Temmuz ayının ortasında üniversite gündemli bir yazı ile karşılaşmak çoğu insan için gündemin rutin akışına aykırı bir durum, fakat içinden geçtiğimiz günler üniversitelerde önümüzdeki dönemin koşullarını şekillendirecek. 2016 yazı boyunca bir dizi üniversitede rektörlük seçimleri gerçekleşecek. Saray rejiminin ülkedeki muhalefet odakları üzerindeki baskıyı arttırma arayışları ve üniversite alanında sahip olduğu sınırlı manevra alanı göz önüne alındığında yaşanacak seçimlerin göz ardı edilemeyecek bir siyasi gündem ifade ettiğini söylemek zor değil. Yazın gerçekleşecek ilk seçim ise Boğaziçi Üniversitesi’nde olacak. Buradaki seçimin seyri ise hem Saray Rejimi’nin üniversitelere dair kurgusuna hem de gelecek sene içerisinde üniversite mücadelesinin gireceği rotaya dair önemli veriler barındırıyor.
Saray Rejimi’nin tamamen teslim alamadığı önemli kamu kuruluşlarından birisi olan üniversitenin gündemi ülkedeki genel politik atmosferden doğrudan etkileniyor. Saray Rejimi’nin kendisine muhalif geniş toplamların üzerinde hareket ettiği modern siyaset alanı ile ilişkilerinin çok zayıf olduğunu ve ikna gücü olan ideolojik salgı üretmekten çok uzakta olduğunu belirterek, bu genel tablonun önemli unsurlarından biri olan üniversiteye odaklanalım.
ÜNİVERSİTE KURUM OLARAK HEDEFTE
Saray Rejimi’nin bu durumu üniversitelerdeki yansımasını sadece kulüp ve toplulukların kapatılması, okul sınırları içerisinde bütün öğrenci faaliyetlerinin yapılmasının zorlaştırılması gibi fiziki baskının yükselmesi üzerinden göstermiyor. Saray Rejimi’nin kendi muhalefetini ikna etmekteki yetersizliği; üniversiteler konu olduğunda, onu, üniversitenin kendisini toplumsal temsiliyeti olan bir odak olmaktan çıkarma, siyasetin tamamen dışına itmeyi denemeye zorunlu kılıyor. Dolayısıyla Saray Rejimi bir yandan üniversitelerdeki baskıyı arttırıp, üniversitelerin ülke gündemine dahil olmasının önünü kesmeye çalışırken; bir yandan da bir kurum olarak üniversiteyi hedef alıyor. Geçtiğimiz sene içerisinde ODTÜ ve İTÜ’de olduğu gibi, Saray Rejimi, üniversite içerisinde cihatçı çetelerin örgütlenmelerinin önünü açarak, onlara hukuki dokunulmazlık sağlayarak üniversitenin “içerisinde” gerilimi yükselten adımlar atıyor. Bir yandan da tutuklamadan soruşturmaya uzanan bir yelpazede saldırılar ile akademisyenleri hedef alarak, bir kurum olarak üniversiteyi zayıflatmaya çalışıyor.
İşte böyle bir tabloda üniversiteler rektörlük seçimlerine gidiyor. 12 Temmuz Salı günü Boğaziçi Üniversitesi’nde yazın ilk rektörlük seçimi gerçekleştirilmiş olacak. İlk elden AKP ile yakın olduğu bilinen aday Vedat Akgiray’ın rektörlük seçimlerini kazanamadığı durumda YÖK ataması için adaylıktan geri çekilmeme niyetinde olduğunu açıklamış olması akademinin durumuna dair önemli bir veri sunuyor. Saraya yakın aktörler üniversite yönetimine hala ancak icazet ile gelebiliyorlar. Akademiye yönelik uzun süreli bir saldırı kampanyası meyve vermemiş, geçen sene İstanbul Üniversitesi rektörlük seçiminde görünür olan denge saray lehine değiştirilememiş bulunuyor.
Bir yandan üniversiteye önerilen proje üniversitenin mali kaynaklarının bir “bağış fonu (endowment fund)” ile düzenlenmesi. Bu kurgu üniversitenin şirketler ile anlaşarak kendi araştırmalarını şirketlerin yatırım yaptıkları alanlar üzerinden belirlemelerini içeriyor. Özetle Saray Rejimi’nin üniversitelere sunduğu, en iyi durumda okulu finanse edebilecek büyüklükteki şirketlerin Ar-Ge büroları olarak hareket etmeleri. Üniversitenin bilim üreten işlevi ve sosyal bilimler ile ülkenin düşünsel hayatını besleyen kamusal işlevleri önemsizleştiriliyor.
Okul öğrencileri seçim sürecine dair kaygılarını dile getiren, Boğaziçi Üniversitesi’nde gelenek olduğu üzere birinci olan dışında bütün adayların seçim sonrasında adaylıklarını geriye çekerek YÖK’ün üniversite yönetimini belirlemesini engellemelerini talep eden bir bildiri yayınladılar. Bunun üzerine okulun farklı fakültelerinin öğrencileri ve öğrenci kulüpleri benzer kaygıları dile getiren bildiriler kaleme aldılar. Seçim günü, seçimin olduğu kampüse bir forum çağrısı yapmış ve seçim gününde de, sonrasında da rektörlük gündeminin takipçisi olacaklarını açıklamış durumdalar.
Genel olarak üniversitelerin ülkenin bütününe yayılmış olan korku atmosferinden etkilenmediğini söylemek mümkün değil. Yine de Saray Rejimi’nin üniversiteleri tutacak bir ideolojik formasyon geliştirmeden bu basıncı sürdürmesi öğrenci hareketini sindirmeye yetmeyecek gibi duruyor, seçim sürecinde yaşanmakta olanlar buraya işaret ediyor.
Üniversitelerin teslim alınamayacağını dair bir dizi tartışma tüketilmiş durumda, fakat üniversitelerin bu mücadeleden galibiyet ile ayrılması için gerekenlere dair herhangi bir şey söylememiş bulunuyoruz. Üniversitelerin galibiyetinin ise Saray Rejiminin saldırısı altında bulunan toplumsal işlevlerinin sivriltilmesinden geçtiği tespit edilmelidir. Ancak böylesi bir pozisyon üniversiteleri kuşatma altındaki aktörler olmaktan çıkartıp, ülkedeki diğer direngen toplamlar ile yan yana getirecektir.
* Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) Boğaziçi Üniversitesi Temsilcisi, FKF GYK Üyesi