CHE'nin kızı: Gerçek bir devrimci romantik olmalıdır
Ernesto Che Guevara'nın kızı Aleida Guevara ile yapılan ve Che hakkında dikkat çekici açıklamaların yer aldığı röportaj 30 Haziran tarihinde Alman Junge Welt gazetesinde yayınlandı.
Muhabir: André Scheer
Almanca'dan Çeviri: Özer Erdin
Che Guevara’nın kızı Aleida Guevara ile babası Che’nin şimdiye kadar yayınlanmamış yazıları ve insani yönleri hakkında röportaj. Ernesto Che Guevara’nın kızlarından biri olan Aleida Guevara çocuk doktoru ve alergolojist olarak Küba’nın başkenti Havanna’da William-Soler Çocuk Hastanesi’nde görev yapıyor.
Babanız hakkında sorulan sorulardan hangisini artık duymak bile istemiyorsunuz?
Beni en çok rahatsız eden sorular babamla Fidel arasında sözde yaşanmış olduğu ileri sürülen uzaklaşmadır. Bu soru asılsız olduğu için beni özellikle sinir ediyor. Bu her iki adam çok özel bir suretle hem insani yanı olan kişilerdi hem de daima iyi arkadaşlardı. Sadece Giringo’lar bunun aksi olduğu yönünde bizleri ikna etmeye çabalıyorlar.
Peki, uzun zamandır beklediğiniz ve size yöneltilmemiş olan bir soru var mıdır?
(Gülüyor) Sorun şu; bana neredeyse her zaman aynı sorular yöneltildiği için bunları tekrar tekrar yanıtlamak bir süreden sonra çok sıkıcı oluyor. Ama neyin henüz sorulmadığına verilecek yanıt zor. Belki bunlar sevgi ve insani konular üzerinedir.
Sizin ve babanız hakkında anlatıla gelen güzel bir hikâye var. Babanız, sizi, kardeşlerinizi ve annenizi Bolivya’daki çatışmalara katılmadan önce son olarak görmeye geldiğinde tanınmamak için kıyafet değiştirmişti. Siz de annenizin kulağına eğilerek “Sanırım bu adam bana âşık” demişsiniz.
O zamanlar henüz çok küçüktük ve bize gelecek olan adamın babamın iyi bir arkadaşı olduğu ve bizleri tanımak istediği söylenmişti. Biz dört çocuktuk ve ben beş buçuk yaşımla en büyükleriydim. Yemekten sonra hoplayıp, zıplamaya başladık ve ben yere düştüm. Babam doktor olduğu için beni kucağına alarak muayyene etti. Yabancı bir adamın bana böyle davranmasına alışık olmadığım için bu durum aklımı karıştırdı ve anneme bu adamın bana âşık olduğunu söyledim.
Bu anıya anneniz Aleida March, “Che’nin Yanında Hayatım” adlı kitabında değiniyor. Anneniz bugün Havanna’da yer alan Che Guevara Ararştırma Merkezi’nin yöneticisi ve siz de burada onunla beraber çalışıyorsunuz. Bu araştırma merkezinin görevleri nelerdir?
Araştırma merkezinin ana görevi babamın tarihsel vasiyetini korumaktır. Babamın dünyaya yayılan Alberto Korda’nın çekmiş olduğu fotoğraf en ünlü fotoğrafıdır. Gerçi ben yoldaşlarını mezara taşımak zorunda kalan sarsılmış bir adamı gösteren bu fotoğrafı pek benimsemiyorum.
Fotoğraf “La Coubre” adlı bir Belçika yük gemisine Havanna Limanı’nda yapılan saldırıdan sonra ölenlerin cenazesinde çekildi.
