Bir işçinin gözünden: Çankaya Belediyesi işçileri ücret zammı eylemi

Bir işçinin gözünden: Çankaya Belediyesi işçileri ücret zammı eylemi

Orta ve uzun vadeli talepler etrafında süreklilik arz eden örgütlü bir işçi muhalefeti kurmak için çalışmak durumundayız. Fakat işimiz hiç kolay değil. Karşımızda Genel-iş ve DİSK bürokrasisi var, işveren sendikası SODEMSEN var, işsizlik ve açlık tehdidiyle yaratılan bir korku imparatorluğu var.

Çankaya Belediyesi İşçisi

Çankaya Belediyesi'nde de diğer belediyelerde olduğu gibi çalışma koşulları birçok işçi için oldukça zorlu. Memurlar, kadrolu işçiler, şirket işçileri ve geçici/mevsimlik işçiler olarak çeşitli biçimlerde istihdam edilen binlerce çalışan var ve hepsinin çalışma koşulları farklılık gösteriyor. Aynı işi yapsalar da aldıkları ücretler çok değişiyor. Memurlar ve az sayıdaki kadrolu işçiler dışında diğer gruplar için iş güvencesi yok. Maalesef birçok işçi için iş güvencesi; yöneticilerle iyi geçinmek, mevcut sendika yönetimini desteklemek veya yönetimdeki partilerden hatırı sayılır bir tanıdık sayesinde elde ediliyor.  

Belediye şirketlerinde farklı toplu iş sözleşmelerine tabi olarak çalışıyoruz. İşçilerin çoğu açlık sınırında ücretlere çalışıyor ve fazla mesai ile durumu düzeltmeye çabalıyor. Bu fazla mesai hakkı da her işçiye tanınmıyor zaten.

2 yılda bir işçiden kaçırılarak imzalanan toplu iş sözleşmelerinde, işçiyi enflasyon karşısında koruyan herhangi bir madde konulmuyor. Asgari ücrete yapılan zamlardan sonra birçok işçinin ücreti, asgari ücretin altında veya civarında kaldı. Son 2 yılın temmuz aylarında yapılan asgari ücret ve memur maaşı artışlarından sonra işçiler olarak sosyal medya gruplarında konuşmaya ve eylemler organize etmeye başladık. Geçen sene seyyanen 6 ay için her işçiye brüt bin 100 lira verdiklerini duyurduktan sonra iş yeri birimlerde 5 dakikalık alkış eylemi yapmaya başladık. Günlerce süren eylemlerden sonra bu bin 100 lirayı nete çevirmek ve daha önce düşük zam alanlara TÜFE oranında zam vermek durumunda kaldılar.

Geçen yıl sendika neredeyse hiç piyasada yoktu. Bu yıl ise en düşük net işçi ücretini, en düşük memur maaşıyla eşitleyecek bir artış talep edeceklerini (her işçi için yüzde 108 oranında bir artışa denk düşüyordu) ve bu talebi dozu giderek artacak eylemlerle mutlaka destekleyeceklerini söylediler. Sendikaya yönelik o kadar büyük bir güvensizlik var ki işçiler sendikayı bu açıklamanın arkasında durması için sürekli sıkıştırmak durumunda kaldılar. İşçilerin örgütlenmesi de biraz bu süreçte başladı. Sendikanın bizi yarı yolda bırakacağı, yine bir oldu bittiyle, taban ücretlerine yansımayacak geçici ve az bir iyileştirmeyi dayatacağı konusunda neredeyse emindik. Mesaj grupları üzerinden örgütlenip, gruplar halinde ara ara sendikaya gidildi (ki sendikanın işçiye geldiği hiç görülmemiştir), ufak çaplı sosyal medya eylemleri yapıldı.  

Sendika, 8 Ağustos günü, belediye yönetiminin işçilere seyyanen net 2 bin lira vermeyi teklif ettiğini, kendilerinin ise teklifi kabul etmeyip 10 Ağustos günü basın açıklamasıyla eylemlere başlayacaklarını duyurdu. 10 Ağustos sabahı eylem yapmayı beklerken, belediye binası avlusunun bir tören için hazırlandığını gördük. Meğer sendika, yönetim ile anlaşmış ve bu anlaşmayı önceden işçiye duyurma gereği duymadan tören hazırlıklarına başlamış! Ne olup bittiğini anlamak için sendikaya giden bir grup kadın ve erkek arkadaşımız, fiziksel ve sözlü şiddete maruz kaldı. Bu saldırının da etkisiyle öğle arasında, sendika ve belediye yöneticilerinin ile az sayıda işçiyle birlikte ek protokol kutlaması yaptığı sırada bir grup işçi de sendika yönetimini protesto etti. Eylem önceden planlanmış değildi.

Ek protokolle, 5 aylığına her işçiye net 6 bin lira destek ve sonraki TİS'lerde 6 ayda bir enflasyon oranında artış karara bağlanmış. 6 bin liralık destekle en yüksek işçi (örneğin mühendis) maaşı en düşük memur maaşı civarına gelmiş bulunuyor.

Ek protokol eylemlerinden sonra işçilerin kısmi örgütlülüğü ve tartışma ortamı dağılmış durumda. Elbette ücretlerin düşüklüğüne ve sendikaya yönelik tepkileri "sessiz" biçimde devam ediyor. Ne yazık ki sendikanın daha demokratik ve işçiyi temsil eder hale getirmek doğrultusunda bir taban örgütlenmesinden söz etmek mümkün değil. Ücret artışı talebi için bir araya gelip dağılan bir haldeyiz. 
Karara tepki gösteren çalışanlara yönelik sistematik ve topluca bir baskı uygulanmadı. Fakat bireysel olarak bazı arkadaşlarımızın eylemler gerekçe gösterilerek yöneticiler tarafından tehdit edildiğini, çeşitli şekillerde "cezalandırıldığını" duyuyoruz. Yerel seçimler öncesi yeni eylemleri tetiklememek adına topluca bir cezalandırma beklemiyorduk zaten.

Mücadelenin nasıl şekilleneceğini kestirmek zor. Şimdilik, yalnızca kısa vadeli ekonomik talepler etrafında işçiler mobilize oluyor. İşçilerin büyük çoğunluğu sendikanın bürokratik yapısını, eylem hakkını elinden almasını ve işveren karşısında savunmasız bırakmasını sert bir biçimde eleştiriyor. Çözümü sendikadan istifa etmekte, başka "muhalif" bir sendikaya geçmekte veya "kahraman" bir sendikacıyı yönetime getirmekte gören çok sayıda işçi var. Orta ve uzun vadeli talepler etrafında süreklilik arz eden örgütlü bir işçi muhalefeti kurmak için çalışmak durumundayız. Fakat işimiz hiç kolay değil. Karşımızda Genel-iş ve DİSK bürokrasisi var, işveren sendikası SODEMSEN var, işsizlik ve açlık tehdidiyle yaratılan bir korku imparatorluğu var. Sosyalistlerin DİSK'i ve onun en güçlü sendikası Genel-İş'i eleştirmeme, AKP'ye karşı mücadelede safları sıkı tutma adına CHP'nin neoliberal sınıf siyasetini görmezlikten gelme hali de başka bir engelimiz.

DAHA FAZLA