Çok gülünçsün Azrail, Ferhan Şensoy ölür mü?
Ferhan Şensoy’un tiyatro kariyerinin en önemli dönüm noktalarından biri, 1968 yılında henüz Galatasaray Lisesi’nde onuncu sınıfta öğrenciyken tanıştığı Haldun Taner olmuştur.
Ersan Kınık
Sıradışı tarzı, zekâ dolu kelime oyunları, anlık tespitleri ve kendine has üslubuyla milyonlarca insana dokunabilmeyi başarmış ve hayattayken adını tarihe yazdırabilmeyi başarmış usta bir isimdi Ferhan Şensoy. Geçen yıl, tam da bugün sabahın erken saatlerinde aldığımız bir haberle aramızdan ayrıldığını öğrenmiştik ustanın.
Hemen hemen her insanın hayatında ayrı bir yere koyduğu bir sanatçı muhakkak vardır. Bu kimisi için bir müzisyen, kimisi için bir edebiyatçı, kimisi için bir tiyatrocu ya da kimisi için bir yönetmen olabilir. Hiç şüphe yok ki o isim benim için Ferhan Şensoy’dur. Şensoy, usta bir tiyatro sanatçısı olmasının yanı sıra, aynı zamanda hem başarılı bir edebiyatçı hem de müzikle yakından ilgilenen bir isimdi.
Oldukça akıcı ve sade bir dil ile yazdığı hikâye ve romanları, bu sadeliğe karşılık muhteşem kelime oyunlarıyla süslenmiştir. Şensoy, kelimelere adeta taklalar attıran büyük bir dil cambazıydı. Bunun dışında oyunları için hazırlamış olduğu beste ve şarkı sözleri de gösteriyor ki Şensoy iyi bir tiyatrocu ve edebiyatçı olmasının yanında başarılı da bir müzisyendi.
Şair Turgut Uyar’ın Su Yorumcularına isimli şiirine kendine has diliyle kattığı “eklemeler” ve üzerine bestelediği müzik de bu duruma oldukça somut bir örnek olacaktır. 2000’in üzerinde oynayarak dünya rekoru kırdığı Ferhangi Şeyler isimli oyununda eline aldığı sazıyla birlikte söylediği şarkının ortalarında yer alan şu sözler, ne demek istediğimi size daha iyi anlatacaktır:
“Turgut Uyar, Turgut Uyar söylemiş, ben saza uyarladım.
Belki Turgut çok kızar sözleri yuvarladım…”
En hoşuma giden bir diğer örnek ise, Şahları da Vururlar isimli oyunu için yazıp bestelediği şarkıda, kafiyeyi uyarlamakta zorlanınca sivri zekasını konuşturup şu sözlerle hem şarkının akışını, hem de kafiyeyi konudan aşırı alakasız bir sözcükle müthiş bir şekilde kotarmış olmasıdır herhalde.
“Şah Rıza kılmaz namaz mefailün failün
Kafiyesi zor biraz failatün failün
Kafiyesi zor biraz pilav üstü kuru az
Şah Rıza kılmaz namaz, fuhuştan vakti kalmaz”
TİYATROCU OLMAYA KARAR VERMESİ
Ferhan Şensoy’un tiyatro kariyerinin en önemli dönüm noktalarından biri, 1968 yılında henüz Galatasaray Lisesi’nde onuncu sınıfta öğrenciyken tanıştığı Haldun Taner olmuştur. Şensoy, Haldun Taner ile olan tanışma hikayesini şöyle anlatıyordu:
“Ben Galatasaray Lisesi’nde sürekli öğretmen taklidi yapardım. Şamata gecelerimiz olurdu, ben de oralarda eğlence için taklitler yaparken Haldun Taner o gecelerden birini izlemeye gelmişti. Ben kulis kapısından o ise birinci kapıdan çıkmıştı ve koridorda karşılaşmıştık”
Haldun Taner ile kısa bir diyaloğun ardından Taner, Şensoy’a ithafen “Sen tam bir kabarecisin” ifadelerini kullanır ve kabare kelimesini ilk kez orada duyan Şensoy’a, Deve Kuşu Kabaresi’nin telefonunu ve adresini vererek orada bulunacağı günü ve saati söylemiştir. Deve Kuşu Kabaresi ile tanışan Şensoy, bu işi yapmaya orada karar verdiğini “birden bire kendini lunaparkta bulan çocuk gibi hissettim ve evet ben de bundan yapmak istiyorum” sözleriyle anlatmıştır.
