Cahit Ekinoğlu yazdı: Endüstri 4.0 ve dijital emek

Cahit Ekinoğlu - İleri Görüş

Dünya Ekonomik Forumu, 20-23 Ocak 2016 tarihleri arasında; uluslarası kapitalizmin yeni yönelimleri üzerine burjuva ideologları, sermaye sınıfının temsilcileri, şirketlerin üst düzey yöneticileri ve politikacılardan oluşan bir toplamla her sene toplanan forumun bu seneki ana konusu gerçekten de ilgi çekici: 4. Endüstri Devrimi.

Öncelikle, bir konuda net olmak gerekiyor. İçinde yaşadığımız toplum, burjuva ideologlarınca iddia edildiği gibi enformasyon toplumu değil, adlı adınca kapitalist toplumdur. Burjuva ideologları, SSCB’nin çözülüşü ve sosyalizmin geri çekilişiyle birlikte, ideolojik alanda ortaya atılan ‘’tarihin sonu’’ tezinin düşünsel ve ekonomik planda da altının doldurulması gerekmekteydi. İşte bu enformasyon toplumu ya da 4. Endüstri Devrimi masalı da bu gerekliliğin bir sonucu olarak karşımıza çıktı.

Burjuva ideologlarının ortaya attığı 4. Endüstri Devrimi maddi üretimi artık geçersizleşmiştir. Kapitalizmin doğası gereği anarşik yapısından kaynaklı olarak, sermaye sınıfı eğer gücü elinde bulundurmak istiyorsa, enformasyon üretimine odaklanmaldır. Böylece, enformasyon alınıp satılan bir meta haline gelerek sadece çok çalışıp enformasyon üretenler bu toplumda ayakta kalabilecektir. Bu noktada sözü, Türkiye sermaye sınıfının önemli figürlerinden Jan Nahum’a bırakalım: ‘’Kapitalist sistemin yaşayabilmesi için sürekli gelişmesi ve yenilik yaratması gerekiyor.Yeniliğin ihtiyaç olmadığı bir dünya, bugünkü ekonominin inşa edildiği temelin dibinden sarsılması anlamına gelir.’’(1)

Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler. Jan Nahum’un yapmış olduğu da aslında tam olarak budur. Yani enformasyon toplumu masalının arkasında yatan yalın gerçeğe işaret ediyor Jan Nahum: Kapitalist sistemin yaşayabilmesinin temel gaye olması gerçeğine.

O halde, enformasyon toplumu, 4. Endüstri Devrimi gibi kavramlarla üzeri örtülmeye çalışılan gerçek, kapitalizmin farklı sömürü biçimlerini kendine eklemleyerek dünyadaki egemenliğine devam ediyor oluşudur. Kapitalist sistemin tüm dünyaya biçtiği neo-liberal versiyon çerçevesinde enformasyon ve bilgi üretiminin metalaştırılması hızla gerçekleştirildi. En başta üniversitelerin sertifika, patent üretimi vb. ile fikri dünyası özel mülk haline gelirken, bilginin üretimi de kamusallığını kaybetmiş oldu.

Marksistler açısından enformasyon toplumunun, 4. Endüstri Devrimi’nin ideolojik anlamı bu kadar basitken, bu nesnel durumun yine marksistler açısından işçi sınıfının yapısındaki değişimlere, emek gücünün yeniden üretimi konusuna ve buna uygun bir strateji üretilmesine ilişkin olarak kimi soruları ve sorunları da beraberinde getirdiğini kabul etmemiz gerekiyor.

1970’li yıllardan bugüne doğru bakıldığında, kapitalist üretimin post-fordist biçimde örgütlenmeye başlamasıyla kapitalizm; eğitim, sağlık, doğa vb. pek çok başlıkta sayısız metalaşma alanını yarattı. Bununla birlikte teknoloji alanındaki sıçramalı gelişimi de pek çok tüketim alanının oluşumuna neden oldu. Özellikle, 1990’lı yılların ikinci yarısından sonra internetin kullanımındaki hızlı toplumsallaşma beraberinde de bu alanlara ilişkin olarak, sömürü biçimlerinin hangi bürünümlerle ortaya çıktığı sorusunu getirdi.

Web 2.0 diye tabir edilen ve aslında Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarının kullanımındaki hızlı artışı betimleyen dönemde, kullanıcıların ürettikleri içeriklerde de büyük değişimler yarattılar. Bu dönemde, sosyal medya platformlarının sayısı hızla artarken, bir yandan da platformların mülkiyet yapıları, kar mekanizmalarının tartışılmasından ziyade, manipülatif biçimde ‘’özgürleştirici, demokratikleştirici’’ işlevleri üzerine bir tartışma sürdürüldü, hala da sürdürülüyor. Hatırlanırsa, Arap Baharı’nda bu tartışma ciddi biçimde alevlenmişti.

