Bir doğa olayının afete dönüşmesi...

Bir doğa olayının afete dönüşmesi...

Yaşanan bu depremin mutlaka toplumsal, sosyal, siyasal artçıları da olacak. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Statükoyu savunanlarla, yeni bir dünya özlemi duyanların mücadelesi hızlanacak.

Mehmet Torun

Ülkemiz, 6 Şubat 2023 tarihinde son yılların en büyük yıkımını yaşadı. 10 ilimizi etkileyen depremde çok ciddi can ve mal kayıpları meydana geldi. Halen yıkıntılar altından canlı vatandaşlarımız çıkarılırken binlerce yurttaşımız enkaz altında mahsur.

Afetin teknik boyutunu konunun uzmanları detaylı şekilde anlattılar. Zaten yıllardır anlatılıyor ve bilinmeyen bir şey kalmadı. Anadolu, deprem kuşağında ve çok riskli bir coğrafya. Her an çok büyük depremler yaşanabilir. Depremi önlemek mümkün değil ama ölümleri önlemek mümkün. Buna göre yerleşim plânı yapılmalı ve tüm yapılar buna uygun olmalı. Tehlikenin önemi üstüne basa basa söylense de bir kez daha görüldü ki yaşananlardan hiçbir ders çıkarılmamış. Depremin büyüklüğü ve yıkımı oldukça fazla ancak bu durum bilinen bir gerçekti ve önlemlerin ona göre alınması gerekiyordu. Aklı, bilimi ve tekniği yok sayarak bir doğa olayını “kader plânı” olarak görmek ne yazık ki böyle acı sonuçları doğurdu.

Ranta dayalı sistem, doğanın talanı, çarpık kentleşme, sık sık çıkarılan imar afları, kurumsal yapıların içinin boşaltılması ve işlevsiz hale getirilmesi, tek adam rejimi sonucu oluşan denetimsizlik, liyakatsız atamalar on binlerce masum vatandaşımızın canına mal oldu. Deprem sonrası geciken müdahale ölümlerin daha da artmasına neden oldu.

Bu alanda görevli kamu kurumları, yandaş ve akrabaların çiftliği haline dönüştürülmüş. AFAD, Kızılay gibi kurumların olaya müdahale etmekte gecikmeleri bunun en bariz göstergesi. İlk iki gün ciddi hiç bir müdahale yapılamadı oysa bu saatler oldukça önemliydi. Madenciler hızla sahaya sürülemedi, askeri birlikler kışlasından çıkarılmadı, ülkenin her yanında oluşturulan gönüllü ekipler koordine edilip kurtarma çalışmalarına katılamadı. 2000 madenci uzun süre yollarda bekletildi. Yardım konvoyları basit ve anlamsız gerekçelerle engellendi. Tüm bunların sonucunda can kayıpları arttı.

Yaşananlar gösterdi ki; deprem olmadan önce doğru bir plânlama ve buna uygun kentleşme-yapılaşma gerçekleştirilemediği gibi deprem sonrası arama-kurtarma faaliyetlerinde organizasyon ve koordinasyon eksikliği had safhada.

Bu süreçte eksiklikleri söyleyenler, sistemi eleştirenler siyaset yapmakla suçlandı ve susturulmaya çalışıldı. Oysa tüm bu yaşananların nedeni ve sonuçları siyasi tercihler. Siyaset yapılmasın demek, “hesap vermek işimize gelmiyor, karıştırmayın, ellemeyin” demek. Kamunun kendi çıkarını aramasına engel olmak, kişi-zümre-sınıf çıkarlarının üstünlüğünü muhafaza etmek demek. Bilinmeli ki deprem cinayetleri de politiktir. Deprem engellenemez ama felaketlerin sonucu kontrol edilebilir.

Tüm bu olumsuzluklara karşın, ülkenin her yerinde başlayan dayanışma umut verdi. Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, sendikalar hızlı bir organizasyon ile deprem bölgelerine ulaştı. Devletin hantallığının aksine özellikle gençlerin özverili çalışmalarıyla oluşturdukları gruplar hızla yardıma koştu. Ama ne yazık ki değişik gerekçelerle engellendiler.

Yardım toplama merkezlerinin binlerce kişiyle fabrikalardaki gibi bant usulü çalışmaları, her meslekten, eğitimli eğitimsiz gönüllülerin karlı yolları, dağları tepeleri aşıp bölgeye koşmaları, sosyal  medyanın  umut dolu mesajlarla kilitlenmesi, ayni-nakdi yardımların bölgeye akması umutları bir kez daha güçlendirdi.

Yardım kolisine koyduğu botun içine yazdığı notta “ babam karne hediyesi olarak almıştı, senin ayağın üşümesin” diyen yavrumuzun merhameti içimizi ısıttı.

Yurtdışından pek çok ülkeden gelen ekiplerin dayanışması da insanlık açısından umut doluydu. “Bir gece ansızın gelebiliriz” denilen komşumuz bir sabah yardıma koştu. İnsani taleplerin ve dayanışmanın, egemenlerin ve yönetenlerin tercihlerinden öncelikli olduğunu bir kez daha herkese gösterdi.

Yaşanan bu depremin mutlaka toplumsal, sosyal, siyasal artçıları da olacak. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Statükoyu savunanlarla, yeni bir dünya özlemi duyanların mücadelesi hızlanacak.

Afet sonrası yaşananlar iyiyle kötünün görünmeyen mücadelesi gibi sanki. Acımasızlığa, vicdansızlığa, vurdumduymazlığa, yalanlara, şatafata, yüzsüzlüğe, utanmazlığa, kibirliliğe karşı acıyı bal eyleyen, dayanışma ruhunu yükselten iyiliğin, merhametin, şefkatin, hoşgörünün, vicdanın güler yüzü…

Elbette iyilik kazanacak…

DAHA FAZLA