İlerleyen yıllarda Fransa’ya gitmek için hiç ilgisi olmasa da bugünkü adıyla Avrupa Birliği olan “Ortak Pazar” hakkında kompozisyon yarışmasına katılır. Yarışmayı kazanmasıyla birlikte de kendisini Fransa’da bulur. Bir gün Strasbourg’da dolaşırken gördüğü konservatuar sınavı ilanına başvuran Şensoy, Galatasaray Lisesi’ndeyken dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle için yazdığı “İ..e De Gaulle” oyunu oldukça beğenilir ve bu sınavı da başarıyla geçer.
FRANSA’DAKİ ÖĞRENCİLİK ANILARI
1973 yılında Strasbourg Devlet Konservatuarı’nda öğrenciyken Fransa’da eğitimi zorlayan bir yasa meclisten geçer. Bu olay üzerine ülkede öğrenci eylemleri başlarken, Şensoy da konservatuardan arkadaşlarıyla birlikte sokaklarda korsan tiyatrolar düzenleyerek protestolara destek verir. Protestolardan birinde polislere yakalanan Şensoy, arkadaşları serbest bırakılırken kendisi yabancı öğrenci olarak protestolara katıldığı için nezarethaneye atılmıştır. Burada bir gece geçiren Şensoy’u konservatuardan hocası Andre Louis Perinetti’nin çıkardığını katıldığı bir televizyon programında gözyaşları eşliğinde şöyle anlatıyordu Şensoy:
“Beni ertesi sabah geldi oradan cımbızla aldı. Arabasına bindirdi, Kleber Meydanı’nda yine gösteri var biliyorum ben. Okula gidiyoruz, Kleber Meydanı’na doğru… Kleber Meydanı’nın orada ‘dur’ dedi şoföre. ‘Kendine dikkatli ol, hadi devam’ dedi, kapıyı açtı ben de sokak gösterisine katıldım”
Şensoy daha sonra ünlü tiyatro yönetmeni Jerome Savary’nin Magic Circus isimli turnesinde asistanlık yapar. Tamamen tuluata yani doğaçlamaya bağlı olan bu oyunlara neredeyse prova dahi yapmadan çıkarlar. Şensoy’un tuluattaki yeteneği de burada harmanlanır. Daha sonra Kanada’nın Montreal şehrinde ünlü oyuncu Monique Mercure ile sahne alan Şensoy, Türkiye’ye dönüp sanatını burada yapmaya karar verir.
Türkiye’ye geldikten sonra ustası Haldun Taner’in tavsiyesi üzerine kendi tiyatrosunu kurar. Bu tiyatro Ortaoyuncular’dır. Ortaoyuncular olarak ilk sahneledikleri oyun ise 1980 yılında Şahları da Vururlar olmuştur. Oyunun birinci perdesiyle ilgili de şöyle bir anekdot bulunuyor.
‘ÇOK GÜZEL BİR PERDE HEDİYE EDİYOR BANA TİYATRO PEYGAMBERİ HALDUN TANER’
Oyun henüz metin halindeyken Ömer Hayyam, Şah Rıza’nın karşısında hiciv sanatı sergiler. Bu olay üzerine sinirlenen Şah ise “Munu evvel ipe, ahır kurşuna dizsinler, ölüsünü değirmende çeksinler!” emrini verir ve Hayyam’ın idamıyla sonuçlanır. Oyunu okuyan Haldun Taner, bu sonun oldukça sert olduğunu düşünür ve final için başka bir tavsiyede bulunur. Taner’in tavsiyesine göre; idamdan önce Şah Rıza’nın Hayyam’a son arzusunun sorulması istenir. Hayyam da İran veliahtını görmek ister. Şah da ‘Ne veliahtı? Daha ortada gelin yok’ cevabını verir. Bunun üzerine Hayyam’ın ağzından şu sözcükler dökülür:
- Menim acelem yok, men meklerem!
Şensoy o anları “İki gözümden birer damla yaş süzülüyor, hüngür hüngür ağlamak üzereyim. Çok güzel bir perde hediye ediyor bana tiyatro peygamberi Haldun Taner” diyerek anlatıyor.
