AB’nin madencilik hesapları
Söz konusu hammaddelerin üretimi sırasında doğal yaşamda meydana gelecek yıkım, yaşanan çevresel sorunlar elbette çok önemli ve özel bir çalışma gerektirir. Bu alanda sorunu yaratanlardan çözüm beklemek en hafif tanımla saflık olur.
Mehmet Torun
Kapitalizm, doğası gereği tüketimi sürekli körüklemek zorunda. Ne kadar çok tüketilirse o kadar fazla kazanacaklar sonuçta. Tüketilen şeylerin gerçek ihtiyaç olup olmadığı onlar için hiç önemli değil. Ancak tüketimi karşılamak için üretmek gerek ve üretim sürecinde ihtiyaç duyulan ham madde tedariki en önemli sorun. Merkez ülkelerin üretim için kullandıkları madenlerin tamamına yakını geri bıraktırılmış ülkelerin topraklarında. Bu madenlerde tedarik zincirinin aksamaması için kafa yoran kapitalist ülkeler ham madde tedariki konusunda stratejik çalışmalar yapmakta ve ham madde politikalarını gözden geçirmekte. ABD ve Japonya bu çalışmayı uzun süre önce gerçekleştirmiş, Çin geçtiğimiz yıllarda yapmış. Avrupa Birliği (AB) ise Madrid’de gerçekleştirilen Avrupa Mineral Konferansı’nda Ham Maddeler Deklarasyonu’nu ve Avrupa Komisyonu tarafından yönetilen Geçici Çalışma Grubu Avrupa Birliği için Kritik Ham Maddeler Raporu’nu 2010 yılında hazırladı. AB Komisyonu, 16 Mart 2023 tarihinde Kritik Hammaddeler Yasası tasarısını yayınladı. Yasa tasarısı, AB'nin kritik hammaddeler tedarikinin güvenli ve sürdürülebilir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için güvenli ve esnek AB kritik hammadde tedarik zincirleri oluşturulması hedefli eylemleri belirlemekte. Bir ham maddenin kritik olarak tanımlanması için erişiminde yüksek tedarik riski ya da çevresel risk taşıması ve yüksek ekonomik öneme sahip olması gerekir. Burada kritik diye tanımlanan tüm madenler aslında stratejik madenler fakat politik bir dil kullanılması tercih edilmiyor nedense.
Avrupa Birliği, AB ekonomisi için stratejik olarak kabul edilen ve yüksek tedarik riski taşıyan 30 kritik hammaddeden oluşan bir liste oluşturdu. Bu yasa ile malzemelerin kaynağını çeşitlendirerek bağımlılığın üstesinden gelmek amaçlanmakta. 2030 yılına kadar, Birliğin ilgili herhangi bir işleme aşamasındaki her bir stratejik hammaddeye ilişkin yıllık tüketiminin % 65'inden fazlasının tek bir üçüncü ülke menşeli olmaması öneriliyor. Yapılan açıklamada kritik ham maddelere olan küresel talebin gelecek 10 yılda birkaç kat artacağı ifade edilmekte. AB’nin hedeflediği rüzgâr türbini “üretim seviyesi” için Nadir Toprak Elementlerine (NTE) olan talebin 2030’a kadar 6 kat artacağı, elektrikli otomobillerin bataryaları için gereken lityuma talebin de 12 kat yükseleceği belirtilmekte.
Avrupa Kıtası’nın zengin kaynaklara sahip olmadığı vurgulanan açıklamada ihtiyaç duyulan kritik ham maddelerin yalnızca bir kısmının yerel olarak tedarik edilebileceği, bu yüzden de dışa bağımlı olunduğu belirtilmekte. Kritik ham maddelerin çoğunda az sayıda ülkeye, bazılarında ise tek bir ülkeye bağlı olduklarını belirten yetkililer, kritik ham madde tedarikini acilen çeşitlendirmeleri gerektiğinin altını çizerek kaynak açısından zengin pek çok ülkenin bu kritik maddeleri geliştirip üretecek ortaklar aradığını, AB’nin de bu ülkelere yöneleceğini söyledi.
