Dünya Kadınlar Günü’nün tarihçesi

Dünya Kadınlar Günü’nün tarihçesi

Burjuvazi demokrasilerinin bu en temel hakkı kadınlar için reddedilmiştir ve hâlâ da birçok ülkede reddedilmeye devam etmektedir.

Çeviren: Selin Yegin

Peg Rapp ve Susan Pashkoff, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün aslında Sosyalist Enternasyonal tarafından 1911 yılında belirlenen sosyalist bir bayram olduğunu ve bütün dünyadaki kadın grupları tarafından kutlandığını yazıyor. Kadınlar Günü, birçok ülkede ulusal bayram olarak kutlanmaktadır ve yakın zamanda da Birleşmiş Milletler tarafından resmen tanınmıştır.

Ancak, 1970’lere kadar, yeni bir kadın hareketinin ortaya çıkmasıyla birlikte, Dünya Kadınlar Günü’nün radikal işçi sınıfı kökleri neredeyse unutulmuştu. Sosyalist eğiliminden dolayı, İşçi Bayramı’nın 1 Mayıs’ın yerini alması gibi, küçük göçmen yerleşim bölgeleri ve radikal sendika grupları dışında, ABD’nin hafızasından silindi. Her ne kadar Avrupa’da ve dünyanın geri kalanında geniş çapta kutlanmaya devam etse de kadınları yalnızca isim olarak, çoğunlukla çiçeklerle veya sadece bir kadının yüzünü erkeklerin gündemine koyarak onurlandırmaya meyilliydi. Dünya Kadınlar Günü aslında işçi sınıfının ve kadın hakları savunucularının ortak çıkarlarını bir araya getirmek için kölelik ve ayrımcılık karşıtı, işçi, feminist, sosyalist hareketlerde bir asırdır emek sarfeden kadınların doruk noktasıydı.

Dört büyük akım, Dünya Kadınlar Günü’nün oluşmasına yol açtı. Bunlardan ilki, Avrupa ve ABD’de sosyalizm, demokratikleşme ve oy vermeye yönelik gerçekleşen devrim niteliğindeki coşkuydu. Avrupa’da bu, orta sınıf kadınların oy kullanabilmesi hareketiyle paralel olarak, sosyalist bir hükümetin ilerlemesini sağlamak için oy arayan mülksüz işçi sınıfı erkekleri için yapılan hareketle örnek gösterildi. Bu durum, ABD’de siyah erkekler ve beyaz kadınların oy kullanma hakkına sahip olma mücadelesiyle birlikte yansıtıldı. Bu iki tür oy hakkı hareketi arasındaki çelişkiler gün gibi ortadaydı (“Kadınlar dışlansalar bile mülk sahibi olmayanların veya siyah erkeklerin oy hakkına sahip olabilmeleri için yine de mücadele etmeli miyiz?“ gibi). Çözüm tabii ki de iki grubun da oy hakkına sahip olmasıydı. Clara Zetkin, bölünme arasında köprü oldukları, ancak devrimci sosyalist gündemin ilkesini korudukları için işçi sınıfındaki kadınları evrensel oy hakkına (herkes, oy hakkını tarihsel olarak bağlı olduğu mülkiyet özelliğinden bağımsız olarak elde eder) doğru itici bir güç olarak gören ilk sosyalistlerden biriydi.

İŞ GÜCÜ VE KADINLAR

İşçi sınıfı sosyalist hareketi ve kadın hareketinin birleşmesini hem iş gücünün hem de kadınların hedeflerini ilerletmenin bir yolu olarak Dünya Kadınlar Günü’nün oluşması üzerinden savunan Clara Zetkin’di. Dünya Kadınlar Günü’nün oluşmasını takiben işçi sınıfı kadınlarının liderliğinin ilk belirgin zaferleri, ABD’deki tekstil işçileri ile kadınlara oy hakkı verilmesi için yapılan örgütlenmeler ve 1917’de Petrograd’daki (St. Petersburg) kadın tekstil işçileri tarafından Dünya Kadınlar Günü’nde hem sendikaların hem de solcu siyasi partilerin emirlerine karşı büyük bir grevle başlayan Rus Devrimi’ydi. Çöküşün eşiğindeki bir ülkenin fitillerini ateşleyen grevler, 200.000 işçiye kadar çıkarak iki katına katlandı ve sonraki birkaç gün içinde yerel ordu garnizonundan 66.000 erkek, grevciler ile güçlerini birleştirdi. Şubat Rus Devrimi başladı ve Çar tahttan çekilmek zorunda kaldı.

İkinci en önemli faktör ise, sanayi kapitalizminin yükselmesiyle birlikte giderek daha fazla kadının evlerinden çıkarılıp fabrikalara çekildiği için özellikle tekstil endüstrisinde, işçi hareketindeki kadın sayısının artmasıydı. Ataerkil özerklikten kendilerini özgür bırakmak ve ucuz işçi olarak görülmek yerine piyasada makul çalışma koşullarını elde etmek için verdikleri mücadele, “hem ekmek hem de gül” çağrısında örnek verilmiştir. 1857’de başlayan tekstil grevleri ve 1908-1915 arası gerçekleşen büyük grevler kadınların iktidar mücadelesinin aktivist ifadesiydi. Bu, özellikle çoğunlukla kadın işçilerin, aynı zamanda çocukların ve birkaç erkeğin çalışma şartlarının kötü olduğu bir iş yerinde çıkan yangında öldürüldüğü Triangle Gömlek Fabrikası grevi dehşetinden sonra gerçek oldu.