Şahları da Vururlar oyunuyla birlikte Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncular ekibi, gerici dinci kesimlerin hedefi haline gelir. Tehditler her geçen gün artış gösterirken ekip, cunta koşullarında dahi bir adım geri adım atmadan oyunlarını oynamaya devam eder. Daha sonraki yıllarda 80’lerin ortalarına gelinirken Ortaoyuncular bu kez Muzır Müzikal isimli oyunu oynamaya başlarlar. Tarikatçıların tepkisini çeken oyuna önce oyun sırasında müdahaleye kalkışılır. Tehditler her geçen gün artarken, o zamanlar oyunlarını sergiledikleri Şan Tiyatrosu’na koruma polisi bile atanır. Tarihler 7 Şubat 1987’ye geldiğinde ise oyunun 77. gösteriminden sonra Şan Tiyatrosu yakılır. Yangın henüz devam ederken Valilik, insanların aklıyla dalga geçercesine yangının elektrik kontağından çıktığını açıklar. Zaten olaydan kısa bir süre önce de tiyatronun koruma polisleri değiştirilmiş ve yerlerine, oyunculara adeta düşmanmış gibi bakan yeni polisler görevlendirilmiştir.
Şensoy 2001 yılında bir gazeteye verdiği röportajda bu duruma ilişkin şunları söylüyordu:
“Bir ara bizi koruyan polisler değişti ve duşta olduğumuz sırada bizi diri diri yakmak istediler. Tiyatroyu ateşe veren aşırı dinci polislerdi. Bunu ilk defa 16 yıl sonra açıklıyorum”
Devamında yaşananlar ise rezilliğin boyutunu iyice gözler önüne seriyordu. Yangın ile ilgili bir soruşturma yürütülmesini, faillerin ortaya çıkarılmasını bir kenara bırakalım, Şensoy bu oyunu yazıp sahnelediği için 21 günlük hapis cezasına çarptırılmıştı. Failler için işlemeyen adalet mekanizması, mağdurları ezmeye devam etmişti.
Yangınla birlikte Ortaoyuncular adeta batma noktasına gelmişti. Kapalı gişe oynanan Muzır Müzikal’in ileriye dönük satılan çok sayıda bileti vardı ve bu biletlerin iade edilmesi gerekiyordu. Acilen yeni bir oyun çıkarmaları gerekiyordu ancak prova dahi alacak ne vakitleri ne de imkanları vardı. Yangının olduğu gün tüm gece uyumadan düşündüğünü söyleyen Şensoy, sabaha karşı çözümü tek kişilik oyun sergilemekte bulduğunu ifade ediyordu. O oyunun ismi ise ilerde tarihe geçecek olan Ferhangi Şeyler’den başkası değildi.
Ferhangi Şeyler’i hemen yazmaya koyulan Şensoy, kısa bir süre sonra oyunu ilan etti. Oyunun biletleri İstiklal Caddesi’ndeki Küçük Sahne’de satılmaya başlamıştı. Küçük Sahne gişesindeki kuyruk, İstiklal Caddesi’ne kadar sarkmıştı. Muzır Müzikal için ileri tarihe bilet alan seyirciler de dayanışma gösterip biletlerin iadesini istemeyip, Ferhangi Şeyler ile değiştirince işler yoluna girmeye başlamıştı bile. Prömiyere bir hafta kalmış, biletler tükenmiş ancak Şensoy oyunun ilk perdesini daha yeni tamamlamıştı. Bunun üzerine Şensoy’un ikinci perde için bulmuş olduğu çözüm o günün gazetelerini okuyup yorum yapmak olacaktı. Bu fikir sayesinde de zaten Ferhangi Şeyler, yıllarca güncelliğini korumayı başarmış, zamanın ötesinde bir oyun olmayı başarmıştır.
Şensoy ilerleyen yıllarda da çok sayıda oyunu kaleme alıp sahnelemiştir. 50’den fazla oyunu olan Şensoy’un son oyunu ise 2018 yılında sahnelediği “BOM” isimli oyun olmuştur.
İlk olarak 1998 yılında yazıp sahnelediği Çok Tuhaf Soruşturma isimli oyunu ise, ilerleyen yıllarda yönetmenliğini Mert Baykal’ın yaptığı Pardon filmine dönüşmüştür.
YÜZEN İLK TİYATRO
Değinmek istediğim bir diğer konu ise Türkiye’de ilk ve son gemide yüzen tiyatroyu da uygulamaya geçiren kişi de Ferhan Şensoy olmuştur. Deneysel ve cesur çalışmalarıyla her zaman örnek bir isim olmayı başarmış olan Şensoy, gemide yüzen tiyatroyu hayata geçirmeyi kafaya takmıştır bir kere. Ancak sizlerin de tahmin edebileceği üzere bu olay hiç de öyle kolay bir şekilde hayata geçirilebilecek bir proje değildir ve korkunç bir maliyeti vardır. Şensoy’un bu projesini öğrenen Amerikalılar, Şensoy’u Amerika’ya davet eder ve bu konuyla ilgili görüşmelerde bulunurlar ama burada yaptığı görüşmeler olumsuz geçer. Şensoy, Amerika’da geçen anılarını İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You isimli eserinde anlatıyordu.
