Deniz Öztürk*
Cüzdanında Galata Kulesi’nin eski bir fotoğrafını taşıyan ve yıllardır her gün en az birkaç kez o fotoğrafı gören, bir de mimari koruma üzerine çalışan bir mimar olarak tahmin ve takdir edersiniz ki Galata Kulesi’nde yapılan faaliyet hakkında birkaç kelam etmezsem olmazdı, içimde kalırdı.
Galata Kulesi’nin “müzeleştirme” çalışmaları kapsamında yapıldığı söylenen, darbeli kırıcı aletle (hilti) yapılan işin herhangi bir restorasyon uygulamasında kabul edilebilmesi mümkün değildir. ETS Tur sahibi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, AKP’nin eski Beyoğlu Belediye Başkanı olan bakanın yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, yine Beyoğlu’nda Narmanlı Han’ın yıkımını savunan, AKP’nin eski Kadıköy Belediye Başkan adayı Galata Kulesi projesi danışmanı Sinan Genim, hepsi konuştular. Çimento eklenti dendi, sadece muhdes kısımların söküldüğü anlatıldı, yapılması gereken bir uygulama olduğu ancak yöntemin aşırıya kaçtığını anlattılar. Kabul edilemeyecek ve en temel teknik konu; darbeli kırıcı ile yapılan bu faaliyetin yıkımdan başka bir anlam taşımadığıydı. Bir de beklenen başka soruların yanıtları vardı. İhalenin hangi ortamda yapıldığı soruldu örneğin. Bu kadar hassas ve önemli bir yapıya yapılacak tüm müdahaleler için Koruma Kurulu kararı gerekirken, böylesi bir “müzeleştirme” projesi için kurula başvurma zahmetinde bulunulup bulunulmadığı soruldu. Bulunulmamış!
Türkiye’de özel olarak restorasyon uygulamalarının tartışmalı, bilim kurullarına rağmen hatalı ve her daim müteahhit açısından kârlı olması konusunu not edip, Galata Kulesi “müzeleştirme” faaliyetlerini Beyoğlu Kültür Yolu Projesi ile okuyalım. Öncelikle şuradan başlayalım.
Hıncal Uluç, Galata Kulesi’ndeki faaliyetin videosunun sosyal medyaya düşmesinin ertesinde, 13 Ağustos 2020 tarihinde, Beyoğlu Kültür Yolu projesini ballandırmış da ballandırmış.1 Peki ne görmüş Hıncal Uluç? Öyle harikulade bir proje gösterilmiş ki kendisine, Galata Kulesi tıpkı Paris’in Eyfel’i gibi olacakmış. Gözleri o kadar kamaşmış ki bir gün öncesinin yıkım videoları yazısının bir noktasında dahi yer bulamamış. Sanki yok gibi, hiç olmamış gibi. Aslında yapmak istediği de Beyoğlu Kültür Yolu projesinin Galata Kulesi noktasını anlatmak.
Peki Beyoğlu Kültür Yolu ne? Bakan Ersoy’un yine Galata Kulesi önünde Şubat 2020’de açıkladığı; Galataport’tan başlayıp Galata Kulesi, Narmanlı Han, Emek Sineması, sonra Atlas Pasajı ve AKM’de son bulan bir kültür ve aslen turizm rotası olarak tanıtılan projesi. Rotayı bir kat edersek neler görürüz? Bir kıyı şeridi talanı olan Galataport projesi için 1. Derece tescilli Tarihi Paket Postanesi yıkıldı. Karaköy Yolcu Salonu bir gece ansızın yok oldu. İstanbul’un en güzel kıyılarından birisi, pandemide de durmayan ve şantiyede çalışan işçilerin sağlığını tehdit eden, Hasan Oğuz’un ölümüne sebep olan hummalı bir çalışma ile kamusal alan gasbına uğruyor. Narmanlı Han, Galata Kulesi “müzeleştirmesi”nin de danışmanlarından olan Sinan Genim’in kendi deyimiyle “piyasa koşullarının gerektirdiği gibi” dokusu, hafızası silinmiş bir yok etme projesi oldu.2 Emek Sineması büyük kamuoyu itirazlarına rağmen 2. derece tescilli yapı denilerek sadece bir kabuk olarak görüldü, koruyacağız dedikleri o kabuk da kalmadı. Bugün Grand Pera olarak gördüğümüz bomboş bir AVM. Atlas Pasajı restorasyonu ise hala sürüyor, akabinde ne ile karşılaşacağımızı henüz bilmiyoruz. Restorasyon çalışan bir mimar olarak da sesleri duyuyor gibiyim, “aman kimse dokunmasa bari” diyor herkes. Ben de diyorum!
