AKP Rejimi'nin ablukasını kırmak için...

İleri Görüş - Doğan Ergün

İleri Görüş'te bu haftanın dosya konusu "Direniş ve Dayanışma". Dosya konusunu belirlerken, islamcı-faşist AKP Rejimi'nin geldiği aşamayı elbette dikkate aldık ve halkın örgütlü mücadelesinin hedefleri ve gündemleri üzerine yoğunlaştık. 

İşte direnişin ve dayanışmanın yaygınlaşması bugün neden acil bir ihtiyaç sorusuna başlangıç niteliğinde olabilecek yanıtlar.

1. Sosyalizm mücadelesini toplumsal bir güç haline getirecek örgütlenmeler oluşturulmalı

Sosyalizmin iktidarını hedefleyen kişi ve örgütlerin, bu hedefin nasıl gerçek hale geleceğine kafa yormalarının vakti geldi de geçiyor. Sosyalizmin iktidar yürüyüşü, tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de çeşitli toplumsal örgütlenmelere yaslanmak zorunda. Bu toplumsal örgütlenmelerin yaygınlaşması, iktidar mücadelesinin topuma nüfuz edeceği araçlar haline gelmesi aynı zamanda politik hedeflere kulak veren emekçilerin sayısında da geometrik bir artış saplanması anlamına gelecektir. Türkiye'de sosyalizmin iktidar mücadelesinin ana boşluklarından biri, özellikle emekçilerin, öz-örgütlülük, sendika, dernek, hak mücadelesi vb. başlıklarda örgütlenme pratiklerindeki kısırlıktır. Sosyalist hareketin bu konu kısırlığı aşacak bir yaratıcılık sergilemesi şarttır.  

2.  Çok çeşitli örgütlenme biçimlerini direniş ve dayanışma ile merkezi hedefe yöneltmek mümkün

Söz konusu toplumsal örgütlenmeler, amaç, bağlam ve biçim bakımından muazzam çeşitlilik gösterebilir. Emekçilerin sırt sırta verip bir amaç uğruna kenetlendiği örneklerin oluşturacağı zenginlik, neoliberalizmin kriz yaşadığı ve faşizan-otoriter bir döneme kapıların aralandığı bir dönemde kendi başına değerlidir. Öte yandan, bu örnekler, "dayanışma ve direniş" bağlamıyla, iktidara dönük yıkıcı merkezi politik hedef etrafında buluşturulabilir.  Bugün ve öngörülebilir gelecekte, Türkiye'de sermaye iktidarının karakteri emekçilerin yalnızlaşmasını derinleştirecektir. Bu nedenle, iktidarın dolduramadığı alan, ona karşı bir silah haline getirilebilir.

3. Emekçiler, AKP Rejimi'nin yarattığı gerici toplumsallığın karşısında çaresiz ve yalnız bırakılmamalıdır

İslamcı-faşist bir rejim olarak AKP Rejimi, gücünü kurduğu ablukadan almaktadır. Bu abluka, eğitim, sağlık, diyanet, hukuk, idare, yasama, mali ve kültürel araçlar gibi iktidar olanaklarının kullanılması sayesinde mümkün olabilmektedir. Etkisi küçümsenmemelidir. AKP Rejimi'nin yıkılması, bu ablukanın nasıl dağıtılabileceği, bu kuşatma zincirinin nereden kırılacağı ile de ilintilidir. Bu çerçevede çevre, kamusal kaynaklar, kentler bakımından yağma; emekçiler açısından işsizlik ve güvencesizlik tehdidi; kültürel-ideolojik bakımdan gericilikle malul bu kuşatmanın yarılabilmesi için, önce emekçilere güçlü bir tutamak yaratmak gerekmektedir. İşte direnişin ve dayanışmnın üretileceği yerel ağlara bu nedenle ihtiyaç vardır.

4. Toplumsal proletaryanın mücadele ve örgütlenmesinde mahalleler de en az iş yerleri kadar önem kazanmaktadır

Hem sermayenin zaman ve mekan boyutunda giderek akışkan hale gelmesi, hem emek süreçlerinin giderek daha fazla esnekleştirilmesi ve kuralsızlaştırılması, hem de hizmet sektörünün giderek artan önemi nedeniyle, emekçi sınıfların örgütlenme ve mücadelesinde mahalli zemin değerlenmektedir. Örgütlenme alanı olarak, emekçi sınıfların yaşadığı mahalleleri belirlemek ve buralarda yerel-ülke ölçeği bütünlüğünü kurabilmiş politik talepleri yeniden örgütlemek mümkündür. Örneğin 4+4+4 eğitim sistemine ve eğitimde gericileşmeye karşı "laik eğitim" mücadelesinde hem bir yerellikte imam hatipleştirmeye karşı durmak, hem imam hatip okulu dışında bir alternatif bulamayan veliler için direniş örgütlemek, hem söz konusu yerellikteki -örneğin- kuran kursunun işlevini sorgulatmak, hem de alternatif laik eğitim örneklerinin sergileneceği dayanışmacı pratikler ortaya koymak mümkündür. Bütünlük dediğimiz budur ve son derece devrimcidir.
5. Laiklik ve yurtseverlik kavramlarının daha sağlıklı bir şekilde yeniden üretimi için dayanışma ve direniş önemlidir 

Laiklikle başlayalım. Laikliğin burjuva bir kavram olarak tanınması ve yerleşmesi sorunludur. Bunu Türkiye özelinde derinleştiren bir tarihsel deneyimin olduğu da söylenebilir. Ancak laiklik kavramının ne gnelde ne de özelde, emekçi sınıfları ilgilendirmediği tezi prensipte zaten yanlıştır ve sürekli de yanlışlanmaktadır. Bu gerçeğin daha fazla görünür hale gelmesi için ise, bir somut mücadele birikiminin oluşması gerekmektedir. AKP Rejimi gibi, gericilikle faşizmin özgün bir buluşmasının yaşandığı, gericiliğin giderek sınıfsal bir düşman haline geldiği Türkiye'de, emekçi sınıfların direniş ve dayanışma örneklerinin bir emekçi aydınlanması geleneğini yaratmak bakımından da değerli olacağı unutulmamalıdır. 
Yurtseverlik konusunu ise, daha önce başka bir yazıda görece ayrıntılı olarak değerlendirmiştik. Oradan alıntıyla bitirelim: 
"Yurtsever mücadelenin odak noktasının; Türk, Kürt ve Arap halklarının kendi topraklarına, kendi topraklarının zenginliklerine ve kaynaklarına sahip çıkacak, uluslararası sermayenin müdahalesine karşı bariyer oluşturacak bir mücadele çizgisine çekilmesi gerekiyor. (...) Bize ülkesinin, halkının sorunlarından beslenen, onlara yanıtlar üretmeye çalışan, direniş ve dayanışmayı gerçekleri tanıyarak, bilerek örgütleyen bir yurtseverlik gerek…"

 

DAHA FAZLA