1994 yılına gelindiğinde ise Şensoy projesini hayata geçirir ve İçinden Dalga Geçen Tiyatro adını verdiği arabalı vapurun içinde Kuruçeşme’de tiyatrosunu sergilemeye başlar. Vapurun ilk katında akşam 9’da oynadığı Seyircili Seyir Defteri isimli oyunun ardından gece 12’den sonra da üst katta 40 Ambar isimli kabaresi başlıyordu.
Şahsen dünyaya gelişimden yaklaşık 2 yıl önce sergilenen bu oyunu canlı olarak izlemek, hayatımdaki en büyük hayallerden birisiydi ancak Şensoy, yanlış hatırlamıyorsam 2018 yılında yapmış olduğu bir söyleşide böyle bir projeyi bir daha hayata geçirmelerinin mümkün olmadığını çünkü geminin aşırı derecede yüksek masraf çıkardığını söylemişti.
Neyse ki bir defa Nereye de Gidiyor Lan Bu Gemi? isimli oyununu, üç kez de Ferhangi Şeyler efsanesini canlı canlı Ses Tiyatrosu’nda izleme şansına sahip olmak ile avutuyorum kendimi.
Araya sıkıştırmadan edemeyeceğim bana göre Ferhan Şensoy’un en eşsiz çalışması ise Varsayalım İsmail isimli televizyon dizisi olmuştur. Rüya ile gerçeğin birbirine sürekli olarak karıştığı, “acaba bu da mı düş? Yok yok değildir ya…” derken gerçeğin gerçek olmadığı ve düş olduğunu öğrendiğimiz, öğrendikçe deyim yerindeyse beynimizin yandığı zamanın çok çok ötesinde inanılmaz bir dizi. Bana göre Nolan’ın Inception’ı falan yanında hiçbir şey yani öyle diyelim ki bilmeyenler için daha somut bir açıklama olsun. 1980’li yılların sonunda yayınlanan Varsayalım İsmail’de, Ferhan Şensoy ile birlikte aç parantez Derya Baykal, Zuhal Olcay, Tarık Pabuççuoğlu, Bülent Kayabaş, Celal Belgil, Baykal Kent gibi birbirinden değerli oyuncular rol almıştır.
PERİ MASALI KABUSA DÖNÜŞTÜ
İçimde kalan hatta eminim ki hem Ortaoyuncular’ın hem de tüm Ferhan Şensoy severlerin içinde kalan en büyük ukte ise Şahları da Vururlar’ı izlemeye bu kadar yaklaşmışken elde edememek olmuştur. Ortaoyuncular 2019 yılının sonlarında Şahları da Vururlar’ı yaklaşık 40 yıl sonra tekrar sahnelemek için provalarına başlamıştı. İkinci Şahları da Vururlar döneminin ilk oyunu ise 14 Mart 2020 tarihinde başlayacaktı. Ancak oyunun başlamasına çok çok kısa bir süre hepinizin malumu, Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel salgın ilan etmesiyle birlikte tiyatro sahneleri kapandı ve özellikle tiyatro sanatçılarını bekleyen uzun bir belirsizlik süreci başladı. Küresel salgının ilanından sadece bir hafta sonra ise Şahları da Vururlar’da da izleyeceğimizi düşündüğümüz Ortaoyuncular’ın önemli ismi olan Levent Ünsal aramızdan ayrıldı.
40 yıl aradan sonra sahnede izleyeceğimizi öğrenmemizle bize adeta bir peri masalını yaşatan süreç, bir anda kabusa dönüşmüştü. Bir yıl aradan sonra Ortaoyuncular’ın bir diğer önemli ismi, hemen hemen her oyunda Şensoy ile birlikte sahne almış Rasim Öztekin’in ani vefatı ile bir kez daha sarsılırken son darbe de Şensoy’un aramızdan ayrılmasıyla geldi.
Şensoy aramızdan bedenen ayrılmış olsa da, yazdığı kitapları, oynadığı oyunlarıyla zihinlerimizde ve anılarımızda sonsuza kadar yaşayacak. Sözlerimi de tabii ki Şensoy’un diliyle bitirmek istiyorum: “Çok gülünçsün Azrail, Ferhan Şensoy ölür mü?”