ceza öngörüyor. Sadece işçilerin başındaki dayılar, çavuşlar değil şirketlerin yönetim kademesi ve diğer üst düzey yöneticiler de ceza kapsamına giriyor.
ABD’de neredeyse 1970’lerin sonundan beri baskılanan sendikal mücadelenin önünü açacak Pro Act yasası emeğin ve işin değişken esneklik adı altında daha az görünür olan sömürü ilişkisini de engelleyecek gibi duruyor. Ama öncelikle Senato’da demokrat çoğunluğun Filibuster kuralını kaldırarak bu yasayı nihai olarak onaylamaları şart.
*Ulaş Doğa Eralp, Washington, DC Amerikan Üniversitesinde Çatışma Yönetimi konusunda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.