Cinsel Zorbalık: 'Bırakınız tecavüz etsinler!'

Cinsel Zorbalık: 'Bırakınız tecavüz etsinler!'

Türkiye günlerdir patlayan bombaların acısı bir yana Karaman’daki çocuklara tecavüz utancıyla yüz yüze.

Cumhurbaşkanının ‘Ensar olunmalı’ diye selamladığı bir vakıftan yükseldi tecavüzün çığlığı. Valilik bu ‘menfur olayı’ takip ettiğini basına ve kamuoyuna duyurdu. Yine devletlü camiadan bir beton surat çıkıp ‘bir kereden bir şey olmaz’ diye buyurdu.

Bir kere mi? İşte insan tam da burada isyan ediyor!

Siz hayatınızda bir kere insan oldunuz mu? İnsan olmak bir çocuğun gecenin karanlığında sessiz sessiz yastığına bıraktığı gözyaşlarını bilmektir.

Bir kere mi? İşte insan tam da burada isyan ediyor!

Bir kere denilen onlarca çocuğa üç yıl boyunca süren cinsel istismar vakasıdır. Bütüne uzanalım ve sadece iki istatistiğe bakalım:

Birincisi, toplam cinsel saldırı suçlarının %46’sı çocuklara yönelik gerçekleşmektedir.

İkincisi, Adli Tıp Kurumu’na her ay 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderilmektedir. (1)

Yani bildiğimiz, karanlıkta kalmayan cinsel saldırı suçlarının yarıya yakını çocuklara karşı işlenmektedir. Bir diğer deyişle cinsel saldırı denildiğinde aklımıza gelen, tarümar edilmiş kadın fotoğrafı gerçeğin bir yarısıdır. Diğer yarısında çocuklar vardır.

İstatistik her ay 650 çocuğa yönelik cinsel istismar diyor…

650’ye kadar sayın, yorulursunuz. 650 insanı bir arada düşünün, kalabalıktan başınız döner. 650 insan tek bir çığlık atsa beyniniz çatlar…

Yine de sayılar, istatistikler, raporlar kalpsizdir. Hiçbir istatistik, atılan çığlığı, bütünlüğü bozulan bedeni, o bedenin üstünde yılan gibi dolaşan pis elleri, kokan nefesi, salyayı, teri, yamyamca abanmayı, ölümün ve öğürmenin kıyısında peydah olan iniltileri anlatmaz.

Üstelik istatistiklerle örülü buzdan kelimelerinin arasına sıkışmış bu ‘istismar’ kelimesi de hiçbir şey anlatmaz. Gerçek denilen şey kusmuktan, terden ve meniden oluşan mermerden bir kalıpken, gerçeği anlatmada ‘istismar’ kelimesi sıvası dökülmüş, küf kokan bir ev gibi yoksuldur. Yetmez, anlatamaz…

Bunun adı cinsel zorbalıktır.  İşte, mağdur her çocuğu düşündükçe iliklerimize kadar nefretle dolan bizler, bu cinsel zorbalığı, bunun sistematik karakterini, bütünlüğünü iyi anlamak zorundayız.(2)

Konuya yaklaşımda hastalık, sapıklık, pedofili gibi tıbbi reçeteleri davet eden olguculuk bu bütünü kavrayamaz.  ‘Tıbbi reçeteyi’ bırakın tecavüzcü yazsın. Hatırlanacaktır, Karaman tecavüzcüsünün büyük itirafı: ‘Hastayım, iyileşmek istiyorum’

Yine konuya yaklaşımda soyut bir din-cinsel istismar çerçevesinden bakmak ise kimi haklı yanlar barındırsa bile pek de bağlam derdi olmayan çiçeği burnunda ateiste özgüdür.

O halde nedir bu cinsel zorbalığın sistematik ve bütüncül bağlamı? Kestirmeden ifade etmek gerekirse cinsel zorbalık, üç ayaklı bir düzenekle doğrudan ve iddia ediyoruz mutlak anlamda ilişkilidir. Bu üç ayak; neo-liberalizm, Türkiye için adı siyasal islam olan dinci gericilik ve kadın düşmanlığı.

NEO-LİBERALİZM: ‘BIRAKINIZ TECAVÜZ ETSİNLER!’

Liberalizmin tarihi mottosu iyi bilinir, ‘laissez faire laissez passer’, ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!’ Serbest piyasa ekonomisinin kuralsızlığını, her türlü insani yıkımın üstüne inşa ettiği bu slogan, bugünün neo-liberalizminde cinsel zorbalık da dahil her veçhesiyle karşımıza çıkmakta.

90’lı yıllarda ‘bahçıvanım benden daha iyi yaşıyor, bütün gün bahçe içinde’ diyen liberal görgüsüzlük, bugünün ‘laissez faire’cileriyle ,‘fakirler karanfil bırakıyordu, ben gül koydum’, ‘halkın değil, sarayın takımıyız’ ya da ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyerek bahsi artırmakta. 

Yine de cinsel zorbalığın, neo-liberalizmle bağlantısı artık popülizmin zerresine bile tahammülü kalmayan bu söylemlerin ötesindedir.

