ABD Başkanlık seçimi hızla yaklaşıyor. On seçimlerde Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’nin aday adayları artık son kozlarını oynuyorlar.
Geride bıraktığımız hafta Süper Salı’yı yaşadık. Salı’nın süperliği, bir gün içerisinde 11 eyalette birden seçim olmasından geliyor. Buradan Donald Trump ve Hillary Clinton galibiyetle ayrıldı. Her ikisi de 7 eyalette birinci oldular ve önemli sayıda delege kazandılar. Bu delegeler, önümüzdeki yaz aylarında partilerin başkan adaylarının kimler olacağını belirleyecekler.
TRUMP NEREYE?
Trump, faşizan söylemleri olan bir aday. Meksikalıları ve Müslümanları ABD’den kovacağını, sınıra duvar öreceğini ve Çin, Meksika ve Japonya ile ticaret savaşına gireceğini söylüyor. Ne var ki Trump’a faşist nitelemesi yapmak için erken olduğunu yazmıştık [1]. Bunun sebebi olarak da onun komutası altında silahlı paramiliter gruplar olmadığını söylemiştik. Önceki yazılanlar henüz geçerliliğini yitirmedi.
Ancak, geçtiğimiz hafta ırkçı paramiliter çete Ku Klux Klan’ın liderlerinden David Duke, Trump’ı destekleyeceğini açıkladı. Bu tip durumlarda, bugüne dek olan, adayın bu desteği tanımadığını söylemesiydi. Ancak Trump böyle yapmadı [2]. Bir süre bekledi ve sonra tanımadığını açıkladı.
Bu durum üzerine Trump Hitler kıyaslaması yeniden başladı. Bu defa burjuva gazeteciler gazetecilik yaptılar ve arşivlere baktılar. 1922’de New York Times’ta yayımlanmış Hitler üzerine olan bir yazıyı buldular [3]. Yazıdaki iktidara uzak Hitler ile bugün iktidar olamamış Trump arasındaki benzerlik şaşırtıcı boyutlarda. 1922 yılının Hitler’i New York Times sayfalarında şöyle tasvir ediliyor:
“Birkaç güvenilir ve konu hakkında bilgi sahibi kaynağın da tasdik ettiği üzere, Hitler’in anti-Semitizmi sanıldığı ölçüde vahşice veya hakiki değil. Onun anti-Semitizmi sadece kitleleri yakalamak, onları uyanık, ateşli ve disiplinli tutmak için…”
Trump figürü de basın tarafından uzun süre böyle çizildi. Onun Latin Amerikalı veya Müslüman karşıtı söylemleri kitleleri kazanmak için kullandığı ve bunun basit bir araç olduğu, hakiki olmadığı söylendi. Ama özellikle Ku Klux Klan’ın Trump tarafından yarım ağızla reddedilmesi ve Süper Salı’daki başarıları ve onun sayesinde Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerine katılımın rekor düzeyde olması aracın amaca dönüşme ihtimalinin her geçen gün daha da arttığını gösterir nitelikte. Bu konuya ileriki haftalarda daha derinlemesine gireceğiz.
YA DEMOKRAT PARTİ ?
Clinton’ın ön seçimi rahatça kazanacağı düşünülüyordu. Obama’nın Demokrat Parti sempatizanlarınca onaylanma oranı çok yüksek ve Clinton da Obama Hükümeti’nin temel taşlarından biri, Dışişleri Bakanı. Herkes, olası Clinton Hükümeti’ne Obama’nın 3. Dönemi olarak bakıyor ve bu yüzden Demokratlar tarafından çok destek alıyordu.
Bu planı, Bernie Sanders bir ölçüde bozdu. Ön seçimlere hızlı bir giriş yaptı ve Clinton’ın rahatça kazanması gereken birkaç eyalette başa baş bir yarış götürdü. Genç yaşta üniversite masraflarını karşılamak için borç batağına düşenler, banka tekellerine düşman gözüken Sanders’i destekliyordu [4]. Clinton ise Wall Street tarafından fonlanıyordu.
