Erdoğan’ın “konut paketi” bize ne söylüyor?
Emekçi sınıfların mülk sahibi olabilmesi, uzunca bir süredir devam eden ve son zamanlarda yakıcı bir şekilde hissedilmeye başlanan ekonomik kriz dolayısıyla imkansız hale geldi.
Sinem Yıldız
Lisedeyken bir hayalimiz vardı; başka bir kentte, önce yeni arkadaşlar edindiğimiz yurtlarda kalacak, birbirimize yoldaşlık edecek, sonra aralarından yakın dostluklar kurduğumuz birkaçıyla yeni kiraladığımız “küçük ama sıcak” evlerden yuvalar yaratacaktık. Görece şanslı olup üniversiteye geçiş dönemleri AKP’nin ilk dönemlerine denk gelenlerimiz, aylık harçlığının nerdeyse yarısında tekabül eden pahalarda da olsa, bunu bir şekilde gerçek kıldı. Şimdi aileler, yıllık yurt ücretlerini ödemek için kredi çekiyor, öğrencilere verilen KYK bursları, eğitim kaynaklarını almaya bile yetmiyor.
Üniversiteyi bitirmeye yakın, her şeye rağmen, yeni bir hayalimiz yeşerdi; tek başımıza yaşayıp artık yetişkin olmak, bağımsız yaşamayı bütünüyle deneyimlemek istedik. Bunun yerini ise şimdi, yalnızca kiramızı ödeyebilmek için çalışıyor olmak aldı.
Yıllarca çalışıp en azından bir evim olsun, çocuklarıma görece daha güvenceli bir gelecek miras bırakayım, diye hayaller kuran emekçiler ise ya taşraya döndü ya kentin çeperine yerleşti ya da “ne zaman evden tahliye edileceğim” korkusuyla her gün burun buruna yaşıyor.
Her insani talebimizin, hayallerimizin, planlarımızın, hatta haklarımızın itina ile tarumar edildiği bu düzende şimdi, “eğer kiramı ödeyemezsem en kötü ihtimalle ailemin yanına dönerim”, “köyüme gider, kendi yağımda kavrulurum”, “kentin çeperine taşınır, saatlerimi yollarda harcayarak işime ulaşırım” diyen öğrencilerin, emekçilerin isyan çığlıkları kaldı elimizde. Ama şunu not düşmeden geçmek istemiyorum; konut hakkını talep etmek, kent hakkını talep etmek naçar zamanlarda yükselen bu isyan çığlıklarında vücut bulacak.
İşte bu çığlıkların arşa yükseldiği bugünlerde Erdoğan, başka mahalleden yükselen mırıltılara cevap verecek “konut paketlerini” açıkladı. Peki Erdoğan’ın açıkladığı “konut paketi” kimlerin mırıltılarına kulak kesiliyor acaba? Elinde satamadığı binlerce konut bulunan müteahhitlerin mi? “Nakde sıkışmış” Merkez Bankası’nın mı? Yoksa AKP ile ilişkileri kılavuz istemeyen büyük şirketlerin mi?
"İlk Evim Konut Finansman Paketi" adıyla açıklanan ilk “teklife” bir göz atalım. İlk defa konut sahibi olanlara yönelik olan bu pakette, konutların birinci el olması gerektiği söyleniyor. Yani, şayet kaldıysa böyle bir mevhum, orta sınıfların bile zor erişebileceği krediler ve aylık ödemeler yoluyla konut sahibi olmak “kolaylaştırılıyor”. 2 milyon liraya kadar birinci el konutlar için %0,99 oranında verilecek konut kredisiyle yurttaşların, en iyi ihtimalle 1 milyon liralık bir konut için 10 yıl boyunca ayda yaklaşık olarak 14 bin lira ödeyerek konut sahibi olması bekleniyor.
Emekçi sınıfların mülk sahibi olabilmesi, uzunca bir süredir devam eden ve son zamanlarda yakıcı bir şekilde hissedilmeye başlanan ekonomik kriz dolayısıyla imkansız hale geldi. İnşaat şirketlerinin büyük konut projelerinde daireler boş kaldı, küçük çaplı konut üreticilerinin ise arsa halindeyken sattığı projelerin inşa faaliyetleri, henüz malik olamayanların aylık taksitlerini ödeyememesiyle durma noktasına geldi. Birinci el konutların boş kalmasıyla şirket sahipleri ve müteahhitler de bu işten “zararlı” çıktı. İşte bu şahane paketin ilk teklifi, zarar eden inşaat şirketleri ve müteahhitler için altın tepside sunuldu.
Arz tarafı dışında paketten faydalanabilecek olanlar kimler peki? “İlk kez konut sahibi olanlar” ibaresiyle, bu maddenin üst sınıfın ihtiyaçlarına sunulduğu görülebilir. İnsanların konut ve kira fiyatlarındaki artıştan dolayı barınamadığı bu dönemde, en son ihtiyacımız olan; konut talebinin ve bununla doğrudan ilişkili olarak konut fiyatları ve kiraların artması. Erdoğan’ın paketi açıklamasının ardından sosyal medyada pek çok kişi, konut fiyatlarındaki ani artışı gösteren ilanların görsellerini paylaştı. Yani söz konusu madde, alt sınıfların konuta erişimini daha da zorlaştırırken, gayrimenkul üzerinden zenginleşen sınıfın ekmeğine yağ sürmüş oldu. Dolayısıyla emek piyasası üzerinden yaratılan eşitsizliklerin yanında artık elde tutulan varlıklardan biriken ekonomik gelirin de eşitsizliğin bir yanını ezilen sınıfların aleyhinde büktüğünü söyleyebiliriz.
