Kadri Bilge
Türkiye Kadın Voleybol Takımı, 2019 CEV Avrupa Voleybol Şampiyonası A Grubu'nda maç öncesi açılış seramonisinin de yapıldığı ilk maçında Yunanistan'ı 3-0, ikinci maçında da Finlandiya’yı 3-2 mağlup ederek ilk iki karşılaşmayı kazanmış oldu. Türkiye 3. karşılaşmasına da bugün saat 19:30 da Bulgaristan’la çıkıyor.
Şampiyona yine sporun dostluk kardeşlik olduğunu söyleyen demeçlerle başladı.
Federasyondan organizasyonun içeriğine kadar özellikle Türkiye maçlarında salon büyük bir aymazlıkla tam bir arenaya dönüştürüldü.
Organizasyonun ihalesini alan SportnSports şirketi ihaleyi alıp kolunu bile kıpırdatmadan bütün işleri 4 ayrı taşeron firmaya paslıyor. Kimin hangi işi yaptığı ve hangi sorumluluğu taşıdığını da bilemiyoruz. Organizasyon bütünüyle ele alındığında ise sporun endüstrileştikçe ne kadar şuursuzlaşıp amacından uzaklaştığını görmek gerçekten can sıkıcı.
Maçta alınan her sayıda, sayı türüne göre kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle ayrı müzikler ve tezahüratlar yapıldı. Her rakip servisinde eli mikrofonlu bir amigonun “eveeet şimdi ıslık zamanı” diyerek rakip takımı ıslıklar ve yuhalamalarla servis kullanması gerçekten utanç vericiydi.
Ev sahibi takım yani misafirperverlik örneği gösterecek takımın rakip takım servislerini seyirciye ıslıklayıp yuhalatması ve bunun uluslararası bir organizasyonda yapılıyor olması kabul edilemez.
Durumun bende yarattığı utanç ve kızgınlık bir tarafa, voleybolda sayı ve servis atma sıklığından dolayı rakip takımın belki de her otuz saniyede bir yuhalandığını ve ıslıklandığını düşünürseniz iş gerçekten çığırından çıkmış oldu.
Oğlum ve eşimle gittiğimiz maça 15 dakika dayanabildik ve salonu terk etmek zorunda kaldık.
Voleybol müsabakasında çok daha önemli olan sporcu konsantrasyonu hiç dikkate alınmadığı gibi seyirciler ve oyuncular kışkırtmanın bir parçası haline geldi. Bu durum Türkiye’de var olan baskı ve faşizmin spor alanlarına yansıyan bir çıktısı olarak değerlendirilirse aslında her şey yerli yerine oturacaktır.
Şiddetin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir belki fakat, şiddeti var eden, körükleyen her türlü davranış açılış günü Türkiye-Yunanistan maçının her anında vardı. Şiddet en kolay herhangi bir çekişmenin içinde var edilebilir. Şiddetin denetiminden ve gelişiminden söz edersek de mutlaka egemen sınıftan söz etmek zorunda kalırız.
Prof. Dr. Erkut Konter Spor Pskolojisi el kitabında sporda şiddetin ve saldırganlığın önlenmesiyle ilgili egemen sınıfın nasıl bir tutarsızlık içinde olduğuna değinmiştir. Egemen sınıfın tutarsızlıklarını sıraladığı, güncelliğini koruyan örneklerde yaşamın her alanında olduğu gibi, sporda da egemen sınıfın takiye konusundaki uzmanlığını şu ifadeler ile gözler önüne sermiştir.
“-Bir taraftan futbolda erkeklik, kahramanlık, yiğitlik ve savaşçılık edebiyatı, diğer taraftan da şiddet ve saldırganlığı kaldırma istemi çelişkilidir.
-Bir taraftan maçları ilginç hale getirmek için şiddet ve saldırganlık içeren açıklamalar, heveslendiren figürler ve reklamlar kullanma, diğer taraftan da şiddet ve saldırganlığı temizleme girişimi çelişkilidir.
-Bir taraftan reyting ve kar elde etmek için şiddet ve saldırganlık içeren öğeler kullanma ve özendirme, diğer taraftan da şiddet ve saldırganlığı önleme yolları arama çelişkilidir.“ (Konter, 2006, s.155).
Bu şampiyonada da; popüler olmayan ve özellikle medyada yer bulamayan kadın müsabakalarının mevzunun Avrupa Şampiyonası olmasıyla rant başlığına dönüştürülmesine daha seyirci kalıyoruz.
Okullarda şort giydiği için takımlarından alınan başarılı sporcuların heba olmasına göz yuman, çanak tutan bir iktidarın; iş uluslararası bir boyut kazandığında kendilerini mevzunun baş aktörü görerek verdikleri demeçlerin iki yüzlülüğünü görmek de çok zor olmasa gerek.
Popüler erkek müsabakalarında hakim olan kışkırtıcı ve saldırgan tezahüratın yeniden nasıl üretildiği, spor etik değerlerinden ve incelikten yoksun bir organizasyonla, iktidara ve federasyona rağmen gelen sporcu başarılarını bir şova dönüştürmekten öteye gidemeyeceğini yeniden hiç şaşırmadan izlemekteyiz.