Ancak günler geçtikçe Sanders’ın önemli bir zayıflığı ortaya çıktı. Siyahiler, ki çoğu doğal olarak Demokrat Parti seçmeni, Sanders’i desteklemiyorlardı[5]. Sanders’ın kitlesi beyaz genç Amerikalılar’dan oluşuyordu.
Başlangıçta, Sanders destekçileri, bunu mesajlarının siyahilere yeterince ulaşamaması olarak yorumladılar: “Aslında ne dediğimizi bilseler, onlar da Sanders’a oy verirler”. Kendi programlarını sorgulayacaklarına, insanları sorguladılar. Tabii ki hiçbir sonuç alamadılar. Ukalalıkları Süper Salı’da çok yoksul bazı eyaletlerde Clinton tarafından süpürülmeleriyle sonuçlandı.
Bir kısım Demokrat Parti içindeki sağcı yazar ise siyahilerin, Sanders’ın programının imkansız olduğunu fark ettiklerini; o yüzden imkanlı programı olan Clinton’a oy verdiklerini yazdı. Ancak bu argüman da temelsizdi; çünkü ABD’de siyahilerin tarihsel olarak yürüttükleri mücadele, imkansızlıklarla örülüydü. Beyaz olmayan bir ten rengine bakınca köle gören bir toplumu değiştirmeye çalışıyorlardı.
Halbuki sebep gün gibi ortadaydı. Verileri alt alta yazınca ortaya çıkıyordu. Birinci veri, Demokrat Parti ön seçimleri rekor düşük katılımla gerçekleşiyordu [6]. Demek ki “Sanders Hareketi” son derece sınırlıydı. İnsanlar ne Clinton’ı ne de Sanders’i seçiyorlardı. İkinci veri ise Sanders’ın uzun süre silah sanayi tarafından fonlanmasıydı. Bu yüzden Sanders bireysel silahlanmayı desteklemişti ve hala destekliyordu. Üçüncü veri ise bireysel silahlanma hakkının, büyük ölçüde beyazlara tanınmış bir hak olmasıydı. Beyazlar istedikleri zaman silah alıyorlar; ancak siyahiler çoğu durumda alamıyorlardı. Dolayısıyla hak her ırka ait değildi. Beyazlar silah alıyor; siyahileri öldürüyorlardı. Dolayısıyla siyahiler, bireysel silahlanmaya karşı duruyorlardı; ve Sanders’i desteklemiyorlardı.
Özetlersek Sanders’ın kaybetmesinin sebebi, programının çok radikal olmasından değil; yeterince radikal olamamasından ötürüydü. Düzenin blok oyları düşük katılımla birleşince galip Clinton oluyordu.
DERSLER
ABD’de kurulu düzenin sarsıldığı bir dönemdeyiz. Kimsenin düzen adaylarına oy vermek istemediği, ama düzen karşıtlarına insanların koşa koşa oy verdiği bir seçimi izliyoruz. 2016 ABD Başkanlık Seçimleri’nden şu ana dek çıkartılabilecek birçok ders var. Ama, belki de, özellikle bu derslerden ikisi Türkiye için de önem taşıyor. Birincisi, aşırı sağ popülizmin dünya ölçeğinde gerçek bir tehlike olduğu; ve ikincisi, solda bütünüyle radikal olmayan bir programın veya programsız bir solun düzen karşıtlığı rolünü üstlenemeyeceği. Her ikisini de Turkiye'de de yaşadık ve yaşıyoruz.
NOTLAR:
[1] http://ilerihaber.org/icerik/trump-fasist-mi-sanders-sosyalist-mi-50280.html
[2] http://www.cnn.com/2016/02/28/politics/donald-trump-white-supremacists/
[3] http://news.yahoo.com/york-times-first-ever-adolf-194100254.html
[4] http://www.cnn.com/2016/02/10/politics/hillary-clinton-new-hampshire-primary/