Özgür Yılmaz
Bolivya’da 20 Ekim’de gerçekleşen başkanlık seçimlerini ülkeyi 2006’dan beri yöneten Evo Morales kazandı. Ancak ülkedeki sağ muhalefetin seçimlere usulsüzlük karıştırdığı iddiasından sonra başlayan gösterilerin ardından Morales istifa etti, Jeanine Añez isimli sağcı ise kendini geçici başkan ilan etti. Darbenin ardında ABD’nin olduğu biliniyor, yani ABD Latin Amerika’daki darbelerine bir yenisini daha ekledi. Türkiye’den bölgeye bakanların aklına ise şu soru geliyor: Bunca yıldan sonra, sağ muhalefet neden bu denli “güçlü”?
Morales 2006 yılında başladığı başkanlık görevine büyük bir halk ayaklanması sonucu geldi. Bu halk ayaklanmasının çeşitli sebepleri vardı. Ayaklanmanın temelini oluşturan ise, bölgedeki yerli halkın önemli bir üretim gerçekleştirdiği koka üretimine getirilen kısıtlamaydı. Koka, bölgedeki yerlilerin geleneksel olarak “acılarını unutmak için çiğnediği bir bitki” olarak tanımlanıyor. Ayrıca koka, ilaç yapımında da kullanılıyor, yani köylüler için ciddi bir gelir kalemi. 1997’de Hugo Banzer, ardından Gonzalo Sanchez ile devam eden ve Sanchez’in istifasından sonra Carlos Mesa tarafından kurulan sağcı hükümetler, ABD’nin “uyuşturucu yapımında kullanıldığı” gerekçesiyle talep ettiği koka üretimine yapılan kısıtlamayı uyguladılar. Köylüler ise bu karara direnişle cevap verdi. Bunun yanı sıra, özelleştirmeler de halkın tepkisini çekiyordu. Bunlardan en bilineni ise suyun özelleştirilmesiydi. Icíar Bollaín tarafından yönetilen “Yağmuru Bile” filmi bu direnişi anlatır.
Bu direniş süreci ekonomik kriz ilerleyip, 2003 yılında doğal kaynakların özelleştirilmesi kararı ile iyice yükselişe geçerken, yerli halk başkent La Paz’a giden yolları “istifa” talebiyle kesti. Dönemin Devlet Başkanı Gonzalo Sanchez’in halka verdiği cevap ise daha fazla şiddet oldu ve onlarca Bolivyalı polisin ve ordunun katliamları sonucu hayatını kaybetti. Sanchez daha fazla dayanamayıp istifa ederken, yerine bir başka sağcı Carlos Mesa’ya bıraktı. Doğal kaynakların özelleştirilmesine karşı gösteriler ise devam ediyordu. Bu şartlarda Mesa, 2004 yılında doğal kaynakların özelleştirilmesi ile ilgili bir referanduma gitmek istedi. Bu referanduma Movimiento al Socialismo (MAS - Sosyalizme Doğru Hareket) Lideri Evo Morales’ten olumlu yanıt geldi. Referandumdan kaynakların kamulaştırılmasına yönelik karar çıkarken, Mesa yönetememe krizinden çıkış olmadığını görerek istifa etti. Aralık 2005’te gerçekleşen seçimleri ise yüzde 54 ile Morales kazandı. Morales’in 14 yıl sonucunda sağladığı önemli başarılardan birisi gelir dağılımında sağlamaya çalıştığı adalet ve yoksulluğun azaltılmasıydı.
Bolivya Devlet Başkanı Morales geçtiğimiz Nisan ayında Ankara Üniversitesi’nde katıldığı bir panelde, iktidarları sürecinde yaptıklarını anlatırken, Bolivya’nın yerli nüfus açısından Latin Amerika’da oransal olarak en yüksek ülkesi olduğunu söylemişti. Yine aynı etkinlikte Morales, doğal kaynaklarla ilgili gelişmeleri anlatırken de Çin ile yapılan anlaşmalardan söz etmişti. Morales’e soldan gelen eleştirilerin büyük bir kısmı da bu iki başlıktan geliyor. Öncelikle Bolivya’nın ismine yapılan “çokuluslu” ibaresi ve yerlilerin siyasal süreçlere katılımında artış olduğu aşikar. Ancak, oransal olarak bu kadar fazla yerlinin olduğu bir ülkede, yine aynı yerli başkanın ülkedeki sağcılara karşı bir direniş örgütleyememesi eleştiri konusu haline geldi. İktidarı boyunca da, bu örgütsüzlüğü ve seçime odaklı tavrı eleştirildi. Ülkedeki sağın güçlü varlığının bir diğer sebebi ise “media luna (yarım ay)” adı verilen kuşak. Bu bölgede genel olarak sağcı beyazlar yaşarken, doğalgaza sahip bölgede daha önce de merkezi hükümetle özerklik talebiyle birçok kez karşı karşıya gelindi. Örneğin kendini başkan ilan eden Añez, önceki dönem Beni bölgesinden senatör seçilmişti.
Özelleştirmeler konusundaki tavrı ise, daha sonra -örneğin 2016 referandumu- oy kaybetmesine yol açtı. Örneğin James Petras, Morales ilk iktidara geldiğinde şunları yazıyordu: “Morales, bazı seçim yaklaşımlarından sonra sağa dönüş yaptı. Ekim 2003’ün köylü ayaklanmalarında yoktu, emperyalizm yanlısı Carlos Mesa’nın neoliberal rejimini destekledi ve petrolün kamulaştırılması için yapılan seferberliğin bölünmesinde rol oynadı.” (Latin Amerika ve Emperyalizm kitabında). MAS’ın eleştirilen bir diğer tartışması ise And-Amazon Kapitalizmi adını verdiği tezi. Bu teze göre, ülkenin sosyalizme geçişinin önünde en az 50 yıllık bir süre varken, yerlilerin kurtuluşu olarak ise yerli bir kapitalist sınıf yaratmak olarak gösteriliyor (bkz. “Duraklayan Radikal Geçiş”, Latin Amerika’yı Anlamak içinde, Yordam Kitap).
Sonuç olarak, bölgede ABD destekli darbelerine ne yazık ki bir yenisi daha eklendi. ABD, bölgede neoliberalizme karşı başlayan isyan dalgası ve solun yeniden güç kazanması -20 Ekim’de Bolivya’daki seçimlerden bir hafta sonra da Arjantin’de merkez sol iktidara geldi- ile birlikte, bölgeye müdahalesini de arttırdı. Küba’ya yönelik ambargonun arttırılması ve Venezuela’da başarısızlığa uğrayan sivil/askeri darbe girişimlerinden sonra, ABD’nin bölgeye müdahalesi de başka bir boyuta evrildi. Süreç bitmiş değil, Bolivyalı yerli halklar mücadeleye devam ediyor. Aymara yerlileri, 2005’teki azimleriyle “beyaz” patronlara karşı iktidarı yeniden kazanabilir.