Ekim’den bugüne kalan: Parti, iktidar, öncülük
"İçinde bulunduğumuz çağa baktığımızda sosyalist devrim programının Ekim’den bugüne uzanan kollarını üç başlıkta toplayabiliyoruz: Parti, iktidar ve öncülük..."
Sadık Boran
Ekim Devrimi’nin, bizim ihtilal-i kebirimizin kutlanması, alışıldık kutlamalardan farklı oluyor. Ekim Devrimi söz konusu olduğunda geçmişte yaşanmış bir deneyimin yad edilmesinin ötesine geçiliyor. Onun mirası kadar güncelliği de, geçmişteki varlığı kadar günümüzdeki ihtimali de, insanlığa kazandırdıkları kadar yeni zaferleri işaret edişi de güncellik kazanıyor.
İçinde bulunduğumuz çağa baktığımızda sosyalist devrim programının Ekim’den bugüne uzanan kollarını üç başlıkta toplayabiliyoruz: Parti, iktidar ve öncülük.
PRIMUS INTER PARES: PARTİ
Sosyalist devrim mücadelesinde parti bir aygıttır ve elbette tek aygıt değildir. Sosyalizm için yürütülen mücadelenin birbirinden farklı birçok aygıt yaratması da kaçınılmaz. Parti ise, eşitler içinde birinci (primus inter pares) olan aygıttır. Parti, herhangi bir aygıt olmanın ötesinde, sosyalizm mücadelesinde kullanılan tüm aygıtların bağlandığı ve çevresinde hareket ettiği çekirdektir.
Rusya’da, sonu Ekim Devrimi’ne varacak uzun mücadelenin ilk adımı, bu nedenle, partinin inşası ile atılmıştır. Lenin ve yoldaşları, partiyi, sosyalizm mücadelesinin varlık koşulu olarak gördükleri için öncelikle partinin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Devrimcilerin gönüllü birlikteliği, militan çalışmanın yuvası, kitle hareketinin yönlendiricisi olan parti, sosyalizm mücadelesinin zorlu koşullarında ayakta kalmanın da birincil garantisidir. Mücadele içinde yenilgiye uğramak, atılan adımlardan istenen sonuçları alamamak, hatta başarısızlıkla sonuçlanan tercihlerin sonunda her şeye baştan başlamak mümkündür; ancak her koşulda korunacak, her şeyden çok sahip çıkılacak olan şey partinin sürekliliğidir. Deyim yerindeyse, sosyalizm mücadelesinde gerisine düşülemeyecek tek çizgi partinin varlığıdır.
Lenin’in büyük dehasının göründüğü başlıklar arasında parti fikri ve pratiği doğal olarak önem kazanıyor. Ancak, bizzat Lenin’in partisi de süreç boyunca birçok kez yeniden kurulmuş, mücadelenin o uğraktaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere biçimlendirilmiş, işçi sınıfı ile kalıcı bağlar tesis etmek amacıyla parti yapısı ve işlevleri dönüştürülmüştür. Bu anlamda, Lenin’de ve Lenin’in önderliğindeki Ekim Devrimi’nin mirasında süreklilik taşıyan unsur (iktidar hedefine kilitlenmiş ve öncülük misyonu üstlenmiş) parti fikridir. Bu partinin zamandan ve mekandan bağımsızlaşmış şemaları yoktur. Parti, tam da içinden geçtiği uğraktaki sınıf mücadelesine uyum sağlayabildiği oranda parti kimliği kazanmaktadır.
SAVAŞIN SONU VE BAŞI: İKTİDAR
Birçok parti açısından iktidara gelmek, kuşkusuz, paylaşılan bir hedef. Ancak Ekim Devrimi’nden devralınan iktidar perspektifi bu basitlikte anlaşılamaz. Lenin’in ortaya koyduğu haliyle iktidar perspektifi, zor yoluyla mevcut iktidarı yıkarak egemen sınıf olarak örgütlenmiş işçi iktidarını kurmayı anlatır.
