Bülent Ufuk Ateş yazdı | Corona ve mayıs günlerinde siyaset

Bülent Ufuk Ateş yazdı | Corona ve mayıs günlerinde siyaset

Bülent Ufuk Ateş

Yaşadığımız günler çok kesimce, ‘’Önümüzdeki süreçte hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…’’ gibi kalıp cümlelerle geleceğe perspektif sunmaya çalışıyor. Benzer cümleler düzen dışı muhalif güçlerin yanı sıra liberal, düzen içi hatta iktidara yakın odaklar tarafından da kurulabilmektedir. Aslında her önemli tarihsel dönemeçte benzer tümcelerin sıralandığını anımsarız.

Bu yazının amacı, bu anlayışın eleştirisini yapmaktan ziyade sürece güncel siyaset açısından olanaklar ve olasılıklar açısından bir bakış atmaktır. Metin Çulhaoğlu’nun siyaset tanımından başlayalım:

‘’Siyaset, genel ve formal kurumların üstyapı alanında bulsa bile belirli bir toplumsal formasyonun yeniden üretimine yönelik her tür etkinliğe içseldir. Bu tanıma göre siyasal partilerin ve devletin ötesinde sendikalar, işveren kuruluşları, giderek tek tek işverenler ve işçiler de siyasetin özneleridir. Bu öznelerin en dar ekonomik ‘ekonomik’ davranışları bile siyasal içerikli davranışlardır.’’(1)

Bu tanımdan hareketle corona günlerini emekçilerin kayıplarını (işsizlik ve yoksulluğun artması) ‘’EVDE KAL’’ çağrılarına karşılık işçilerin zorla çalıştırılmaları… Öte yandan Saray Rejimi'nin ve burjuvazinin bu durumu bile egemenliklerini pekiştirmek adına fırsata çevirmelerini, doğayı talan etmede böylesi bir zamanda bile beis görmemeleri açısından değerlendirmek gerekir.

Toplumun çok büyük çoğunluğu üzerinde yaratılan bu tahribat şimdiye dek burjuva siyasetinin mekanizmaları ve ideolojilerinin etkisinden kurtulamamış işçi ve emekçilerin çıkarlarının bu düzlemde olmadığı konusunda çokça veri sunuyor. Ne ki; düzen dışı politik güçlerin bunu değerlendirecek bütüncül bir perspektife ve örgütlü güce sahip olduğunu söylemek güç olsa gerek. En azından mevcut durum böyledir. Kuşkusuz, çok sayıda devrimci, sosyalist özne bu verilerden hareketle kitlenin mevcut düzenle çelişkisini somutlayan strateji üretmek, seçenek olarak halka sunmak, örgütlü gücünü geliştirmek gibi hedefleri önlerine koymakta. Bu çabalar elbette değerlidir. Ancak elimizde gelişkin bir amaç olmadığı gibi toplumsal formasyonun belirleyiciliği gibi nesnellikler var.

Toplumsal formasyonun belirleyiciliğine vurgu yapmakla birlikte bu durumun değişebileceğini akıldan çıkarmamalıyız. Burjuva iktidarları lehine oluşan dengesizliğin yeniden şekillenebilmesi için yani toplumsal formasyonun yeniden üretilebilmesi için yeni araçlara, kavramlara, yeni mücadele formlarına gereksinim var. Dengeleri değiştirebilecek toplumun ekseriyetini oluşturan emekçilerle ilişkilenerek etkileşime girebilen, sınıf mücadelesini süreklileştiren yeni mekanizmalar gerekiyor.

‘’Neoliberal politikalar tarihsel sınırlarının sonuna gelmiştir…’’ türü yaklaşımlar devrimci, sosyalist kesimlerce çokça dillendirilir hale geldi. Yanlış olduğu söylenemez. Ancak kapitalizmin tüm dünyada baskıcı, otokratik yönelimlerinin giderek dozunu artırdığı da bir başka gerçek. Bu tablodan restorasyon beklemek kapitalizmin yaşadığı krizle uyuşmamaktadır. Bu gerçeği kabullenince iki seçeneğin olduğu kabul görecektir sanırım: Tüm dünyada, özellikle Türkiye’de toplumun nefes almakta bile zorlandığı ve uzun yıllar sürecek yeni bir karanlık sürece gireceğiz. Diğer almaşık ise işçi sınıfı başta olmak üzere emekçilerin, yoksulların siyaset sahnesine çıkarak ‘’Devrimci bir yükselişe’’ omuz vermeleridir. Yani örgütlü mücadeleye katılmaları.

Türkiye İşçi Partisi’nin oluşturmaya çalıştığı dayanışma ağları, meclis tipi örgütlenmeler ya da var olan benzer oluşumlara dahil olma çabaları biliniyor. Ardından başlayan ‘’TİP’e Katıl’’ çağrısı karşılığını bulmuş görünüyor. Pandemi sürecinin yarattığı olumsuzluklara ve Saray Rejimi'nin tüm yasaklarına karşın temsili düzeyde de olsa sokakta özellikle de dijital ortamlarda kitlesel olarak kutlanan 1 Mayıs bunun göstergeleri arasındadır. Bunu yığınların bu düzeni sorgulamaya başladıkları biçiminde yorumlamak yanlış olmayacaktır. Ama yeterli değildir. TİP’in yaptığı değerlidir, süreklilik kazandırmak gerektirir. Aynı biçimde sosyalist solun diğer öbeklerinin de benzer bir faaliyet içerisinde olması karanlığa geçit vermemek için gereklidir. Bu durum aynı zamanda devrimci, sosyalist güçlerin aynı hedefe kilitlenmesi, iş birliği, güç birliği yapmalarının da yolunu açacaktır.

Taleplerimiz bellidir. Halkın talepleri (yaşam hakkı başta olmak üzere) devrimci taleplere döndürebilir. Dayanışmayı ve örgütlü mücadele yolumuzu açacaktır.

(1) Bkz. Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu, Yazar: Metin Çulhaoğlu, Yordam Kitap, 2015

DAHA FAZLA