Ayrımcılık araçları ihracatı
"Günümüzde İsrail istihbarat ürünleri tam anlamıyla dünyanın dört bir yanındaki başka antidemokratik rejimlerin gözetim faaliyetlerinde kullanılmakta, silah ve istihbarat anlaşmalarıyla kurulan, güçlendirilen bağlar İsrail’i küresel otoriter eksenin merkezine yerleştirmektedir."
Yazar: Yousef Munayyer
Çeviren: Nuray Turan
Geçen hafta, aralarında The Washington Post, The Guardian ve Haaretz’in de bulunduğu 17 medya kuruluşunun yaptığı ortak bir araştırmada İsrailli istihbarat şirketi NSO Grup’un Pegasus olarak bilinen askeri amaçlı casus yazılımını otoriter rejimlerden oluşan uzun bir listeye satış lisansına sahip olduğunu ortaya çıkarıldı. Rapor, 50.000’den fazla telefon numarasının sızdırılmış olduğu bir listeye dayandı ve yakın takip analizi sonucunda bazı telefonların, hedeflerin hareketlerini izleyebilen, konuşmalarını dinleyebilen, özel verilerine girebilen gözetim yazılımı tarafından ele geçirildiğini doğruladı.
Listede öldürülen Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’ya yakın birkaç kişinin telefonu bulunuyordu. Korkunç bir biçimde öldürülmeden aylar önce eşinin telefonu hedeflendi, ölümünden sonraki günlerde nişanlısının telefonu ele geçirildi. Prenses Latife bin Muhammed Al Maktum’un telefon numarası da, Birleşik Arap Emirlikleri’nden kaçışının hemen ardından Hintli komandolar tarafından Sri Lanka’ya giderken yakalanıp Dubai’ye getirilmeden sadece günler önce listeye eklendi. Aynı zamanda mevcut ya da eski devlet başkanlarından 14 kişiye ait telefon numarası da listede yer aldı.
NSO şirketinde yapılan araştırma satış lisansını veren İsrail hükûmetine yönelik eleştirilere neden oldu. Çünkü İsrail Savunma Bakanlığının açık onayı olmadan teknoloji ihraç edilemezdi. Nitekim The New York Times İsrail hükûmetinin izin vermesini ve Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sonra bile Suudi Arabistan’a yazılımı satmaya devam etmesi için şirketi teşvik etmesini ayrı ayrı haberleştirdi. The Washington Post, şirketin topladığı bir takım istihbaratı İsrail güvenlik kurumlarıyla paylaşabileceği yönünde ABD istihbarat camiasında dillendirilen spekülasyonlara değinerek NSO şirketinin İsrail hükûmeti ile ilişkisini gündeme getirdi.
Fakat NSO destanına İsrail hükûmetinin katılımı özel bir şirketin satışlarına lisans vermesi veya şirketin zorba rejimlerle yaptığı anlaşmalarla toplanan verilerin olası kullanımı ile sınırlı değildi. Pek çok İsrailli “yüksek teknoloji” şirketi gibi NSO Grup’u da kuran ve çalışan kadrosunun çoğunluğunu oluşturan kişiler İsrail ordusunun istihbarat ve gözetimden, diğer bir deyişle siber casusluktan sorumlu Birim 8200 (Unit 8200) kökenliydi. Araştırmada bu bağlantı tam olarak idrak edilemedi yahut gözetim araçlarının üretilmesinde İsrail ordusunun sahip olduğu benzersiz avantajlar anlaşılamadı. Batı müttefiki, teknolojik olarak gelişmiş çoğu devlet, yönettikleri ve genellikle temel özgürlükleri kanunlarla güvence altına alınan vatandaşlardan oluşan topluma karşı, askeri ve istihbarat teknolojisini nasıl tanzim edebileceği ve geliştirebileceği konularında kısıtlamalarla karşı karşıyadır. Ancak bu temel özgürlüklerin ihlal edilmediği anlamına gelmez. İsrail’in durumu ise esasen daha farklıdır: İsrail’in hâkimiyeti altında vatandaşlık hakları ve temel özgürlükleri güvence altında olmayan işgal edilmiş, vatansız Filistin toplumu üzerinde İsrail, zor yoluyla gözetim teknolojisi geliştirmek, test etmek ve mükemmelleştirmekte serbesttir.
