Mesele yalnızca bir Diyanet meselesi değildir...
Mesele artık sabah kafasında “bugün onun için ne yapabilirim” sorusuyla kalkanlardır.
İşinin başına geçtiğinde 'ne yaparsam onu mutlu ederim, dikkatini çekerim'cilerdir.
Veya 'ne yaparsam dikkatini çekmem, öfkesine maruz kalmam'cılardır.
Mesele, sabah yazı işlerine oturduğunda gelen haberleri “onu mutlu edecekler” ve “onun kızacakları” diye ayıran medyacılardır.
'Onun kızacakları' kutusuna ayırdığı haberleri yeniden kurgulayarak, yeni bir düşman yaratma yarışında hedef gösteri'cilerdir. Vatan haini, terörist, paralel, dinsiz, sapık... Artık çapına ne düşerse.
'Onu mutlu edecekler' kutusuna ayırdığı haberleri, adeta destan yazarmış gibi yeniden kurgulayarak ülkenin acılarının üzerine bir coşkulu bir manşet atan'cılardır.
Mesele gün boyu, onun işaret parmağına bakan savcısı; onu mutlu edecek karar vermek için çırpınan hakimidir.
İnşaatçısı “Allah” diyen rezidansla çıtayı öyle yukarı çekmiştir ki, diğerleri kara kara 'daha ne yapsam'cı olmuştur.
Mesele, ülke muhalefetinin 'bugün ne dersem onun seçmenine sevimli görürürüm'cü siyasetçisidir.
Ya da “dur bir tersden çakayım da şaşırsın ortam” kafasında, söylediği söz nereye giderse'cidir.
Veya “peki ya mahalle ne der” kaygısından hiç çıkamayan endişeli 'devrimci'dir.
Mesele, Post-Ustalık Dönemi Meclisinde ceylan derileri üzerinde oturup 'bugün ne desem onun aferinini alım'cılardır.
Ülkenin en iyi okullarında okuyup, en kaliteli eğitimini almış, Profesör olmuş Başbakanın, ülkenin bu acılı ortamında vatandaşa, inşaatı devam eden bir köprüde evlenme müjdesi vermesidir. Zira seçim bildirgesi dahilindedir. (Geçen günlerdeki mizansenimsi intihardan daha da gerçektir, yalan değil). Hatta olayı toplu düğüne çevirebilecektir.
Hergün savaşa gönderdikleri vatan evlatlarının eşleri birer birer dul, çocukları yetim kalırken...
Diyanete kızmayın, zira artık saçmalamanın ölçüsü kalmamıştır.
Diyanette çalışan, muhtemelen bir seçim yatırımı olarak call-center'a oturtulmuş kişi;
a) Bu soru geldiğinde ciddiye alıp etrafına bakınmış, birilerine sormuş, gelen yorumlardan bir analiz yapıp cevabı yazmıştır.
b) Bu soru geldiğinde 'ötekilerin tuzağı' olduğunu düşünmüş, ama 'soruya cevap vermezsem, başıma bir iş gelmesin'ci olmuştur.
c) Bu soru geldiğinde 'bizimkilerin oltası' diye düşünmüş ve 'öyle bir cevap vereyim ki, dikkat çekeyim'ci davranmıştır.
Dedik ya saçmalamanın ölçüsü kaçmıştır. Zira önündeki örnek; din meseleleri bırakıp toplumun nasıl yaşayacağını tasarlamaya soyunan Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu ve
Diyanet İşleri Başkanıdır.
Beyinlerini sarayın portmantosuna bırakıp, onun gibi düşünmeye çalışanlar, onun sınırlarını bile aşmıştır. Öyle ki düşürülen uçağı alkışlayan öğretmen grubu, onu bile şaşkına çevirmiştir.
Ama demedi demeyin, Diyanet İşleri Başkanı'nın suyu ısınmıştır. Onun (ve onun için düşünenlerin) genel eğilimi, olay olduğu anda sahip çıkmak, ama günün birinde bambaşka bir gündem içerisinde Görmez'in koluna değerli bir seccade, bir de Kuran verip, hizmetlerinden ötürü teşekkür etmek olacaktır.
Zira o, portmantoda eprimeye başlayan beyinleri yüklüğe kaldırmaktadır.