Bu rotanın sonu ise ısrarlı bir biçimde yıkılan Atatürk Kültür Merkezi.3 Kuşkusuz AKM’nin yıkımı Taksim Meydanı’nı dönüştürme çabasıyla bütünlük arz ediyor. AKP Taksim Meydanı’nı, AKM’yi, Gezi Parkı’nı bir hesaplaşmanın muhatapları haline getirmişti. Özellikle 2013’ten beri de bölgenin kolektif hafızası doğrudan ya da dolaylı biçimde silmeye çalışıyor. Beyoğlu Kültür Yolu’nun tüm duraklar özenle seçilmiş. Sermaye grupları tarafından dönüşümü, yıkımı, yok edişi hazırlamış, toplumun kolektif hafızasına saldıran, kentsel mekanı dört duvar ya da koca koca boşluklar sanan bir aklın vadettikleri de Galata Kulesi’ndeki gibi yıkım oluyor.
Hıncal Uluç’a dönersek, Galata Kulesi’nde ne gördüğü sorusuna Emek Sineması, AKM yıkımı örnek teşkil edebilir. Keza benzer pazarlamaları bu yapıların yıkımı için de yapmıştı.
Uluç gibiler bir turizm cenneti hayal ediyorlar. Yaşayanlarından arındırılmış, buz gibi müzeler, manzaraya nazır görseller kovalıyorlar. Kente tepeden bakınca sokaklarında olan biteni, kiri pası, kıyımı, yaşam mücadelesini görünmez kılınacak sanıyorlar. Hayran oldukları, ballandırarak anlattıkları zengin bir imaj işte!
Şu yıkıldı bu yıkıldı demek ne acı veriyor. Yıkımcılar “bir süre söylenirler, sonra bizim yaptıklarımız da yıktıklarımız gibi belleğin parçası olur, yerleşik olur, unutulur, sesler kesilir” diye düşünüyorlar. Ya da umurlarında bile değil! Ama ne olursa olsun Uluç gibilere ihtiyaçları var. Eğer umdukları gibi unutulur gider diye düşünüyorlarsa da belleğin ne canlandırıcı olduğunu, bellek yitiminin hayatın her alanı açısından yıkıcı olduğunu bilmeliler.
Bir de son not. Hıncal Bey’in masası ne çekicidir ki Kanal İstanbul ona gelir söylenir, Galata Kulesi projesi kimsenin haberi yokken onun kulağına fısıldanıverir…
* Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi üyesi, Restorasyon Uzmanı, Mimar
1- Hıncal Uluç’un Sabah Gazetesi’ndeki 13 Ağustos 2020 tarihli yazısı
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2020/08/13/galata-kulesi-istanbulun-eyfeli-olacak
2- Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi, Politeknik ve Beyoğlu Kent Savunması’nın Sinan Genim’e yazdıkları açık mektup
https://xxi.com.tr/i/mimar-sinan-genime-acik-mektup
3- Taksim Meydanı’nın En Güzel Cephesi: AKM Neden Yıkılmak İsteniyor? - Deniz Öztürk