Başörtüsü, AKP ve yasakçı militanlık

Başörtüsü, AKP ve yasakçı militanlık

Başörtüsü örneğinde de görüldüğü üzere Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na önde başladığını düşündüğü bir gündemde “gerçek bir sağcıyla sağcılık yarıştırırsan sonun böyle olur” dercesine cevap verdi. Başörtüsünün önünde yasal bir engel olmadığını açıklamanın ötesine geçerek, başörtüsü konusunu da kapsayan ancak aslında AKP’nin gerici politik ajandasını takip eden pek çok düzenlemeyi içeren anayasal düzenlemeler bütününü muhalefete bir gündem olarak dayattı.

Berat Çelikoğlu

Geçtiğimiz günlerde yeni sayısı yayımlanan Komünist dergisinde, Popülizmden Radikalizme: AKP ve Yasakçı Militanlık* başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. Yeni sayının yayımlanmasının ardından kısa bir süre geçmişken gündeme gelen “başörtüsü sorunu”, yazıda paylaştığım değerlendirmeleri bu yakıcı örnek ışığında bir kez de burada paylaşmaya teşvik etti.

AKP’ye Küsenler ve Yasakçı Militanlık

Yazıyı henüz okuma fırsatı bulamayanlar için kısa bir özet geçmek gerekirse şunları söyleyebiliriz: AKP önümüzdeki seçimler için taşları kendi tasarısı doğrultusunda yerli yerine oturtmaya çalışırken, özel olarak sesleneceği kitle(ler) konusunda da tercihlerini belirginleştiriyor. Bana göre bu kitlenin özgül ağırlığının büyük bölümünü, AKP’den ideolojik temel yapı anlamında pek uzaklaşmasa da çeşitli sebeplerle bu partiye/harekete “küsenler” oluşturuyor.

İdeolojik temel yapıdan kastımız şu: Özel olarak Cumhuriyetin beraberinde getirdiği kimi kazanımlarla ve daha genel olarak Cumhuriyet fikriyle kavgalı olanlar, şer’i bir düzeni doğrudan ya da dolaylı biçimlerde arzulayanlar… Örnek mi arıyoruz, birlikte sayalım: İstanbul Sözleşmesi, demokrasi, idam ya da recm cezalarının ya da çocuk gelinliğin yasak olması, nafaka ve boşanma hakkı; bazen biri veya birkaçı, bazen hepsi… 

AKP’nin kitlesinin tamamının bu arzuları taşıdığını söylemek ne kadar mümkün değilse, bu kitlenin on yılları aşan iktidar deneyiminin ve Türkiye’nin bunca “geriletilmesinin” ardından 20 yıl öncekiyle aynı nicelikte ve nitelikte kaldığını iddia etmek de o kadar mümkün değil. Zaman içerisinde kendi bünyesini büyüten, belirli anlamlarda çelikleşen ve özellikle Türkiye siyasetinde bir ağırlık, bir beden ve bir cephe kazanan belirli bir ideolojik formasyondan söz ediyoruz.

AKP’nin bu kitle ile bağlarındaki zayıflama, partinin bu kitlenin arzularına artık cevap verememesinden kaynaklanmıyor aslında. İdeolojik ağacınız ne yöne doğru dallanıp budaklanırsa budaklansın, toplumsal yaşamda meydana gelen ekonomik, psikolojik ya da sosyolojik değişimler bu dalları sallar, sarsar ve hatta bazen yapraklarınızı döker. Bu arzulara sahip olan kitle ile parti arasındaki bağlar da büyük oranda dar gelirli, yoksul emekçilerden oluşan bu kitlenin son yıllarda yaşanan büyük yıkımdan en büyük zararı gören kesimlerin başında gelmesinden ötürü zayıflamış gibi görünüyor. Bu kitle AKP’ye artık “100 yıllık araya son verme” davasından vazgeçtiği için değil, yıllardır yiyecek ekmeği bulmakta zorlandığı için mesafeleniyor gibi görünüyor.

Son olarak bu kitle ile ilgili iki soruyu sormakta fayda var: Birincisi; bu kitlenin neden AKP için örneğin yeni seçmenden daha farklı bir anlam taşıdığı, ikincisi ise AKP’nin bu kitlenin gönlünü yeniden kazanmak için ne yapmakta olduğu.

Önce ikinci soruyu cevaplayalım: AKP, bu kitle için hem bir şey yapıyor hem de bir şeyler “yaptırmıyor”. Yaptığı şeyler arasında Kılıçdaroğlu’nun (bence siyasi bir basiretsizliğe eşlik eden bir iletişim stratejisi felaketinin sonucunda) açtığı başörtüsü gündemini Medeni Kanun’u tartıştıran bir noktaya getirmek var örneğin, ya da “aileyi korumak” adına LGBTİ+ olmayı terör örgütü üyeliğiyle bağdaştıracak düzenlemeler üzerinde çalışmak. Git gide şer’i hukukun konuları ele alış biçimini Türkiye’nin (kağıt üzerinde) sahip olduğu modern hukuka zerk etmek, öte yandan ekonomiyi ve ekonominin esaslarını da Siyasal İslam’ın terminolojisiyle ele almak. Bir de yaptırmadığı şeyler var: Kendi kabulleri dışında bir yaşam pratiğinin sergilenebileceği her türlü kamusal/sanatsal/sosyal faaliyeti yaptırmamak. Bu bazen gençlerin muhalif bir duruş sergileyebileceği etkinlikler ya da hep bir ağızdan özgürlük şarkıları söyleyebileceği konserler olurken, bazense insanların kızlı-erkekli bir arada kalacağı festivaller oluyor. Kısacası AKP, muhalif bir duruşun-enerjinin üretilebileceği hiçbir oluşuma yaşama şansı tanımamak için gayret ediyor.

