Engin Deniz yazdı | Yeniden ‘Birakujî’ mi?

Engin Deniz yazdı | Yeniden ‘Birakujî’ mi?

Kalıcı bir barışın garantisi partiler-yönetimler veya bölge üzerinde hesabı olan başka güçler değil, halkların aktif örgütlü barış mücadelesidir.

Kürtlerin tarihinde ‘Birakujî’, yani kardeş kavgası çoktur. Kardeş kavgalarının yakın tarihine bakıldığında ise hep Güney Kürdistan’ın öne çıktığı görülür. PKK-KDP, PKK-YNK, KDP-YNK arasındaki çatışmalar özellikle 90’lı yıllar boyunca aralıklarla sürmüş, bu çatışmalarda binlerce Kürt hayatını kaybetmiştir. Birçok gücün çeşitli hesaplarla doğrudan ya da dolaylı olarak dahil olduğu bu çatışmalarda kazanan tarafsa hep Kürtlerin topyekûn kaybetmesini hedefleyen güçler olmuştur.

Bir süredir bölge yeniden gergin, hatta gerginliğin tarafları savaş pozisyonu almış vaziyette. KDP’nin bölgedeki köklü tarihi ve PKK’nin kendini ispatlamış savaş gücü arasında süregelen gerilimin temelde bir bölgesel hakimiyet mücadelesi olduğu söylenebilir elbette. PKK’nin Zaho’dan Süleymaniye’ye kadar uzanan geniş bir alanda sürdürdüğü hakimiyet eskiden beri KDP açısından her zaman bir rahatsızlık konusuydu. Ancak hem geçmiş acı tecrübelerin öğrettikleri hem de son yirmi yılda bölgede yaşanan başka gelişmeler nedeniyle bu güçler arasındaki gerilim uzun süredir bir savaş pozisyonu yaratmamıştı.

Nisan ayında Peşmerge güçlerinin Zine Wertê’ye yerleşmesiyle başlayan gerilim KDP’ye bağlı özel kuvvetlerin Kandil’e konuşlanmaya başlamasıyla iyice arttı. Bu gelişmelere karşı PKK cephesinin tepkisi, uyarı-önleme mahiyetinde birkaç küçük ölçekli saldırı gerçekleştirdikten sonra sorunların diyalog yoluyla çözülmesi için çeşitli girişimlerde bulunmak oldu. Birçok kurum ve kuruluş tansiyonun düşürülmesi için çağrılarda bulunduysa da gerilim artarak devam etti.

Peki ne oldu da geçmişte Birakujî’yi haram kıldığını söyleyen Barzani bu kadar zaman sonra: "Vatandaşlarımızın haksız yere şehit olmalarına, bedeller ödemelerine, mülklerini ve yerlerini terk etmeye dûçar eden yaklaşımlara karşı sesiz kalmamız beklenemez" gibi sert açıklamalarda bulundu ve PKK’nin bulunduğu bölgelere yığınak yapmaya başladı?

Gerilimi besleyen temel güncel meseleyle başlayalım. Peşmerge 2014’te Şengali ve halkı bırakıp kaçtığında PKK devreye girmiş, hem halkı korumuş hem de IŞİD’in stratejik hesaplarına ağır bir darbe vurmuştu. Böylelikle PKK’nin bölgedeki etkisi artmış ve Şengal halkı Rojava benzeri bir öz yönetim anlayışıyla kısa süre içerisinde örgütlenmeye başlamıştı. Bu uzun süredir Bağdat ve Erbil için önemli bir rahatsızlık başlığıydı.

Şengal bölgesinin PKK ve Haşdi Şabi’den arındırılması konunda Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak Merkezi Hükümeti 9 Ekim’de bir anlaşma imzalamış, bu anlaşmaya AB, ABD, İngiltere ve Türkiye destek vermişti. Batı bu hamleyle daha çok İran’ın önünü kesmeyi hedeflerken, Türkiye PKK’nin bölgede artan etkisini kırmayı hedefliyordu. KDP için ise bu anlaşmanın gereğinin yerine getirilmesi merkezi hükümetle ilişkilerinin iyileşmesi açısından ayrıca önem taşıyordu. Bu başlıkta geçtiğimiz hafta bölgeden gelen haberler anlaşmanın sağlandığı yönündeydi. Duyurulan anlaşma maddelerine göre, PKK’ye bağlı güçler bölgeden çekilecek ancak iç asayişte PKK’ye yakın olarak bilinen YBŞ, güvenlik sistemine entegre edilecekti. Ancak bölgeden gelen son haberler ve Barzani’nin son yaptığı açıklama anlaşmanın hayata geçmediğini gösteriyor:

“Şengal (Sincar) Anlaşması'nın uygulanmasını bekliyoruz ancak henüz uygulamaya konulmadı. PKK ve ona bağlı hiçbir güç Şengal'den çekilmedi. Sadece birkaç saatliğine kıyafet değiştirip Şengal Dağı'na çekildiler ve tekrar geri döndüler. Aksine sayıları daha da arttı.”

