Baran Doğan yazdı | Boğaziçi direnişini kazanmanın yolu
Birlikte çıktığımız yolda yürüdüğümüz yolları ayırdılar. Ya yollarımız birbirini keser birbirimize barikat oluruz ya da yollarımız birleşir daha güçlü yürürüz. Bir yol ayrımında arkadaşlarımızı rehin aldılar. Ve bir kararı hemen vermek zorundayız. Birlikte büyümek mi, ayrılıkla tükenmek mi?
Baran Doğan
Boğaziçi Üniversitesi’ne Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasıyla birlikte “Boğaziçi Direnişi” başladı. Başta öğrenciler olmak üzere birçok insan bu atamaya karşı çıktı. İlk tepkinin geniş bir kesim tarafından yapılması, gündemde ciddi oranda yer bulması ve direnişin büyüme potansiyeli taşıması hükümeti endişelendirdi. Sadece baskı, şiddet ve tehditlerle bu direnişi durduramayacağını anlayınca klasik stratejilerini devreye soktular: “ ‘Tepki gösterenlerin çoğu Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri değil. Olay çıkarmaya çalışan dışarıdan gelmiş provokatör terör grupları bunlar, bunların derdi başka’ gibi söylemlerle eylemlerin meşruiyetine gölge düşürmek, destek verenlerle eylemciler arasına set örerek direnişin büyümesini engellemek.” Burada sorulması gereken ilk soru şuydu: “Bu sorun sadece Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sorunu mudur?”. Ama biz en baştan başlayalım:
NEDEN REKTÖR ATAMASINA KARŞI ÇIKILMALIDIR?
Hükümet tarafından üniversitelere atama yapılması; üniversitelerin, hâkim siyaset tarafından kontrol altına alınması ve yönetilmesi anlamına gelmektedir. Bilim merkezi olan üniversitelerse siyasi hegemonya kurularak yönlendirilebilecek/yönetilebilecek kurumlar değildir, olmamalıdır. Üniversitelere verilen ödeneklerin oranını iktidara geldiği ilk günden itibaren her yıl azaltmış, fikir kulüpleri kapatmış, YÖK aracılığıyla öğrencilere sayısız soruşturma açmış, üniversitelere polis ordularıyla girmiş, kendisiyle aynı düşünceye sahip olmadığı için binlerce öğrenciye dava açmış, gözaltına aldırmış, tutuklatmış bir hükümet tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması kabul edilebilir değildir.
Bu gerileme süreci yeni bir gündem değildir. Tabloya biraz geriden baktığımızda iyi bir üniversite için on iki yıl çabaladıktan, emek verdikten sonra “sadece” iş sahibi olabilmek umuduyla üniversitelere gidildiğini biliyoruz. Üniversiteyi bitirenlerin de iş bulma ihtimalinin çok zor olduğunu, milyonlarca öğrencinin işsiz kalma korkusuyla yaşadığını, iş sahibi olsalar da şartların asgari yaşam sınırlarının altında ya da en fazla biraz üzerinde olabildiğini biliyoruz. Bu duruma yıllar içinde gelinmiştir ve bu durum var olan sistemin yarattığı sonuçların bir kısmıdır. Üniversitelerin işlevsiz sertifika kurumlarına dönüştürüldüğü, geleceğin elimizden alındığı bir yaşam biçiminde geleceğimizi yeniden kazanmak için Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektöre karşı çıkmak -hatta elimizden alınanları da yeniden elde etmek- zorundayız.
BOĞAZİÇİ DİRENİŞİNİN İÇİNDE KİMLER OLMALIDIR?
Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan bu atamaya, bilime, geleceğe sahip çıkmak isteyen herkes katılmalıdır. Bu sistemin sonucu olan durumlardan nasibini almış kim varsa çemberde yerini almalıdır. İşsiz kalan da çalışan da, konuşmasına izin verilmeyen de konuştuğu için tutuklanan da… Baskıya, şiddete maruz kalan, ezilen; sindirilmeye, susturulmaya çalışılan herkes var gücüyle karşı çıkmalıdır. Çünkü bu sorun sadece Boğaziçi Üniversitesi’nin sorunu değildir. Boğaziçi Direnişi geleceğimizi kaybetmenin ya da kazanmanın mücadelesidir.
BOĞAZİÇİ DİRENİŞİNDE GERİYE KALAN
Melih Bulu’nun atanmasının sadece Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin sorunuymuş gibi davranılması, böyle bir algı yaratılması bu çemberin dışında kalan insanların hedef gösterilmesi anlamına gelmektedir. İstediğine terörist diyebilmenin çok kolaylaştığı ülkemizde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından parmakla gösterilerek terör örgütü üyesi olduğumuz iddia edildi. Ve bu talimatı alanlar birkaç gün içinde beş yüz elli civarında insanı gözaltına aldılar. Sonucunda içinde de olduğum yirmi dört kişiye ev hapsi verildi, sekiz arkadaşımız tutuklandı. Yasalarla hiçbir ilgisi olmadan talimatlarla işletilen bu süreç durdurulmazsa geriye doğru gitmeye, kaybetmeye devam ederiz.
NASIL KAZANIRIZ?
Eyleme verilecek desteği engellemek için yapılan bu oyunun farkında olmalı ve bu oyunu bozmak zorundayız. Başta Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri olmak üzere herkes “Biz bu oyunu biliyoruz. Arkadaşlarımızı hedef göstererek yalan iddianamelerle ev hapsine mahkûm ettiniz, tutukladınız. Ama bunu durduracağız. O arkadaşlar neredeyse biz de oradaydık. Onlar bizim yaptığımızdan farklı bir şey yapmadılar. Hepsini geri alacağız. Size teslim etmeyeceğiz” demelidir. Bir yol ayrımında arkadaşlarımızı rehin aldılar. Ve bir kararı hemen vermek zorundayız. Birlikte büyümek mi ayrılıkla tükenmek mi?