Engin Deniz
Kimse yeni bir şey söylemese de siyaset alanında birkaç gündür Kürt sorunu yeniden tartışılmaya başladı. Her şeyden önce, uzun yıllardır siyaset alanında “terör gündemi” dışında neredeyse hiç tartışılmayan bu konunun yeniden gündem olması hayırlıdır.
Tartışma, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz.” açıklaması ve ardından eski HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin “Çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” çıkışı üzerine başladı. Görünen o ki, iktidar bloku muhalefet liderlerinin bu konuda neredeyse tek ses olmasından büyük rahatsızlık duydu.
Kılıçdaroğlu’nun açıklaması CHP açısından politika değişikliği anlamına gelmiyordu aslında. Kendisinin, daha önce de Kürt sorununun çözümünde meclisi işaret eden açıklamaları olmuştu, ama neredeyse hiç tartışılmamıştı. CHP’nin “çözüm süreci”nde hazırladığı “22 Soru 22 Cevap CHP’nin Türkiye’nin Kürt Sorununa Bakışı, Çözüm Çerçevesi”* isimli belgesine bakarsak, partinin bu konudaki yaklaşımını kapsamlı şekilde ortaya koyduğunu görürüz. Bu belgede özetle şunlar var:
Yaklaşım olarak;
-Sorunun bir demokratikleşme ve eşit yurttaşlık sorunu olduğu ve demokratik standartların yükseltilmesinin sorununun çözümü için zemin oluşturacağına,
- Güvenlikçi yaklaşımın miadını doldurduğu ve çözümün askeri değil siyasi yoldan olması gerektiğine işaret ediliyor.
Çözüm planında ise;
- Adres olarak TBMM gösteriliyor. TBMM’de siyasi partilerin katılımıyla bir “Toplumsal mutabakat komisyonu” kurulması, ayrıca TBMM dışında bir “Ortak Akıl Heyeti” kurulması öngörülüyor. TBMM dışında temsil edilmeyen kesimlerin, sivil toplum örgütlerinin, sendika ve meslek odalarının görüşlerinin, “Toplumsal Mutabakat Heyeti”ne aktarması işinin bu heyet tarafından gerçekleştirilmesi planlanıyor. Aynı zamanda örgütün silah bırakması konusunda “izleme heyeti” olarak da görev yapması gereğine vurgu yapılıyor.
- Bunların yanında geçmişle yüzleşme ve travmaların yaralarının sarılması için gene TBMM zemininde bir “Gerçekleri Araştırma Komisyonu” kurulması öneriler arasında.
Çatışma sürecinin bitirilmesinin, bütünüyle PKK’nin silah bırakması/silahsızlandırılması zemininde ele alınması, sorunun uluslararası boyutuna yer verilmemesi gibi kimi önemli eksikler içerse de bu raporun konuyu ciddiyetle ele aldığı su götürmez bir gerçek.
Çözüm sürecinde yayınlanması nedeniyle belki hak ettiği ilgiyi göremeyen bu raporun, “Muhatap kim?” tartışması vesilesiyle CHP’nin tutumunu merak edenler için, daha fazla veri sunduğunu söyleyebiliriz.
Ancak bu tartışmanın yeniden açılmasının, içeriğinden öte zamanlaması açısından oldukça kritik bir yere oturduğunu söylemeliyiz. Fiilen tüm partilerin seçim çalışmalarına hız verdiği bir dönemde, muhalefet bu tartışmada aldığı pozisyonla iktidar blokunun uzun süredir üzerine siyasetini kurduğu zemini sarsmış oldu. Bu konuda muhalefetin kararlı bir tutum sergilemesi önemlidir. Çünkü, Kürt sorununun ve özelde HDP’nin, diğer muhalefete ayar vermek için araçsallaştırılması politikasının boşa düşürülmesi, seçim döneminde muhalefetin elini hayli rahatlatacaktır. Önde gelen muhalefet aktörlerinin Kürt sorunu konusundaki geçmiş pratiği ortadayken samimiyet testine ise gerek yoktur. Mesele her şeyden önce ‘seçim’dir!
İktidar bir süredir, HDP’nin kapatılması durumunda olası gelir/gideri öngörmeye çalışıyor.
HDP’nin meşru bir siyasal parti olmadığı tezi üzerinden dizayn etmeye çalıştığı siyasal alanı açıktan reddeden muhalefet, HDP’nin kapatılması girişimine de taş koymuş oldu.
İktidar elbette kapatma konusunda ısrarcı olabilir, ancak bu stratejiden iktidarın bir kazanç elde etmesinin oldukça zorlaştığını söyleyebiliriz. AKP bir yandan muhafazakâr Kürt oylarını almayı planlarken, Millet İttifakı’nın bile onaylamadığı bir kapatma davasını Kürt illerinde anlatmakta güçlük çekeceğinin farkındadır. AKP’yi düşünmeye iten başka bir konu da HDP’nin politika konusundaki esnek tavrıdır. Sonuç olarak, Millet İttifakı’nın bu tartışmadaki konumlanışının HDP’nin seçim stratejisinde -kapatma olsun olmasın- bir karşılığı olması kaçınılmazdır.
Elbette iktidar bir kez daha, provokatif bir yaklaşım içerisine girerek Kürt sorunu üzerinden muhalefeti yeniden bloke etmeye çalışabilir, ancak deyim yerindeyse mızrak çuvala sığmamaktadır. Yükselen geçim sıkıntısıyla birlikte giderek kabaran toplumsal huzursuzluğun milliyetçi/İslamcı hamasetle kontrol altında tutulması politikası, yerel seçimlerde de görüldüğü üzere, artık mümkün değildir.
Not: “Muhattap kim?” tartışmasına bir soru da biz ekleyelim: Kürt sorununun çözümü noktasında, tarihimizdeki en ciddi deneyimler olan Oslo Görüşmeleri ve Çözüm Süreci hakkıyla tartışılmış mıdır, bu süreçlerdeki hatalar ve doğrular bilince çıkarılmış mıdır? Dahası, bunlar tartışılmadan muhataplar ve rolleri üzerine sağlıklı bir değerlendirme ne kadar mümkündür?
* https://content.chp.org.tr/file/chp_kurt_meselesi_kitapcik.pdf