Söylemlerin ötesi son derece maddi bir zemindir. Bu maddi zemin neo-liberalizmin sosyal devletin çökertilmesiyle ‘yürü ya kulum’ dediği vakıflar, dernekler, cemaatlerdir.

Bu maddi zemin bugün önümüze serilen ışıklı AVM’lerin, şıkır şıkır vitrinlerin, duble yolların berisinde körpecik yoksul çocukların bedenlerinin sunulmasıdır.

Neo-liberalizmin ayazında kalanlar yoksullardır, emekçilerdir.

Neo-liberalizmin ayazı, her tür sosyal güvencenin dışında kalan yoksulların eğitim için, barınma için, okul öncesi bakım için, yaz kursları ve burs için tecavüz dahil her türlü barbarlığın göbeğine; dini vakıflara, sıbyan mekteplerine, kuran kurslarına, merdiven altı dershanelere, etüt merkezleri gibi kaçak medrese tarzı eğitim kurumlarına itilmesidir.

Bugün ‘yürü ya kulum’ denilenler ,‘dindar/kindar nesil’ söylemiyle kol kanat gerilenler, ENSAR VAKFI, TÜRGEV, BİRLİK VAKFI, HAYRAT VAKFI, İLİM YAYMA CEMİYETİ, ÖNDER VAKFI gibi kurumlardır.  Bu kurumlar denetimin üstünde ve dışındadır. Tablo öyle vahimdir ki yıllarca sistematik tecavüzün gerçekleştiği Ensar Vakfının bu topraklarda 165 şubesi vardır.

DİNCİ GERİCİLİK: ‘ENSAR OLUNMALI’

Din, epey uzak bir geçmişte kapitalist ruhsuzluğa karşı kalpsiz bir dünyanın kalbi, acı çeken halkın afyonu olmayı vadetmişti. Bugünse kimsenin özel bir ruh aradığı yok;  güvencesizliğin, dışarıda kalmışlığın, itilmişliğin, horlanmışlığın telafi edilmesidir can yakıcı olan.

Vaat edilen cennetteki gül bahçesi değildir.  Sokağın hemen köşe başındaki kuran kursudur; çocuğunuz üniversiteye gittiğinde ona barınma imkanı sağlayan vakıftır; burs diye lütfedilen üç kuruştur.

Cinsel zorbalık, tam da burada kendine en uygun köşeyi kapmakta;  anasının dizinden tahrik olanlara, taytlı öğrenciden öz kıza şehvet talimlerini vaaz edenlere, geniş bir perdede ‘ensar olanları’ bir bir vitrine dizmektedir.

Kız çocuklarının başını kapatmak, karma eğitimi lağvetmek, kız ya da erkek tüm çocuklara kadın ve erkek olarak henüz sahip olmadıkları bir cinsel kimlik atfetmek, cinsel zorbalık düzeninin aradığı en uygun kılıf. Bugün bunun adı AKP’dir.

TECAVÜZ MÜ? ÖNCE KADINLAR VE ÇOCUKLAR…

Cinsel zorbalık, ataerki ve kadın düşmanlığı dışında düşünülemez. Konu çocuklar olduğunda hatta erkek çocuklar olduğunda bile böyledir. En başta, Türkiye gibi özgül bir örneğin ötesinde genel kural olarak böyledir.

Cinsel saldırının faili erkektir.

Cinsel saldırının esas fiili (penetrasyon) bir erkek fiilidir; diğer fiiller onu taklit eder.

Bu fiil, önüne çıkan her şeyi; güçsüz gördüğü, iktidar kurabileceği her şeyi ve herkesi dişileştirmeye dayanır.

Yine de ‘önce çocuklar ve kadınlar’ diyen erkek egemenliği kendisini, dille, kültürle, ideolojiyle, buna destek çıkan iktidarlarla birlikte kurar.

İşte konumuz özelinde AKP’nin kürtajdan, kırmızı ruja, çalışma hakkından dekolteye, kızlı-erkekliye uzanan gericilik bandında kadın ve ‘kadın olabilecek her birey/canlı’ bir öfke, baskı ve tahakküm nesnesidir.

Bu nedenle kadına yönelen her nefretin, küfrün erkek bile olsa kendi çocuğumuza uzanacağını bilmek zorundayız.

Son sözümüz şudur: Gerçeğin, en marifetli analizleri bile işsiz bıraktığı bu dönemde, bizim işimiz ‘ensar olanları’, tecavüzlere kol kanat gerenleri, çocuklarımızı yamyamca yiyenleri, iniltilerine, böğürmelerine, zevk çığlıklarına ve aşağılamalarına inat şu dünyayı dar etmektir, iktidarlarını zindana çevirmektir!

 


(1) İstatistikler için bakınız https://www.chp.org.tr/Haberler/4/engin-cocuk-istismarini-meclis-gundemine-tasidi-16895.aspx

(2) Cinsel Zorbalık ifadesi için bakınız, Men Against Our Will, Susan Brownmiller, 1976

 

 

 

                                                                      

 

                                                                       

 

 

DAHA FAZLA