Evet, ve bu fotoğraf bu tür olaylar nedeniyle sarsılmış ve acı çeken bir adamı gösteriyor. Fakat babam bu resimden ibaret değildir. Ben onu her zaman gülerken hatırlıyorum, gönüllü olarak çalışırken hatırlıyorum, işçilerle aynı testiden su içerken, halkın hayatını paylaşırken hatırlıyorum. Ancak ABD’nin hedefine ulaşmasına izin vermemeliyiz. Resmi yakışıklı ve genç bir adama indirgeyip, gençleri bu resme odaklayarak babamın temsil etmiş olduğu prensiplerin ve ideallerin gözden kaçırılmasına izin veremeyiz. Bir keresinde ben ve erkek kardeşim İtalya’da Regio Calabria’daydık. Orada bir grup genç bize yaklaştı ve biz de onların üzerlerindeki Che tişörtlerini imzaladık. Ancak kısa bir süre içinde bu gençlerin faşist olduklarını anladık. Onlara çok açık bir şekilde bir yanlışın üzerinde oturduklarını anlattık ve “Che bir komünistti ve sizin ideolojiniz ile hiçbir ilgisi olmadı” dedik. Gençler bunu bilmiyorlardı. Bu nedenle Che Guevara Araştırma Merkezi olarak hedefimiz bu tür yanılsamaları engellemek ve Che Guevara’nın gerçekten kim olduğunu insanların bilmesini sağlamaktır. Birçok tarih kitabında Che’nin resmi mevcuttur ve çocuklar onu tanırlar. Her gün Kübalı küçük çocuklar “Komünistlerin önderleri- Che gibi olalım” sözleriyle onu selamlarlar; ancak Che kimdir? Bizler çocukları Che hakkında öyle bilgilerle donatmalıyız ki, çocuklar bu bilgileri gündelik yaşamları ile birleştirebilsinler. Dolayısıyla çocuklar çok geride kalmış bir resimden ziyade bu adamın zamanımız için halen önem taşımakta olduğunu kavramalıdırlar.
Bir süre önce ilkokul çağındaki bir grup çocuğa Che’nin enternasyonalist duruşunu anlatmaya çalıştık. Tam bu esnada çocuklardan biri ayağa kalktı ve bir diğer çocuğa yüksek sesle: “Görüyor musun? Annen doktor olarak insanlara yardım etsin diye Venezuella’ya gittiği için her gün ağlıyorsun. Annen Che gibi birisi ama sen her gün ağlıyorsun!”
Araştırma merkezinin bir diğer önemli aktivitesi de Che’nin şimdiye kadar yayınlanmamış olan yazılarını yayınlamak. Bunlardan biri de “Marx ve Engels Hakkında Biyografik Özet”
Babam çok romantik bir insandı. Gerçek bir devrimci olmak için çok romantik olmak gerekmektedir; çünkü bu uğurda sevgini ve hayatını verirsin. Bu bağlamda babamın Marx ve Engels’in arkadaşlık ilişkisi üzerine çok ilginç bir bakış açısı vardı. Ona göre; biri, diğeri fikirlerini geliştirebilsin diye onu destekleyerek, hayatının bir bölümünü feda etmişti. Engels, Marx’ın insanlığa kendisinden daha faydalı olabileceğini anlamıştı. Bu nedenle onu destekledi ve kendi entelektüel gelişimini geri planda tuttu. Çok az insan bu tarz bir davranışa sahiptir. Che bu iki insanın haiz olmuş oldukları büyük entelektüel yeteneği ve Engels’in Marx için çok şeyi feda etmiş olduğunu anlamıştı. Bu küçük biyografik çalışmada söz konusu olan bunlardır.
Peki, kitap neden 2006’da yayınlandı?