Rusya’da Bolşevikler dışındaki akımlar da belirli bir vadede iktidara gelmeyi hedefliyorlardı. Ancak onların iktidardan anladığı, basitçe hükümet olmaktan ibaretti. Oysa Lenin’in marksizmden hareketle kavradığı iktidar, sadece hükümet makamı değil, siyasal ve toplumsal kollarıyla sermaye egemenliğini gövdesinde toplayan devlet aygıtıydı. Böyle bakıldığında, mevcut devlet aygıtını devralmak ve ondan işçiler lehine faydalanmak yetersiz ve imkansızdı. Yapılması gereken sermaye egemenliğinin gövdesi olan devlet aygıtını parçalamak ve işçi sınıfının egemenliğini ifade edecek yeni devlet aygıtını yaratmaktı. Bu, aynı zamanda sosyalizme geçişin neden zor kullanımına, yani devrime ihtiyaç duyduğunu da açıklıyordu.
Böyle bakıldığında iktidar perspektifinin sadece devrime giden mücadele sürecini değil, devrimden sonraki mücadele sürecini de aydınlattığını görebiliyoruz. Çünkü sosyalizmin inşası kendiliğinden değil, bilinçli bir iradenin süreklileşmiş biçimde tatbik edilmesiyle olacaktır. İktidarın ele geçirilmesi savaşın bir bakıma sonudur. Ama aynı zamanda yeni bir savaşın, sınıfsız topluma doğru işçi sınıfı önderliğinde ilerleme savaşının da başıdır.
SINIFIN VE PARTİNİN BİRLİĞİ: ÖNCÜLÜK
Öncülük, sadece devrime giden süreçte ve devrim olana kadar değil, sosyalizmin inşası ve sınıfsız topluma ilerleme hedefleri söz konusu olduğunda da kaçınılmaz bir misyondur.
Ekim Devrimi’nin gelişimine baktığımızda öncülük misyonunun iki özelliğinin öne çıktığını görüyoruz. Birincisi, sınıf mücadelesini işçi sınıfının mevcut bilinç durumuna indirgeyen yaklaşıma karşı emek-sermaye çelişkisinin evrenselliğinin vurgulanması. Bu sayede Lenin ve yoldaşları, Rusya emekçilerinin iktidarı ele geçirmeye ve sosyalizmi inşa etmeye yönlendirilmesi konusunda hiç şaşmayan bir programatik çizgi çekebilmişlerdi.
İkinci özellik ise, öncülüğün pedagojik bir biçimlendirme olarak değil, siyasal ve örgütsel temsil olarak kavranmasıydı. Lenin de yoldaşları da siyasal mücadele koşullarında partinin sınıfla organik bağlarının koptuğu uğrakların da olabileceğini kabul etmekle birlikte gerçek bir öncülük misyonunu her koşulda işçi sınıfı ile partisi arasındaki ilişkinin güçlendirilmesini şart koştuğunu ileri sürüyorlardı. Diğer bir deyişle, Ekim Devrimi’ni başarıya ulaştıran ve bugüne miras kalan yaklaşım, öncülüğün sınıfı ikame edecek veya onu gereksizleştirecek bir tür komploculuğa indirgenemeyeceğinin kanıtı oluyordu.
SONUÇ: GÜNÜMÜZDE EKİM
Ekim Devrimi’ni bu kadar eşsiz yapan şey, tarihte açtığı sayfa kadar, bugüne tuttuğu ışık aslında. Ekim Devrimi, sosyalist devrim programının başarısı olmakla birlikte, başarılı bir programın köşe taşlarını da gösteriyor çünkü.
Bu köşe taşları, aradan geçen yüz yıla ve siyasal-toplumsal mücadelenin değişen boyutlarına karşın varlıklarını hala koruyor. Daha ötesi de söylenmeli: Parti, iktidar ve öncülükten oluşan bu köşe taşları birbirini de şart koşuyor.