Birtan Altan yazdı I 'Kapitalosen Çağı', iklim krizi ve COVID-19
Salgın hastalıkların yayılması iklim krizi ile alakalıdır. İklim krizi ise sınıfsaldır ve bu krize karşı mücadele doğrudan sınıf mücadelesinin parçasıdır.
Birtan Altan
Son yıllarda sosyalistler, çevre aktivisti hareketler, fosil yakıt baronlarına muhalif olan ve içlerinde sermayedarların da olduğu kimi gruplar iklim krizini tartışıyordu. İklim krizi ne yazık ki kentleri, üretimi, yaşam alanlarını etkilemeye başladığında konuşulmaya başlandı. Sosyalist hareketlerin neoliberal dönüşümlere göstermeye çalıştığı direncin çevre, kent ve doğa mücadelelerini uzun bir süre görmemesini sağladığını biliyoruz. Fakat geldiğimiz nokta bir bütün olarak çevre mücadelelerinin ertelenemez olduğunu tüm açıklığı ile göstermektedir.
İklim krizini kolay anlaşılması için bir benzetmeyle anlatmaya çalışalım. Yazın otomobilinize bindiğinizde otomobilin içinin dışarıdan çok daha sıcak olduğunu hissedersiniz. Çünkü otomobile giren güneş ışınları camlardan koltuklara, direksiyona, konsola yayılmış, absorbe olmuş ve otomobilinizin ısısını yükseltmiştir. Otomobilinizin camları ise giren güneş ışınının dışarıya çıkmasını engellemiş ve sera etkisi yaratmıştır. 4,6 milyar yaşındaki dünyamızın kapitalizm etkisi ile yaşadığı şey tam olarak budur. Fosil yakıtların yaydığı özellikle CO2 olmak üzere sera gazları, dünyanın çevresinde bir sera etkisi yaratıyor. Sera etkisi ile küresel ısınma artıyor ve bölgeler arası sıcaklık farkları oluşuyor. Bu da havanın dolaşım ihtiyacı olduğu için şiddetli rüzgarlar ve kasırgalar yaratıyor. Yani hava akımları şiddetleniyor. Atmosferdeki ısı enerjisi, deniz, göl vs. ile absorbe oluyor ve bu absorbsiyon buharlaşmayı arttırarak yağmurları yaratıyor. Yani iklim krizi sera gazları etkisiyle oluşmakta, sera gazları ise kapitalizmin dizginlenemeyen kâr hırsı ile çalıştırdığı endüstriyel tesisler, onların lojistik ihtiyaçları ve binek araçlar aracılığı ile çıkmaktadır.
COVID-19 virüsünün etkisi gündemde yokken, iklim krizinin dünya ekonomisine verdiği zarar 1,2 trilyon dolar olarak hesaplanıyordu. Son 150 yılda dünyanın ortalama sıcaklığı 1 derece artmış ve maliyet büyük olmuştur. Bu sıcaklık 2 derece artarsa bu maliyetin 10 kat artacağı düşünülmektedir. Biz bu sebeple iklim krizi tartışmalarında insan merkezli bir olguyu değil, düzen merkezli olguyu dikkate alıyor ve Komünist Dergisi’nde yayınlanan sevgili İlke Bereketli’nin makalesinde rastladığımız “kapitalosen çağı” tanımını kullanmayı uygun görüyoruz.*
Dünya Sağlık Örgütü, 2025 ile 2050 yılları arasındaki çeyrek yüzyılda 250 bin insanın iklim krizi sebebiyle yaşamını yitireceğini öngörüyordu. Bu ölümlerin temel sebebini ise salgın hastalıklar olarak belirlemişti. Uzak bölge hastalıkları olarak bilinen kimi hastalıklar artık dünyanın her noktasında öldürücü etkiye sahipler. Örneğin sıtma hastalığını yayan sinekler iklim sertliğinden dolayı artık kuzey bölgelerde de yaşam gösterebiliyorlar. Yine korona ailesinden Kovid19 virüsü de vahşi hayvan tandanslı bir virüs ve iklim krizinin oluşturduğu olumsuz koşullardan dolayı insanın vahşi doğaya yaklaşması sebebiyle mutasyon geçirerek bulaşıyor. Ayrıca, Kovid19’un kimi insanlarda, özellikle 65 yaş üstü ve kronik solunum yolları hastalığı olanlarda ölüm riskini yükselttiği biliniyor. Yine şimdiye kadar çıkan sonuçlar ile yapılan araştırmalarda sanayi bölgelerinde (İtalya’nın kuzeyi, Çin’in sanayi bölgeleri, Türkiye’de İstanbul, Kocaeli havzası…) ölümlü vakaların oranının çok daha yüksek olduğunu gözlemliyoruz. Sebebi ise açıktır: Endüstriyel işletmelerin yaratmış olduğu hava kirliliği, yani ormansızlaşmanın yükselmesi, biyoçeşitliliği yok etme ve endüstriyelleşme…
Kovid19 salgını ile mücadele edilen şu günlerde bu sebeple ses yükseltmeliyiz. Salgın hastalıkların yayılması iklim krizi ile alakalıdır. İklim krizi ise sınıfsaldır ve bu krize karşı mücadele doğrudan sınıf mücadelesinin parçasıdır. Bugün Kovid19’a karşı verilen mücadelede kapitalist sınıfın ikiyüzlülüğü ayyuka çıkmışken, hükümet programlarıyla, destek paketleriyle, hükümetler arası göstermelik protokollerle iklim krizine karşı mücadele edilemeyeceğini söylemek, göstermek zorundayız. Bugün dünyanın en büyük ilk yüz sermayesi Kovid19 salgınından Çin’i ya da kamusal üretim alanları henüz yağmalanmamış kimi ülkeleri sorumlu tutarken, dünyadaki sera gazı salımının %70’inden fazlasını bu ilk 100 şirketin yaydığını belirtmek zorundayız. Tam da iklim sertliğinden dolayı tüm dünya halklarının egemen sınıfları sorguladığı şu günlerde tüm üretimlerde fosil yakıt kullanımlarının derhal son bulmasını talep etmeli, tüm dünya emekçilerini bu sefer yaşamak için sınıf mücadelesine katılmaya çağırmalıyız. Bu sefer zorunluyuz: Yaşamak için sosyalizm.
*Adresten ilgili yazıya ulaşabilirsiniz. Komünist Dergisi / 8. Sayı / İklim Krizi: Sosyalistler İçin Başlangıç Notları (İlke Bereketli) https://tip.org.tr/yayinlar/