Diğer yandan, dikey ve hiyerarşik örgütlenme modellerine karşı yatay ve eşit ilişkiler kurduğu iddiasını ise oldukça başarılı bir biçimde sunduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ne de olsa iş dünyasının güçlü CEO’suna bir mail kadar, gösteri dünyasındaki bir ünlüye bir like kadar, politikalarını beğenmediğimiz bir politikacıya ise bir mention kadar uzaktayız. Tüm bunlar varken, neden bu platformların kapitalist üretimin bir parçası olduklarından ya da devletle olan ilişkilerinden bahsedelim ki?

Ama tüm bu ideolojik perdeleme girişimlerine rağmen, internet kullanıcılarının ürettikleri içerikler ve çevrimiçi varoluşları nedeniyle sömürü ilişkisine maruz kaldıkları tezi de kimi marksistler tarafından gündeme getirilmeye başlandı.(2)

Bir başka açıdan soruna yaklaşmanın gerekli olduğunu da vurgulamalıyız. 2008 yılından beri süregelen kapitalizmin krizinin, devrimci patlama anlarında (Arap Baharı’nın ilk dönemleri, Gezi, Occupy, Brezilya vb.) sosyal medya diye tabir edilen platformların kitleler üzerinde etkin bir mobilizasyon sağladığını kabul etmemiz gerekiyor. Ama bu kabullenme, sosyal medya platformlarını merkeze alarak ya da post-modern, post-marksistlerin dillerine pelesenk olan yatay örgütlenme modellerinin doğru olduğu tezini onaylamak anlamına gelmiyor. Tam tersine, sosyal medya üzerinden kitleleri mobilize edenler, yeni tipte bir önderliğin doğumunu sağlamışlardır.Bu yatay değil, oldukça dikey bir duruma işaret eder.

Peki ya işçi sınıfının yapısındaki değişimler?

Marksizm, işçi sınıfından iktisadi alana sıkışmış, donuk bir toplumsal kategoriyi anlamaz. Tam tersine, marksizm için işçi sınıfı, her tarihsel dönemde yeniden oluşan dinamik bir tarihsel-toplumsal öznedir. Bu gerçeklikten hareketle, Christian Fuchs tarafından, Dijital Emek(3) olarak tarif edilen emek biçimi, içinde barındırdığı, maden çıkarmadan donanımın üretilmesine ve montajına, yazılım mühendisliğinden hizmet sektörüne kadar pek çok üretken emek kategorisini içerir. Bu üretken emek kategorilerinin birleşimi ise, ya bir cep telefonunda ya da bir bilgisayarda ya da herhangi bir sosyal medya platformunda maddi olarak nesneleşir. Bu da dijital emek diye tabir edilen kavramın ve dijital emekçilerin birden fazla mekana ve zamana bölünmüş olduğunu gösterir. Yani, herhangi bir sosyal medya platformunun var olabilmesi için, Afrika’daki madenlerde kölelik düzenini aratmayacak biçimde çalışan çocuk işçiler, Uzakdoğu’da neredeyse 20 saate yakın çalışan montaj işçileri, Gamze Yücesan Özdemir’in tabiriyle, 21.yüzyılın fabrikaları olan çağrı merkezi işçileri, Silikon vadisinin ‘’şık ve rahat ve post-modern mimari ile inşa edilmiş’’ plazalarında modern köleler haline gelmiş beyaz yakalıları işçi sınıfının bileşenidir.

Bitirirken, sermaye sınıfının 4. Endüstri Devrimi diye yutturmaya çalıştığı masallarla sömürü ilişkilerinin ortadan kalktığı tezlerine asla prim vermemek gerekiyor.Tam tersine sömürü ilişkilerinin yeni vehçeler, yeni bürünümler kazandığını sürekli olarak hatırlamak gerekiyor. Asla prim verilmemesi gereken bir başka konu da, bu yeni vehçeleri ve yeni bürünümleri sınıfın dinamik yapısına dışsal sayıp marksizmi ekonomizm ile sakatlayan yaklaşımdır.

Her ikisiyle ciddi biçimde kavga etmek gerekiyor.

1) Jan Nahum ile Endüstri 4.0 üzerine. http://www.turkishtimedergi.com/genel/endustri-4-0/

2) Notabene Yayınları’ndan çıkan Marx Geri Döndü serisi bu tez ve etrafında dönen tartışmalar açısından oldukça verimli bir zemin sunuyor.

3) Christian Fuchs, Dijital Emek ve Karl Marx, Notabene Yayınları.

DAHA FAZLA