Murat Gevrek
30 Ekim 2020 Cuma günü saatler 14:51’i gösterdiğinde yer ayağımızın altından resmen kaydı. 40 yaşında bir işçiyim. Bayraklı, doğduğum ve büyüdüğüm yer. Ben de herkes gibi ilk defa bu çapta bir depremle karşılaşıyorum. Çocukluğumdan hatırladığım patates tarlalarında, dere yataklarında, sazlıklarda bu kocaman binalar ne kadar çabuk yükselmiş. İnsanlar termitler gibi bu binalara doldurulmuş. Az ilerimizde devasa gökdelenler ve trilyonluk binalar var. Yüksek mimari kullanılarak yapılan bu yapılar sağlamken; işçilerin ve emekçilerin çoğunun aylık kiralarını asgari ücretleri ile ödediği, doksanlı yıllarda ‘işçi evleri’ denilen blok halinde yapılan yapılanmalar ise çatlamış ve yıkılmış durumda. Hasar gören bölgede oturanlar toplumsal dilde ‘orta sınıf’ olarak adlandırdığımız fakat günümüzün ekonomik koşullarında alt sınıf haline gelmiş, yanı başında lüks gökdelenlerin gölgesinde yaşam savaşı veren ailelerdir.
Bugün 1 Kasım 2020, son 48 saat içinde sadece bir saatlik uykuyla bu yazıyı kaleme alıyorum. Sokakta, çadırlarda kalan insanlar, çocuklar, yaşlılar korku ve panik içindeler. Hüzünlü gözlerle evlerine bakıp kurtarmış oldukları canlarından öte yıllardır kıt kanaat, belki çocuklarının geleceklerinden kesip yaptıkları birikimlerinin, eşyalarının yerle bir olmasını izleyerek, sonrasında ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Türkiye İşçi Parti partisi üyeleri olarak başlattığımız dayanışma kampanyasına yurttaşlarımızın gösterdiği yoğun ilgi ve destekle topladığımız battaniye, kuru gıda, çocuk bezi vb. birçok ürünü ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı başardık. Bu durum örgütlü bir yapının ne kadar önemli olduğunu en iyi anlatan tecrübelerden biridir benim için.
Bu sürede devleti gördüm burada. Biz edinebildiğimiz bir araç ile içeride kalan ve AFAD, Kızılay gibi geniş yardım gruplarının atlayabildiği insanlara mümkün mertebe ulaşmaya çalışırken, bir saat kadar İzmir Valisini ve geniş konvoyunu beklemek zorunda kaldık. Belediyenin kriz masası dışında devletin burada oluşturduğu hiçbir kriz masası görmedik. Ancak bakanların ve devlet büyüklerinin büyük konvoylarla ve lüks araçlarla, kolluk kuvvetlerinin halkı itip kakarak açtıkları yollardan medyaya birkaç fotoğraf vermek için afet bölgesine nasıl ilerlediğini gördük.
Yıkılan binada canı pahasına çalışan AFAD’ın çoğu gönüllü işçilerden oluşuyor. Kızılay adına çalışan gençlerin tamamı gönüllü, İzmir İtfaiyesi’nin çoğu komşularımız. Kendi özlük hakları için direnen Soma işçileri burada. Bayraklı’daki Mansuroğlu Mahallesi’nde şu an büyük bir dayanışma var ama bu, devletin imkânlarıyla değil halkın kendinden verdiği bir dayanışma.
Konu televizyon kanallarında gözüken Rıza Bey Apartmanı veya Doğanlar Apartmanı’ndan çok daha vahim. Birçok binada çatlaklar ve derin yarıklar var. Bu binaların birçoğunda önlem alınmamış durumda ve önünden insanlar geçiyor, altında bekliyor; bazılarının altındaki kafeler ve iş yerleri açık. Bu durumda dahi kolluk kuvvetleri halen siyasilerin, devlet büyüklerinin korumalığını yapıyor. Yarın büyük bir başarı öyküsü yazılacak. Belki bazı binalar yıkılıp yeniden yapılacak, büyük müteahhitlere yepyeni rant alanları açılacak. Ama şu unutulmamalıdır ki burada bir başarı hikâyesi varsa bu, örgütlü veya örgütsüz halkın dayanışmasının başarısıdır.