Başörtüsü örneğinde de görüldüğü üzere Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na önde başladığını düşündüğü bir gündemde “gerçek bir sağcıyla sağcılık yarıştırırsan sonun böyle olur” dercesine cevap verdi. Başörtüsünün önünde yasal bir engel olmadığını açıklamanın ötesine geçerek, başörtüsü konusunu da kapsayan ancak aslında AKP’nin gerici politik ajandasını takip eden pek çok düzenlemeyi içeren anayasal düzenlemeler bütününü muhalefete bir gündem olarak dayattı. Bundan sonrasının nasıl işleyeceğinden bağımsız olarak, muhalefet cephesi bir maytap patlatabilecek kadar malzemeyle gittiği evin bahçesinden bir saatli bomba ile geri dönüyor.

Popülizmden Radikalizme: Ne İstiyorlar?

Birinci sorunun cevabı, ikinci sorunun cevapları ışığında daha berrak hale gelmiş olmalı. AKP, önümüzdeki seçimleri kazanabilmek için daha önceden destek görmediği kesimlerin çeşitli siyasi salvolarla kazanılabileceği inancını bana göre yitirmiş durumda. Bu noktada boşa kürek çekmektense, daha önceden beraber yürüdüğü bu küskünleri kazanmak noktasında özel bir çaba gösterdiklerini söylemek mümkün. 

Bence bu çaba, AKP’ye seçimlerin olası sonuçları dahilinde başvurabileceği gayrimeşru yollarda insan kaynağı olarak kullanabileceği bir kitlenin motive edilme çabası olarak okunmalı. Çünkü bu kitlenin belirleyici özelliklerinden biri, inandıkları radikal dönüşümün bir neferi olmak konusunda motive edilirlerse (mevcut yasal düzenle aralarında bağlayıcı bir ilişki bulunmadığı için) radikal davranmakta korkak davranmayacak olmasıdır. Açıkçası bu kitlenin sınıfsal pozisyonu da, böylesi bir gerici projeksiyonun parçası olabilecek olduklarını gösteriyor…

AKP’nin popülizmden radikalizme meylini, bu küskün kitlenin önce yeniden ikna, daha sonra yeniden motive edilmesi gayretiyle birlikte okumakta fayda görüyorum. Bununla birlikte, bu projenin potansiyelinin hafife alınmaması, örneğin başörtüsü gibi aslında geride kalmaya yüz tutmuş bir gündemin hiç de sağlam görünmeyen bir argümantasyon ile, denize gelişine bir olta sallarcasına açılmaması büyük önem taşıyor. Zira karşı tarafın, hiç de amatör sayılamayacak manevracıları mevcut.

Dönülmez Akşamın Ufkunda Mıyız?

Tüm bu söylenenleri toparlamadan önce, bir bölümün altını çizmek istiyorum. Dergideki yazıda da öne sürmeye gayret ettiğim önermelerle birlikte burada sıraladıklarımdan şu anlamın çıkması, yazının iskeletini omurgasız bırakacaktır: AKP militanlarını yasakçı ve baskıcı zihniyetiyle yeniden motive ederek sahaya sürmeye hazırlanıyor, dolayısıyla ya gardını alıp kabuğa çekilmeli ya da o militanlığa bir benzerini inşa ederek yanıt vermeli…

Bu noktada sosyalistlere düşen öncelikli görev; elbette elindeki kadro birikimini siyasal yetkinlikle kuşatmak ve kavganın ileri safhalarına hazırlamak elzem olsa da, AKP’nin tam da kendisini en güçlü formundaymış gibi gösterdiği anda “kralın çıplak olduğunu” cümle aleme göstermek ve kanıtlamaktır. Bununla birlikte, önümüzdeki seçimleri ya da iktidarın değişim sürecini paramiliter kamplaşmalar-kutuplaşmalar ekseninde bir iç savaş provasına dönüştürme girişiminin AKP’nin siyasal stratejisinde süreklilik kazanacağını düşünüyorum.

Geldiğimiz noktada AKP’yi yenecek olan milyonların, her zamankinden daha fazla morale, motivasyona ve teşvike ihtiyacı vardır. Çeşitli anket ve algı oyunlarıyla, kara propagandayla, 6’lı masayı ve/veya Emek ve Özgürlük İttifakı’nı dağıtma girişimleriyle AKP-MHP iktidarının hiç de boş durmayacağı kesindir ve bunun karşısında yapılacak tek şey, gündemin bu iki parti tarafından sürekli belirlenmesine müsaade etmemektir. Ekonomik krizin yıkıcı etkileri başta olmak üzere devlet kurumlarındaki yozlaşma, nepotizm, adalet sisteminin çöküşü gibi konu başlıkları etkili biçimlerde emekçi halka anlatılmalı ve yeniden hatırlatılmalıdır. AKP’nin -miş gibi göstermekte zorlanacağı ne kadar yakıcı gündem varsa hepsinin “ülkemizin AKP’den kurtulmasının gerekliliği” başlığında bir araya toplanması gerekmektedir.

Dönülmez akşamın ufkunda değiliz, ancak güneşin doğuşunu seyredebilmek için önümüzdeki kara kış gecesini atlatmalıyız…

* Yazı, Türkiye İşçi Partisi’nin teorik yayın organı Komünist’in “Tarihsel Bir Uğrakta Gençliğin Dönüşümü” dosya konulu ve Eylül 2022 tarihli 19. Sayısında yayımlandı. Sayıda yer alan diğer yazıların doygunluğu ve ufuk açıcılığı vesilesiyle okurlara Komünist’in yeni sayısını TİP il ve ilçe örgütlerinden temin ederek okumalarını tavsiye ediyorum.

DAHA FAZLA