Babam bu yazıları yayınlansınlar diye kaleme almadı. Ayrıca bu yazıların birçoğu dağ gibi yığılı olan diğer belgelerin içinde saklıydılar. Bu nedenle bunların hangisinin hangi yazıya ait olduğu ve yayınlanıp, yayınlanamayacağına dair bir araştırma yapılmalıydı. Yani, Che’ye olan saygınızdan ödün vermeden neyin yayınlanabileceğine dair çok dikkatli bir çalışma yürütmek zorundasınız; çünkü Che artık aramızda olmadığı için neyin ne olmadığını bize açıklayamaz. Kısacası, her keşfettiğimiz yazıyı bir dizi soruya tabi kılarak incelemeden yayınlamıyoruz. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda Che’nin Kongo’da tutmuş olduğu günlüğünü yayınladık. Bu günlükte sonradan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne başkan olacak Laurent-Desire Kabila hakkında eleştireler de mevcuttu. Kabila o zamanlar çok genç bir liderdi ve Che, Kabila’nın belli davranış biçimlerini bir yana bırakırsa, Kongo’da siyasi geleceği olan tek şahıs olduğunu yazıyordu. Buna ek olarak Che bazı eleştirilere de değiniyordu. Bu kitabı yayına hazırlarken, bana ön söz yazma görevi verildi. Tam da bu zaman zarfında Kongo’ya davet edildim. Orada Kabila’yı bürosunda ziyaret etmek istedim. Ancak Kabila o günlerde ülkesinde değildi ve beni Kabila’nın büro şefi karşıladı. Ona kitabın tamamını yayınlayacağımızı fakat kitabın belirli bir bölümünde Kabila hakkında bazı eleştirilerin yer aldığını anlattım. Kabila’nın vekili ise bana şunları söyledi; “Ernesto Che Guevara’nın önceden, şimdi veya sonradan ifade etmiş olduğu her eleştiriyi kabul ederiz, çünkü onun gibisi bir daha gelmemiştir.” Yani bana yeşil ışık yakıldıktan sonra Kongo’da yazılmış olan bu günlük eksiksiz olarak yayına girdi.
Yine de bu yazıların 70’li ve 80’li yıllarda değil de, ilkin 1991’den sonra yani SSCB’nin yıkılmasından sonra yayınlandığı dikkatten kaçmıyor.
Sosyalist ülkeler özellikle ekonomik alanda Küba Devrimi’nin destekçileriydi. Uzaklıklara ve kültürel farklılıklara rağmen bizler prensiplerimiz ve ideallerimiz çerçevesinde birleşebilmekteydik. Bu desteğin Küba için paha biçilmez bir değeri vardı, çünkü hemen devrim zaferinden sonra Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’nin Küba’ya uyguladığı blokaj başladı. Örneğin birçok ülke bize süt satmak istemiyor, çünkü böyle bir durumda ABD bu ülkelerden bir daha süt satın almıyor. Elbette, ABD bizden çok daha geniş bir pazara ve alım gücüne sahip. Bu nedenle bu tür bir yarışta Küba daima kaybeden olacağı için çocuklarımıza süt tozu temin etmek amacıyla Yeni Zellanda’ya yönelmiş durumdayız. Eğer dünya haritasına bakacak olursan Küba ile Yeni Zellanda’nın nerede olduğunu görecek ve bunun ne anlama geldiğini kavrayacaksın. Buna ek olarak Helms-Burton Yasası’nda belirtildiği üzere herhangi bir Küba limanına demirlemiş olan bir geminin bu tarihi takip eden altı ay boyunca hiçbir ABD limanına yanaşmaya yetkisi yoktur. Bu durumda da yük taşıma gemileri bu altı ayın masraflarını kapatabilmek için bizden nakliyenin normal tarifeden üç veya dört katını talep etmektedirler.
Demokratik Almanya Cumhuriyeti de Küba’ya büyük miktarda süt tozu göndermekteydi; fakat Federal Almanya Hükümeti sosyalist ülkenin ilhakından sonra Küba ile yapılmış olan sözleşmeleri iptal ederek nakliyatlara son verdi.
Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin yok olması bizim için büyük bir kayıp oldu; çünkü Sosyalist Almanya üçüncü dünya denen ülkeler ile çok yoğun bir dayanışma ilişkisi içinde yer aldı. Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin kaybından sonra bizler kendimizi kimsesizler gibi hissettik. Sosyalist Almanya’dan ayrıca ilaç da gelmekteydi, ama bu bir anda yok oldu. Bir süre önce aramızdan ayrılmış olan bir öğretmenim bana o zamanlar; “Aleida, başını öne eğme! Zaten dibe vurduk, bundan sonra sadece ileriye doğru adım atabiliriz.” demişti. Neyse ki halkımın direniş ve mücadele ruhu ayakta kalmamızı ve ilerlememizi sağladı.