O halde askeri işgale devam eden küçük bir ülke siber casusluk teknolojisiyle nasıl ulus aşırı baskının önde gelen temsilcisi konumuna geldi? Cevap çok büyük ihtimalle İsrail’in ABD’nin askeri harcamalarından yılda 3,8 milyar dolar kazanmasıyla bağlantılı. ABD Yurtdışı Askeri Finansman Programı genellikle katılımcı ülkelerin aldıkları parayı ABD’li üreticilerden silah almak için kullanmalarını gerektirse de -ABD’li vergi mükelleflerinin parasının ABD’li tedarikçilerine harcanması gerektiği düşüncesi nedeniyle- bu kuralın tek istisnası olan İsrail’e tahsisatın %25 kadarını kendi askeri sanayisine harcamasına izin verilmektedir. 1984’den beri İsrail’e uygulanan “Off-shore tedarik” istisnası ile Amerikalı vergi mükelleflerinin milyarlarca doları İsrail askeri sanayisine pompalandı. Sonucunda İsrail dünyanın kişi başına en büyük silah ihracatçısı haline geldi. İhracatta askeri istihbarat kategorisine girmeyen kısım küçük bir paya sahipti. 2016-2020 yılları arası İsrail GSYİH’de 30. ve nüfusa göre 100. sırada olmasına rağmen küresel silah ihracatçıları listesinde 8. sıradaydı.
Ayrıca silah ticaretinde İsrail’in üstünlüğü, devletin askeri istihbarat sanayisi ile askeri istihbarat güçleri arasında büyük ölçüde Birim 8200 (Unit 8200) tarafından teşvik edilen yakın ilişki sayesinde mümkün olmaktadır. Haaretz, İsrail’in 700 ulusal siber şirket kurucusundan %80’inin “başta Birim 8200 (Unit 8200) olmak üzere İsrail Savunma Gücü (IDF) istihbarat birimlerinden oluşan özel kulübe ait olduğunu” bildirdi. Birim 8200’ün eski bir lideri açıklıkla şöyle ifade etti: “İstihbarat Birim 8200’de hizmet ile başarılı yüksek teknoloji şirketleri oluşturma arasındaki bağlantı tesadüf değildir. İsrail’de geliştirilip dünyanın dört bir tarafında kullanılan teknolojilerin birçoğu başlangıçta askeri teknolojilerdi ve Birim’in eski çalışanları tarafından geliştirildi.”
Birim 8200, Filistinlileri gözetlemek amacıyla hangi yönetimleri geliştirdi? Kamuoyu 2014 yılında bu uygulamalar hakkında nadir görülen anlık bir görüntü yakaladı. Birimin 43 eski üyesi yayımladıkları bildiride tanık oldukları kötüye kullanımlara değinerek yedek hizmeti reddetti. Bildiride “Askeri yönetim altındaki Filistin nüfusu İsrail istihbaratı tarafından casusluk ve gözetime maruz kaldı.” denildi. Ayrıca “Bu gözetim, işbirlikçileri işe alarak, Filistin toplumunun bazı kesimlerini kendi toplumlarına karşı kışkırtarak politik baskı uygulama ve Filistin toplumunda bölünmeler yaratma amacıyla kullanılmaktadır” diye belirtildi. Açıklamayı yazanlar görevden ayrılmalarını haberleştiren The Guardian’a, Filistinlilerin gözetimini düzenleyen “herhangi bir kuralın olmadığını” söylediler. The Guardian’a verdiği ayrıntılı tanık ifadesinde bir asker; “Herhangi bir Filistinli hedef alınabilir ve izin başvurularının reddi, taciz, şantaj hatta doğrudan fiziksel yaralama gibi yaptırımlara maruz kalabilir. Bir kişiye şantaj yapılmasını sağlayabilecek herhangi bir istihbarat, alakalı istihbarat olarak kabul edilir. Kişilerin belirli cinsel yönelimlerinin olup olmadığı, karısını aldatıp aldatmadığı, İsrail veya Batı Şeria’da (West Bank) tedaviye ihtiyacı olup olmadığı vb. Bundan sonra kişi artık şantaj için hedef durumundadır.” Başka bir imzacı da The Guardian’a “yaptığım şeyin bütün antidemokratik rejimlerin istihbarat servislerinin yaptığıyla aynı olduğunu fark ettiğinde” yedek hizmeti reddetmeye karar verdiğini söyledi.
Günümüzde İsrail istihbarat ürünleri tam anlamıyla dünyanın dört bir yanındaki başka antidemokratik rejimlerin gözetim faaliyetlerinde kullanılmakta, silah ve istihbarat anlaşmalarıyla kurulan, güçlendirilen bağlar İsrail’i küresel otoriter eksenin merkezine yerleştirmektedir. Bu durum Filistin’de olanların Filistin’de kalmadığını gösteren açık bir hatırlatıcıdır. İsrail devletinin Filistinlilere yönelik -ABD’li vergi mükelleflerinin de suç ortağı olduğu- kötü muamelesi dünya genelinde sonuçlar doğurmaktadır.
Kaynak: Jewish Currents