Feminist hareket ilk başta oy hakkı gibi kadınlar için olan insan hakları konularına odaklansa da, kadınların çoğu, makul ücretler ve haklar için işçi sınıfının verdiği mücadelelere kendilerini müttefik hissettiler ve bir grup için olan özgürlük ve eşitliğin herkes için özgürlük ve eşitlik anlamına geldiği çağrısını üstlendiler.

Kölelik karşıtı hareket ayrı gözükse de, köleliğin bitişi, siyah ve beyaz tüm işçileri ücretli işçilerle aynı iş gücü mücadelesine itti. Bu gerçekleştiğinde, işçi hareketinin içinde eşitlik için mücadele etmek ırkçılık karşıtı gruplara kalmış bir şeydi. Bu, elbette, iş gücünde eşitlikten mahrum bırakılan diğer büyük grup olan kadınlar için eşitlik sorusunu defalarca gündeme getirdi.

İç Savaş’ın sona ermesi ve 1. Dünya Savaşı’nın bitişi arasında kısa bir süre içinde meydana gelen bu hareketler, aktivist ve teorik tabanın çeşitli grupları devrimci mücadele içinde birleştirmeye çalışmasını sağladı. Dünya Kadınlar Günü’nün oluşması, evrensel oy hakkını ve ekonomik eşitliği destekleyen Devrimci Sosyalist bir gündem altında kadın ve erkek işçilerin (sosyal gündemde ima edilen farklı ten renklerine sahip işçiler de dâhil) çıkarlarını ve teorilerini birleştirmek için belirgin bir çabaydı.

BİRİNCİ DALGA FEMİNİZM

Burjuva kadınları ve işçi sınıfı kadınları arasında ortaya çıkan kaçınılmaz sınıf çelişkilerini görmek için İç Savaş sonrası işçi hareketlerinin yükselişine ve birinci dalga feminizme geri dönmeliyiz. Sorunlara baktığımızda yaklaşımdaki farklılıklar gün gibi ortadadır. Kadınların oy hakkını savunan burjuva kadınları, bunu mülkiyet niteliklerine bağlamıştır ve bunun solcu siyahlar ile birçok mülksüz işçiyi oy hakkından nasıl mahrum bıraktığına bakmadan grup olarak kadınlara oy kullanma hakkının tanınması gerektiğini savundu. Doğum kontrol hareketi de aynı zamanda fakirleri ve beyaz olmayan insanları hedef alan aykırı sorunlarla bağdaştırılan öjenik gruplarla da bağlantı kurdu.

Solcu kadınlar, bütün insanlar için eşitliği kazanmak için kapitalist sisteme özgü ekonomik ve sosyal sömürünün sosyalizmin zaferiyle ortadan kalkacağını savundu. Oy hakkı ve doğum kontrol yöntemlerine erişim açıkça önemli reform konuları olsalar da, kendi içinde ve kendi başına tüm kadınların veya bu durumda, tüm insanların eşitliğini sağlamazdı… Ancak, reformist erkekler oy kullanma hakkı çağrılarını, bunun hâlâ kadınları dışladığını unutarak, siyahlar ve mülksüz işçi erkeklerle sınırlamayı seçtiklerinde dinamikler değişti ve sosyalistlerin özellikle oy hakkına sahip olma konusunda kadınları da dâhil etmeleri çağrısı doğdu.

DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜN OLUŞMASI

Kadınlar Günü, ABD’deki Sosyalist Parti tarafından 1909 yılında ilan edildi ve tüm ABD’de 28 Şubat’ta kutlandı. Daha doğrusu, ABD’de 1913 yılına kadar şubat ayının son pazar gününde kutlandı.

1910 yılında, Kopenhag’daki Sosyalist Enternasyonal’de (İkinci Enternasyonal) Clara Zetkin, Dünya Kadınlar Günü’nün kadın haklarını onurlandırmak ve kadınların oy hakkı mücadelesini desteklemek için olmasını önerdi.

1911 yılında ilk Dünya Kadınlar Günü, Mart’ın 19’unda 1 milyondan fazla kadın ve erkeğin katıldığı Avusturya (1918); Almanya (1918); Danimarka (1915) ve İsviçre’deki (1971) gösterilerle kutlandı. Parantez içinde verilen tarihler, kadınların sadece oy kullanma hakkını değil, aynı zamanda mülkiyet niteliklerinden (kadınların oy hakkı konusundaki zaman çizelgesi) bağımsız olarak oy kullanma hakkını ne zaman elde ettiklerini gösteriyor. Burjuvazi demokrasilerinin bu en temel hakkı kadınlar için reddedilmiştir ve hâlâ da birçok ülkede reddedilmeye devam etmektedir.

Kaynak: Socialist Resistance

DAHA FAZLA