Elbette bu anlattığım döneme ilişkin olan her şeyin Che Guevara’nın yazılarının yayınlanma zamanlamasına bir yansıması oldu. Hatta Che’nin bizzat bizim sistemimizi eleştirmiş olduğu kitapları da mevcuttur. Geçen süre zarfında halkımız “bu özel dönemi” atlatmış ve gerek ideolojisini gerekse de umutlarını sağlamlaştırmıştır. Bu nedenle şimdi bu tarz kitapları Küba’dan tüm dünyaya gönderiyoruz; çünkü Che’nin eleştirileri bugün anlaşılabilir niteliktedir. Bunun dışında “Ekonomi Politikası Hakkında Eleştirel Notlar” adlı kitabında Che, SSCB’yi de eleştirmiş ve şunları yazmıştır: “Büyük suçlu Wladimir İlyiç Lenin” Eğer sadece bu cümleyi okursan, kendine şu soruyu sorarsın: “Biz gerçekten 20. yüzyılın bu iki büyük adamını karşı karşıya mı koymak istiyoruz?” Bu nedenle Che’nin yazmış olduğu tüm metni okumak önemlidir. Che yazısına şöyle devam etmiştir: “Kimin bu kitabı sonuna kadar okumaya sabrı olursa, bu suçluya karşı bizde uyanan saygıyı ve hayranlığı fark edecektir.” Lenin’den sonra yönetime gelen Stalin, Lenin’in hattını değiştirmeden korudu. Bundan dolayı Che, Lenin’den “büyük suçlu” diye söz etmektedir. Yani, bu paragraftan sonra gelen paragrafı okursan Che’nin Lenin’e duyduğu hayranlığı çok açık ifade ettiğini anlarsın.
Şimdiye kadar bilinmeyen diğer Che kitaplarını da bekleyebilir miyiz?
Pek yakında Asyalı ve Afrikalı eski sömürge devletlerine yapmış olduğu seyahati konu alan bir kitabını yayınlamayı umuyoruz. Che, bu kitabında yakın ve Ortadoğu hakkında henüz hiçbir yerde yayınlanmamış olan gözlemlerini yazmış. Buna ek olarak ben pek bilinmeyen doktor yanını gösteren bir kitap ile meşgulüm. Che’nin notlarını içeren bir kâğıt yığınında doktorların Latin Amerika’daki rolleri hakkında yazmış olduğu bir kitabın taslağını bulduk. Bunlar daha çok şu veya bu bölüme ilişkin olan dağınık notlardır. Söz konusu notları derledikten sonra hemen bu yılın içinde Kübalı genç doktorlar için yazılmış olan bu kitabı yayınlamak istiyoruz. Bu kitapta önemli olan nokta Che’nin konu hakkında ne söylemiş olduğu ve bizim tıp alanında neye ulaşabildiğimizdir. Bu nedenle ebolaya karşı “Doktorlar Misyonu” adlı örgütümüzün başkanı ile yapmış olduğumuz bir röportaja da bu kitapta yer verdik. Bu kitap sayesinde insanlar, Che’nin önerdiklerinden bizim hangilerini gerçekleştirebildiğimizi öğrenmiş olacaklar.
