Röportaj: Gürer Mut
Erdoğan'ın istediği başkanlık sistemini İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakan Güneş ile konuştuk.
Güneş de Erdoğan'ın gündem belirleme niyetini bir tehlike olarak görüyor. Güneş, olası başkanlığın yaratacağı sonuçları da İleri Görüş okurları için teker teker anlattı.
Erdoğan’ın Hitler Almanyası'ndaki başkanlık rejimine vurgu yapmasını nasıl değerlendirdiniz?
Erdoğan, kamuoyu tarafından oluşturulan algıya karşı kanıt oluşturmaya çalışıyor. Aslında sorun edindiği şey federatif yapıların da olduğunu anlatmak... Hitler Almanyası vurgusunu da bu saikle yaptığı açık. Parlamentoyu umursamadan kendi seçmenlerini konsolide etmeye çalışıyor. O nedenle sürekli halka ve muhtarlara seslenme ihtiyacı duyuyor. Bir de açıklamayı yaptığı zamana bakın. Suudi Arabistan dönüşünde böyle bir açıklamayı yapması bile manidar. Erdoğan sağ seçmeni konsolide ettikten ve Ortadoğu’da kurduğu ittifaklardan sonra bu açıklamayı yapıyor. Bugün Erdoğan cumhuriyeti yıkmaya çalışan bir figür olarak beliriyor. Kafasında bir, tek adam yönetimi tasarladığı açık. Hiçbir karşıt sesi dikkate almıyor ve her durumda kendi seçmenine yöneliyor. Sürekli başkanlık sistemini tartıştırmaya yöneliyor.
ALMANYA SONRADAN ÜNİTER HALE GELDİ
Peki, tarihsel olarak Hitler Almanyası'nda bu süreç nasıl gelişti? Yani Hitler Almanyası'ndaki başkanlık sistemi nasıldı?
Hitler’in başkanlık sistemi parlamenter bir düzlemin içinde şekillendi. Nazi partisi toplumun önemli bir çoğunluğunu ele geçirdi. Bunun üzerine başkanlık tartışmaları açıldı ve Cumhurbaşkanı halk oylaması için partiye onay verdi. O dönem de birçok tartışma yaşanmıştı. Tüm yetkilerin tek elde toplanmasına karşı toplumun içinde hiç azımsanmayacak bir tepki vardı. Fakat seçimlerin sonucunda Hitler yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplayarak parlamenter yapıyı ortadan kaldırmış oldu.
Biz bugün Almanya karşılaştırması yaparsak kimi hatalara düşeceğiz. Çünkü o dönem Weimar Almanyası'nda gerek ekonomik, gerek toplumsal bir kriz durumu vardı. Böyle bir bunalım döneminin sonucu olarak Nazi partisi doğmuş oldu. Ayrıca Hitler dönemi öncesinde Almanya üniter bir yapıda değildi. Aksine Almanya sonradan üniter hale geldi.
KURULUŞUNDAN İTİBAREN TÜRKİYE SİYASETİ ÇOĞULCULUĞU HEDEFLEDİ
Erdoğan’ın söylemelerinden yola çıkarak tasarladığı başkanlık modeli sizce nedir?
Her ülkenin bir siyasal gelişim süreci var. Bu nedenle başkanlık yapısal olarak bu ülkenin siyasal dinamikleriyle ters düşüyor. Öyle ki kuruluşundan itibaren Türkiye siyaseti çoğulculuğu hedeflemiş bir yapıdadır. Ne kadar darbelerle engellenmiş olsa da bu böyle. Türkiye siyaseti her zaman Avrupa parlamentarizmini baz alarak hareket etmiştir.
Erdoğan aslında, "ben bir başkanlık süreci ortaya attım bunu tartışın" demek istiyor. Bunun adı başkanlık olabilir veya yarı başkanlık olabilir. Bu tartışmayı canlı tutmak önemli onun için. Mesela bu mesele parlamentoda konuşulmuyor. Kendi seçmeniyle sınırlı tutulan bir onay süreci var. Bugün Batı demokrasilerinin tarihine bir bakalım; bir dönem temel dertleri başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçmekti. Toplumun önüne geçen bir yapının değişmesi talep ediliyordu. Bugün Japonya’ya, Almanya’ya ve ABD’ye bakarsanız parlamento’nun gücünü görürsünüz.
Peki Erdoğan’ın yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplamasıyla Cumhuriyet'in akıbeti ne olacak? Bu sürecin sonucunda bir tasfiyenin yaşanma ihtimali var mı?
Cumhurbaşkanı’nın kafasında bir planın olduğunu biliyoruz. Eğitimdeki dönüşüm buna en iyi örnek olur. Bundan daha fazlasını ister mi bunu bilemeyiz ama bu tasfiyeyi yapabilmek için elinde önemli bir yetki olacak. Ayrıca geçmişten de biliyoruz Erdoğan hiçbir muhalif odağa tahammül edemiyor. Hatta kendi partisinin içinde muhalif odaklara dahi katlanamıyor (en son Abdullah Gül örneğinde olduğu gibi). Toplumun ilerici nosyonlarıyla da uğraşmak istemiyor. Başkanlık sistemiyle birlikte kendi açısından tüm pürüzlerin ortadan kalkacağını düşünüyor.
ERDOĞAN'IN BAŞKANLIĞINI BUNLARLA BİRLİKTE DÜŞÜNÜN
1. Parlamento aparatçık haline gelir
Başkanlık sistemiyle birlikte elbette parlamento yok olmuyor. Ama adeta bir yan aparatçık haline geliyor. Yasa tasarıları yine parlamentoda tartışılıyor fakat yasa çıkartma veya onama yetkisi başkanda oluyor. Ayrıca Başkanlıkla birlikte, bakanlıkların yerine Başkana bağlı sekreterlikler geliyor; Dış ilişkiler, iç işleri vs. Kısacası adeta başkana bağlı bir parlamento şekillenmiş oluyor.
2. Güçler ayrımı ortadan kalkar
Tabii Türkiye’de güçler ayrımı ortadan kalktığı için insanların bu kadar endişelendiği açık. Bu durum yaşanmasaydı yani Türkiye’de güçler ayrımı güvencede olsaydı insanlar için başkanlık bu kadar sorun olmayacaktı. Dolayısıyla bu tabloda başkanlık sistemi gerçekten tehlikeli bir süreç açabilir.
3. Depolitizasyon süreci başlatılmış olur
Başkanlık sistemiyle beraber bir başka tehlike daha beliriyor; o da toplumun başkanlık sistemiyle birlikte depolitize olması. Farklı siyasi eğilimler siyaseten kurutulurken, ortaya merkez sağ ve merkez sol olarak iki yapı çıkıyor. Bu durumda da siyaset adeta bir meslek ve kâr alanı haline getiriliyor. Parlamento bir lobicilik faaliyeti yapılan yer haline gelirken, siyaset de bir kazanç alanı olarak görülüyor. Başkanların seçilmesi için finansörler bulunması, pahalı kampanyalar yapılması gerekecek. Dolayısıyla siyaset para ile anılan ve toplumun aktif katılımını kısıtlayan bir yapı olarak belirmeye başlayacak. Bu da toplumun siyasetten uzaklaşmasını ve sadece katılımcı olmasını getirecek. Siyasi çeşitlilik budanacak.