Tüm bu anlatıdan herkesin mülk sahibi olmak zorunda olduğu bir toplumsal yapı tahayyül ettiğimizin anlaşılmasını istemem. Biz; 2 milyon lira olan bir ev için düşük kredili faiz yoluyla "yardım" talep etmiyoruz; barınma hakkı çerçevesinde herkesin erişebildiği, insani şartlarda yaşayabileceğimiz konutlar, bizim asıl talebimizdir. Sorunun çözümünü, yılarca çalışan emekçilerin dişinden tırnağından artırarak aldığı üç göz odada görmüyoruz.
Peki "Genişletilmiş Konut Finansman Paketi" neler söylüyor? Birinci ve ikinci el konutları da kapsayan bu maddede Erdoğan “Konut değerinin en az yarısı 1 Nisan'dan önce açılmış döviz tevdiat hesaplarının bozdurulması veya fiziki altınların MB'ye satılarak karşılanması şartıyla alınacak konutlar bu paketten yararlanabilecek.” diyor. Buradan Merkez Bankası’nın “nakde sıkıştığı”, hepimizden “elimizi cebimize atmamızı” istediğini anlıyoruz. Gayrimenkul üzerinden zengin olan kesimin daha da zenginleşmesiyle, artık konut sahibi olmanın hayal olmasıyla geleceğinden endişe eden orta, orta-alt sınıflara son seçenek olarak yastıklarının altındaki, bileklerindeki altınlarını; kötü günleri için dövize yatırdığı küçük çaplı birikimini bozdurması söyleniyor kısaca.
Dahası, krediler yoluyla borçlandırılanlar, aylık olarak bu bedelleri ödemenin getirdiği stresle emek sömürüsü döngüsünden kendini çıkaracak araçlara dahil olmayı, iş yerinde yaşadığı sorunlara ses çıkarmayı aklından bile geçirmeyecek “makul” yurttaşlar haline getiriliyor. Bu yolla da kapitalist üretimin devamlılığının önündeki kriz, törpülenmeye çalışılıyor.
Merkez Bankası’nın yalnızca üstte bahsi geçen kesimin parasına göz diktiğini söylemek yetersiz olacaktır. Halihazırda döviz zengini olan üst sınıfın da gayrimenkul yatırımlarına teşvik edilerek rezervlerini desteklemeyi amaçladığı yorumu çıkarılabilir. Üstelik bu yolu tercih edenler için de faiz oranı %0,89 olarak daha bile düşük tutulmuştur.
Son olarak inşaat sektörünün yaralarını sarmayı hedefleyen 3. maddeyle hangi uzak mahalleye sesleniliyor, ona bakalım. Erdoğan’ın doğrudan “Üçüncü paketimiz inşaat sektörüne yönelik. Mayıs itibarıyla asgari yüzde 50'si satılmamış inşaat projelerinin 20 milyar liralık bir kaynak ayırdık.” demesiyle cevap apaçık kendini belli ediyor. Yani bu paketin asıl alıcısı, barınamayan, bu kredileri ödeme imkanı bulunmayan emekçiler, öğrenciler, yani asıl konut sorunu yaşayanlar değil; ekonomik krizden çekip çıkarılmaya çalışılan inşaat sektörü.
Bu ve bir süredir bunun gibi piyasadaki faiz oranlarının çok altında sunulan kredileri yükü kimin omuzlarına çökecek dersiniz? Açılan faiz muslukları sonrası artan enflasyonla başa çıkmaya çalışan, 1 kilogram patlıcana 16 lira vermek zorunda kalan biz yurttaşların elbette. Yani AKP bir kez daha fakirden alınıp zengine aktaracak bir projeyle karşımızda.
Tüm bunlara rağmen susmuyor, çığlığımızı anlamlı bir ses haline getirmek için mücadele etmeye devam, diyoruz. Barınmak için verdiğimiz mücadelenin, sistematik bir değişimin aracı olarak görülmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Bu yazının amacı her ne kadar bir değerlendirme amacı taşısa da şunları söylemeden bitirmek; bir araya gelip mücadele ederek hayatı inşa eden biz sosyalistler için doğru olmayacaktır; “İnsanca barınma hakkı; ekmek gibi, su gibi temel bir haktır.” Kent ve barınma hakkı “aslolarak sokaklardan, mahallelerden ezilen insanların naçar zamanlarda yükselen yardım ve destek çığlıklarından doğmaktadır.”
Paketin sunduğu diğer maddelere de ulaşmak için: https://ilerihaber.org/icerik/yeni-konut-finansman-paketleri-aciklandi-140329/