Babanız hayatta olsaydı 14 Haziran 2018’de 90 yaşına basacaktı. Bu nedenle Alman medyasında da Che hakkında birçok yazı ve makale yayınlandı. Sosyalist günlük gazete “Yeni Almanya” (Neues Deutschland) şöyle bir başlık attı; “Santa Clara’ya doğum günü selamı göndermiyoruz” Bu yazıda yayınlanmış olan şu cümleleri de okuyup, izin verirseniz sizin düşüncenizi de öğrenmek istiyorum: “Şayet insanlar mitleştirildiyseler, onlar hakkında pek fala bir şey bilmemek bazen daha iyi olabilir. Aksi takdirde ikon hakikat ile karşı karşıya gelebilir. Hakikat ise Che Guevara’yı sempatik bir gerilla olarak göstermemektedir. Che, günlüğünün sonuna bir keresinde şunları yazmıştır: <Silahlarımı kanın içine batıracağım ve çılgına dönmüş bir şekilde öfkeyle her mağlubiyete uğrattığımız kişinin gırtlağını keseceğim.> (…) Che’nin bizzat kendisinin infazını gerçekleştirdiği ve tümü Diktatör Batista’nın yandaşı da olmayan bu kişilerin idamı söylendiğine göre gerekliydi. Öte yandan Che “devrim düşmanı” olarak gördüğü ve eğitebileceklerini düşündüğü homoseksüeller için de bir toplama kampı inşa ettirmek istemiş olması artık hiç şaşırtmamaktadır.”
Doğum günü kutlamaları için Santa Clara’daydım ve orada bir tek Alman gazeteci bile görmedim. Bu gazetecinin yazdıkları kendini Miami’de mafyaya satmış herhangi bir Kuzey Amerikalı gazetecinin papağan gibi kendine söylenenleri tekrarlamasına benziyor. Avrupalı bir gazetecinin yazdıklarını incelemeden duyduklarını yazıyor olması çok üzücü. Bu gerçekten çok gülünç bir şey. Bu gazetecinin okuyucusuna saygısı yok.
Söz konusu gazetecinin yorumunda yer verdiği Che’nin homofobik olduğuna ilişkin olan iddialar başka yerlerde de sürekli karşımıza çıkıyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Babam insanlara saygı duyardı ve bu tür şeylere hiç karışmazdı. Ancak kim devrime karşı bir eylem gerçekleştirirse, homoseksüel olup, olmadığına bakılmazdı. Bu bağlamda belirleyici olan olgu, sadece ve sadece Küba Halkına zarar verilip, verilmediğiydi. Küba Devrimi maço kültüründen gelen insanlar tarafından yapıldı. Devrimin bir döneminde homoseksüellerin yanı sıra dindar Katoliklerin de sorun yaşamış oldukları doğrudur. Toplama kampı yoktu; ama çalışmaya gönderildikleri bazı alanlar vardı. Evet, babam da bu gibi yapılara dâhil oldu. Görevini yapmayan yönetici memurları alt kadrolara gönderdi ve bu sayede kendi çalışma arkadaşları ile birlikte çalışmasını sağlayıp, direktör olarak nerede hata yaptığını bizzat kendisinin görmesini istedi. Ancak bu tür uygulamalarda kişinin homoseksüelliği söz konusu olmadı. Babam bütün hayatı boyunca her zaman insanlara saygı gösterdi. Her zaman! Kendi yakın çevresinde homoseksüel arkadaşları vardı; ama bu arkadaşları cinsel tercihlerini açıklamamış oldukları için benim burada isimlerini telaffuz etmem doğru olmaz. Babam insanlara prensiplerine ve insani değerlerine göre yaklaştı, kimseyi cinsel tercihine göre değerlendirmedi. Elbette hatalar yapıldı. Önemli olan bu hataların düzeltilip, düzeltilmediğidir. Biz hatalarımızı düzelttik. Biz halkımızı diğer insanlara saygı göstermeleri için eğittik ve Küba bu alanda kendini ispatladı. Afrika’ya ebola ile mücadele için gittiğimizde hiç kimseye ne olduğunu ve ne yaptığını sormadık. Aids’e karşı ilaç geliştirdiğimizde ve bu ilaçları Afrika’da kullansınlar diye Dünya Sağlık Örgütü’nün hizmetine ücretsiz verdiğimizde de bu ilaçların kimler içi kullanılacağı hakkında herhangi bir şey söylemedik. Biz sadece insanların hayatını uzatabilmek için ne gerekiyorsa onu yaptık. Bize bunu devrim öğretti. Devrim mükemmelleştirilmeli midir? Evet; ancak bu, halk olarak bizim görevimizdir. Bu sorunları da kendimiz çözeceğiz.