Ağaçsız şehirler, orman kentler!
Kapitalizm “değer” yaratırken hem doğayı hem insan emeğini tüketiyor. Bizim için kapitalizmin sürdürülemez bir yöntem/ideoloji olduğu gerçeği bir yana onlar için de sistemi sürdürmeye yönelik çaba/uğraş bitmek bilmeyen bir mücadele, arayış konusu.
Metropol olarak adlandırılan ancak hem alt hem de üst yapısıyla her gün sakinlerine türlü sorunlar yaşatan İstanbul, iki gün önce yine bir “afet” ile mücadele etmek zorunda kaldı. Zorunda kaldı çünkü beylik bir cümle olmasına rağmen söylemekten geri durmamızın bir nedeni yok; bu zorunluluğun nedeni plansızlık ve sömürü düzeninin kendisi.
İçinde ve çevresindeki yeşil alanlar sistematik bir planla “inşaat ekonomisi”ne kurban edilen kent, en ufak anormal bir değişiklikte kapana kısıldığınız bir labirent haline geliyor. Duvarlarını aşmanız, zıplamanız, koşmanız gereken bir “oyun” alanına dönüşmesi dakikalar alıyor.
Yağan yağmur karışacak toprak, eriyen kar akacak logar bulamıyor, bir kaldırım çalışması kilometrelerce uzana bir trafik soruna neden oluyor. Bunların hepsinin neredeyse çeyrek yüzdıldır aynı şehri yöneten bir siyasi geleneğin kontrolünde gerçekleşmesi hem trajikomik hem de bir anlayışı ortaya koyması açısından anlamlı.
PLANLI BİR RANT VE TALAN YÖNETİMİ ANLAYIŞI
Basit bir doğa olayı olan yağmur bizim coğrafyamızda hem yağdığı hem de yağmadığı zaman sorun olan, her iki durumda da krize yol açan bir gerçeklik. Ya kuraklık ya sel ile sonuçlanan her iki ihtimal bu rant/talan yönetiminin sonucu.
Kentin ekosistemi içindeki ve doğal seleksiyonunun neden ve sonuçları olan yeşil alanlar ortadan kaldırıldıkça yaşadığımız sorunlar azalmak bir yana yıldan yıla artarak ve daha büyük krizler çıkararak karşımızda olacak.
Ülkemizin inşaat ekonomisi, yeşil alan talanına devam ederken, dünyanın diğer ucunda Çin’de bu kez yüksek endüstri faliyeti büyük felaketler yaratıyor. Resmi kayıtlara göre 2015 yılında Çin’de hava kirliliğinden 4.000 kişi hayatını kaybetti.
Bir tür günah çıkarma veya bu gidişatın sonunun felaket olması senaryolarının gerçeğe çok yakın olması Çin hükümetini harekete geçirmiş. Kirlettikleri havanın yerine ne kadarını koyabiliriz amacıyla mı yoksa can havli ile mi bilinmez, dünyanın ilk Orman Kentini kurmak için harekete geçmişler.
Çin’in Guangxi bölgesindeki Liuzhou şehrinin sınırların içinde kurulması planlanan kentte 30 bin kişinin yaşaması planlanıyor.
Kendi kendine yetebilecek şekilde tasarlanan kent tamamen yenilenebilir (jeotermal enerji ve güneş enerjisi) enerji kaynaları kullanacak. Hastanesi, okul ve konutları orta büyüklükte ve yüksek binalar şeklinde tasarlanan kentin elektirikle çalışan bir de tramvay sistemi mevcut.
İtalya bir firma tarafından tasarlanan kenttin 2020 yılına kadar tamamlanması planlıyor.
Ne kadar yeşil?
İnsandan çok ağacın yaşaması planlanan kentte 40.000 ağaç bulunacak. Ağaçların yanı sıra bir milyon bitki ile 100’den fazla canlı çeşidi kentin diğer sakinleri arasında. Bu bitki örtüsünün yılda 10.000 ton karbondiyoksit temizlemesi, 900 ton oksijen üretmesi bekleniyor.
Projenin bir diğer amacı/umudu ise kente göçün önüne geçebilecek bir model olması. Yılda yaklaşık olarak 14 milyon insanın büyük kentlere göç ettiği bir realitenin karşısında ne kadar ciddi bir alternatif olduğu bir soru işareti olarak aklımızın bir köşesinde dursun.
TOPLU KONUT PROJESİ Mİ? ARAYIŞ MI?
Kapitalizm “değer” yaratırken hem doğayı hem insan emeğini tüketiyor. Bizim için kapitalizmin sürdürülemez bir yöntem/ideoloji olduğu gerçeği bir yana onlar için de sistemi sürdürmeye yönelik çaba/uğraş bitmek bilmeyen bir mücadele, arayış konusu.
Orman şehrinden yola çıkarak altını çizebileceğimiz temel bazı noktalar var. Tüketim kendi müşterisini yarattığı kadar kendi altını oyan bir dialektiği içinde barındırıyor. Bu çukurun kapatılması “güleryüzlü kapitalizm” örnekleri ile bir makyaja ihtiyaç duysa da aynı zamanda bir zorumluluk. Üretmek için kaynağa, emeğe, satmak için pazara ihtiyaç duyuyorlar. İç içe geçmiş bu döngüden nasıl çıkılacağının yanıtı ise bizler tarafından çok önce verildi.
LAĞIMDA YÜZÜLEN KENT İSTANBUL
Bizim ülkemiz ise az gelişmişlik liginin tartışmasız baş altı takımı, “orta gelir sarmalının” yegane oyuncusu, eşitsiz gelişimin ise örnek karakteri. Rant ekonomisinin sonunda ne olacağını hesaplayamayan veya sonuçlarını ısrarla göz ardı eden 'arabesk' bir egemen sınıf...
Bu hızla gidersek geçtiğimiz salı günü bokunda yüzülen kentte yakın bir gelecekte keşif dalışları yapmamız işten bile değil.