Avrupa, yeni ekonomilerin artan talep baskıları ve artan sayıda ulusal politik önlemlerin küresel pazarların normal işleyişini bozması sonucunda pek çok ham madde ithaline büyük ölçüde bağımlı. Bundan başka pek çok maddenin üretimi az sayıda ülkede yoğunlaşmış; örneğin, nadir toprak elementlerinin ve Antimuan’ın % 90’ından fazlası, Germanyum ve Tungsten’in % 75’ten fazlası Çin’de, veya Niobyum’un % 90’ı Brezilya’da ve Platin’in % 77’si Güney Afrika’da üretilmekte. Çin, özellikle NTE üretiminde tekel konumunda ve bu durum batılı ülkeleri rahatsız etmekte. Geçmiş yıllarda Japonya ile Çin’in ve Çin ile ABD’ nin bu konularda savaş durumuna geldikleri hatırlardan çıkmadı.
AB komisyonunca yapılan çalışmada stratejik madenlerin tedarik riski ve ekonomik önemi alttaki tabloda gösterilmekte:
Görüldüğü gibi en başta Nadir Toprak Elementleri (NTE) gelmekte, altında Platin Grubu Metaller (PGM) yer almakta. Bu grup madenler, hem tedarik riski hem de ekonomik önem açısından oldukça önemli.
Dünya üretiminin önemli bir payının Çin’den (antimon, fluorspat, galyum, germanyum, grafit, indiyum, magnezyum, nadir toprak elementleri, tungsten), Rusya’dan (PGM), Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden (kobalt, tantal) ve Brezilya’dan (niobyum ve tantal) gelmesinden dolayı bu maddeler AB açısından yüksek tedarik riski taşımakta.
Ülkemizde bu çalışmaların hedefinde gibi görülmekte. Çünkü; Bor başta olmak üzere, toryum, manyezit, feldispat ve diğer madenler açısından önemli bir üretici konumunda.
AB nin geçmiş yıllardaki verilerine göre, Türkiye’den aldığı madenlerin ithalat oranları aşağıdaki gibidir;
Bor: %71
Krom: %16
Feldispat: %98
Manyezit: %70
Bentonit: %28
Diatomit: %33
Perlit: %98
Görüldüğü gibi, çeşitli madenlerimiz AB için önem arz etmekte ve gelişen teknolojilerle birlikte bu çeşitlilik ve talep artacak gibi gözükmekte.
AB Komisyonu raporunda, “Çin’in -Kuşak ve Yol- girişimine karşı 300 milyar Euro’luk büyük bir girişim olan Küresel Geçit Stratejisinin mali gücüne dayanarak üçüncü ülkelerde de "stratejik projeleri" tespit etmeyi ve desteklemeyi amaçlamaktadır. AB, ortaklarına değer katan, sürdürülebilir kalkınmalarını geliştiren, ekonomik kalkınmanın yanı sıra sürdürülebilir yönetişim, insan hakları, çatışma çözümü ve bölgesel istikrarı teşvik eden tedarik zincirleri oluşturmayı amaçlıyor.” denilmekte. Çok ciddi kaynakları bu alanda kullanacakları görülmekte.
Söz konusu hammaddelerin üretimi sırasında doğal yaşamda meydana gelecek yıkım, yaşanan çevresel sorunlar elbette çok önemli ve özel bir çalışma gerektirir. Bu alanda sorunu yaratanlardan çözüm beklemek en hafif tanımla saflık olur.
AB yetkililerinin, “kaynak açısından zengin pek çok ülkenin bu kritik maddeleri geliştirip üretecek ortaklar aradığını, AB’nin de bu ülkelere yöneleceğini” söylemeleri yakın gelecekte madencilik sektöründe yeni ortaklıkların, yeni yapılanmaların olacağının bir göstergesi. Bu ülkelerin stratejik madenlere ulaşmak için geçmişte yaptıkları gibi gelecekte de her türlü yolu deneyecekleri bilinmeli ve unutulmamalı. Yukarıda belirtildiği gibi; süslü cümlelerle, albenisi yüksek söylemlerle ülkemizin madenlerinin gelişmiş ülkelere transfer edilmesi artarak devam edecektir. Bu konuda şimdiden kamuoyu oluşturmak ve madenlerimize sahip çıkmak oldukça önemli. Bugüne kadar yapılamadı, umarım gelecekte başarılır.