1 Kasım seçimleri öncesi, “Anahtar teslim ev” diyordu AKP’liler. Devlet, “kötü koşullarda barınma” sorununu çözecekti. İnsanlar, devlete zorda olduklarını bildirecekler ve devlet onların barınabilmeleri için ev inşa edecekti. Bu evler karşılığı sembolik bir kira alınacaktı elbet; ama toplumun yaşam standartları yükseltilecekti. Özetle, Türkiye’deki barınma sorunu devlet tarafından kökten çözülecekti.
Tahmini zor olmasa gerek, tabii ki AKP böyle bir vaatte bulunmadı.
Ancak 1 Kasım öncesi AKP bir söz vermişti: “Anahtar teslim fabrika!” diyorlardı [1]. Emek-yoğun, tekstil, konfeksiyon ve benzeri sektörlerde; devlet, yatırımcının yerine fabrika yapacak ve fabrikayı yatırımcıya sembolik bir fiyata kiralayacaktı. Böylece yatırımcıların fabrika kurma ve arsa maliyetleri düşecek, sermayelerinin tamamını işletme sermayesi olarak kullanabileceklerdi. Kısaca, yatırımcının masrafını devlet üstlenecekti. İşte bu söz, bugünlerde hayata geçiyor.
SERMAYEDAR ve KÂR
“Anahtar teslim fabrika”nın sınıfsal olarak nereye oturduğunu görmek için Marksist kavramları devreye sokabiliriz. Marx’ta kâr, emek sömürüsü sonucu üretilen artıktan oluşur ve sermaye, genel olarak, dolaylı ya da dolaysız, emeği sömürerek büyür.
Ancak sermayedar “kâr”ı bu türlü okumaz. “Sonuçta risk alıyorum”, der, “paramı, nasıl sonuçlanacağını bilmediğim bir işe yatırıyorum”. Kârı da, bir ölçüde, bu riskin mükafatı olarak görür. Kâr, ona göre, sermayesini Para-Meta-Para döngüsüne sokmanın karşılığıdır, ettiği masrafın ödülüdür.
Peki, fabrikayı devlet kuruyorsa ödül kime gidecek? Ya da, kamu kaynaklarıyla kurulan fabrikaların kârı ne olacak? Kamu, bir anlamda, kapitalistin ortağı oldu; gider yükünü paylaştı; dolayısıyla kârın bir bölümünü de haketmiş olması gerekiyor. Ancak, Davutoğlu’nun ifadelerinden anlıyoruz ki, durum hiç de böyle olmuyor [2]. Kapitalist, sermayesini büyütüyor; kamuya sadece onu seyretmek düşüyor. Kamu kaynakları sermayedarlara aktarılıyor.
DEVLET YARDIMIYLA BİRİKİM
Bu, sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil; dünyanın birçok yerinde sermaye birikimi devlet desteğiyle gerçekleşiyor. Daha da ileri gitmek mümkün. Kapitalizmin her döneminde devlet, sermaye birikiminde rol üstleniyor.
Burjuva devletin özel sermayeye nazaran önemli bir üstünlüğü bulunuyor. Sermayedar, zararını kendi karşılamak ve başarısız projelerin faturasını tek başına üstlenmek durumunda. Devlet ise masrafı topluma yayabilir. Bu üstünlük kapitalist toplumlarda sermaye birikimini sağlamak ve hızlandırmak için kullanılıyor. 2008 krizinden sonra birçok emperyalist merkezde, devlet, batmakta olan şirketleri kurtarmak adına onlara el koydu ve borçlarını üstlendi. Devletin batan bir şirketin borçlarını üstlenmesi ise bu borçların topluma yayılması anlamına geldi. Batmak için çok büyük bu şirketler, dendi, batarsa ekonominin bütünü etkilenir, herkes zora girer. Sonuçta, kapitalistler kârlı günlerin zevkini sürdüler; halka şirketlerin zararını kapatmak düştü.
FABRİKA KURMAYAN BURJUVALAR
“Anahtar teslim fabrika”da da bir benzerini yaşıyoruz. Halk talep edince yetersiz denen kamu kaynakları, burjuvalar için ağzına kadar açılıyor. Kâr oranını beğenmeyen burjuvaları memnun etmek için, fabrika kurma ve arazi masrafları üstleniliyor. Net olarak görülen, artık Türkiye’de fabrika bile kurmayan bir kapitalist sınıf ile karşı karşıyayız.
NOTLAR:
[1] http://www.dunya.com/ekonomi/ekonomi-diger/anahtar-teslim-fabrika-vaadi-gercek-oluyor-291008h.htm
[2] http://www.akparti.org.tr/site/haberler/desteklerimizi-gelistirerek-surdurecegiz/79642#1