Özetle, bu başlıkta gerilim gerilimin devam ettiği görülüyor.

Bununla beraber diğer bir güncel gerilim konusu da Süleymaniye kentinde devam eden eylemler. Maaşlarını alamadığı için sokaklara dökülen binlerce emekçinin öfkesi artarak devam ediyor. Günlerdir süren eylemlerde kamu binaları ateşe verildi ve çok sayıda kişi yaralandı. KDP bu eylemlerden ötürü açıktan PKK’yi suçluyor.

Ancak bir süredir devam eden gerilimi Şengal’le ya da başka yerel gelişmelerle açıklamak oldukça yetersiz kalacaktır. Hem tarihsel süreç hem de emperyalist planlar ekseninde atılan adımlar gösteriyor ki, Kürdistan’da yaşanan hiçbir gelişme hiçbir zaman sadece Kürdistan’la ilgili olmamıştır. Sonuç olarak petrol ve enerji geçiş yolları açısından dünyanın en önemli bölgesinden söz ediyoruz!

KDP ve PKK, ikisi de Kürt halkının çıkarları doğrultusunda hareket ettiği iddiasında olan ulusal hareketler. KDP feodal/geleneksel bir kimliği temsil ederken, PKK daha sol/seküler bir çizgide kendi paradigmasını yaratmış bir hareket. Bu nedenle, gelişmelere göre tartışmalı manevralar yapsalar da farklı siyasal tercihlere ve ittifak politikalarına sahipler.

Örneğin, KDP Türkiye’yle kurduğu ekonomik ve siyasal ilişkilerin bozulmasını istemiyor. PKK’nin Türkiye devletine karşı savaşının bu ilişkilere zarar verdiğini düşünüyor. Bu nedenle son otuz yıldır süren savaşta konjonktüre göre çeşitli boyutlarda Türkiye devletine desteğini hep sundu. Dolayısıyla, AKP/Saray rejiminin yeniden “Ne Kürt sorunu, ne terör sorunu” noktasına dönüş yapmasıyla birlikte KDP’nin ittifak politikaları gereği son dönemde özellikle askeri istihbarat alanında Türkiye’ye destek vermesi ve bu nedenle PKK ile gerilmesi olağan.

KDP-PKK geriliminin bir başka boyutu da elbette Rojava. Suriye iç savaşıyla birlikte YPG’nin Rojava bölgesinde kazandığı siyasal ve örgütsel ağırlık, KDP ile dengelenmek isteniyor. Emperyalistler açısından Irak ve Suriye’nin kuzeyinde gelecekte kendileriyle iyi ilişkiler geliştirebilecek öngörülebilir aktörlerin iktidarda olması kritik. Bu nedenle KDP, uzun süredir ABD’nin desteği ve teşvikiyle, Rojava bölgesinde gücüyle orantılı olmayan bir etkinlik oluşturmak için çabalıyor. Bu nedenle PKK ile KDP arasındaki gerilimin uluslararası boyutunu da mutlaka görmek gerekiyor.

Bölge halkları savaşlardan çok büyük acılar çekti. Yeni bir kardeş kavgasının bölgeye, Kürtlere bir fayda getirmeyeceği, dahası kazanımların da kaybedilmesine yol açabileceği açıktır. Bu gerçek defalarca tecrübe edilmiş olsa bile son birkaç ay gösterdi ki, Kürdistan üzerindeki hesapların ve çok yönlü basıncın yeni bir kardeş kavgasına yol açması pekâlâ mümkündür. Ancak unutulmaması gereken şu ki; kalıcı bir barışın garantisi partiler-yönetimler veya bölge üzerinde hesabı olan başka güçler değil, halkların aktif örgütlü barış mücadelesidir.

 

 

DAHA FAZLA