Fırat Özsarıkaya yazdı | Salgın ve kentler

Fırat Özsarıkaya yazdı | Salgın ve kentler

Fırat Özsarıkaya

Geçtiğimiz 3 ayda uygarlığımız “iyi bir sınav” verdi mi? ‘Evde kal’dığımız bu sürece bir göz atmak doğru olabilir:

Uygarlığın bu sınavı YKS’ye benziyor, benzetiliyor yani. Sınava çalışırken ne denir? Stresi azaltmaya, dengelemeye çalış. Mesele yalnızca, öğrencinin “stresli mi stressiz mi” olacağından ibarettir. İnsani, kültürel ve sosyal gelişmesi veya sağlık ve gelecek kazanması değildir.

İşte bu dönemde, uygarlıktan adım adım çokça yaldızlar dökmekte. Sağlık ve bilim, kültürle birlikte hırpalandı. “Sınavı” pek iyi veremedik, nedeni ise mülakatta takılışımız. Dünyayı biraz daha bozmak için tadilat yapılıyor karşıda. “Evde/sahada çalışacak veya işsiz sessiz sakin, hatta yandaş ekip arkadaşları!” ilanlarıyla bakışıyoruz duvarlarda.

Diğer açıdan, “sınavda” epey ter döktük acı ve sorunlara karşın. Halklarda dayanışma ve sorunlar karşısındaki sesler; bilimcilerin ve bazı kamusal etkinliklerin değerleri, sanatın oradan buradan yükselen çağrısı iyi birer adım oldu…

Yeni Covid-19 vakalarını bizde de duymaya başlıyoruz yaza giriyorken. İşçilerin karşılanmayan temel gereksinimlerini; mesai saatini düşürme, işsizlik ödeneği ve ücretli izinlerle vurgulamıştık. Halk haklarını çalmak egemenlere daha cazip gelse bile. 15 gün tam karantina ve nitelikli sosyal düzenlemeyi yapmadığımız bu dönemde, sağlık ve ekonomi yükünün halka bineceği bellidir. Bunun iş kazası ve hassas mesleklerde meslek hastalığı sayılmasının da engellendiğini biliyoruz.

“Korona sonrası” için salgınla mücadelemiz sürerken, yerine en iyisi durumu “korona civarı” olarak yenileyelim. Çünkü çoğu devletler bu civarda bol otorite ve rant fırsatları görüp konakladılar. Halkın can havlini bereketli bir “yol geçen hanı” bellediler. Salgını doğurup büyütenin, bizzat kar etmeye odaklı endüstri yığılımı olduğunu anlıyoruz. Diğer yanda, emekçilerin yine “geri coğrafyalar” ve “çıkar bölgeleri” denerek yağmalanışını görüyoruz. Halkların ise bu baskıyı reddettiğini.

Görünür Düşman ve Halk Puanları

Önlemler sonrası yeniden açılma, yeniden saçılma (nam-ı diğer normalleşme) şeklinde cereyan ediyor. Geldiğimiz aşamada, aç-kapa tipi yarım tedbirler ve adli formata bürünmüş yasaklar, salgın uzmanlarınca etkisiz ve hatta zararlı olarak tariflendi. Bu önlemlerden salgını birkaç gün ötelemek gibi bir ‘fayda’ beklenebilir. Asıl etkileriyse, sürecin laçkalaşması, umudun gölgelenmesi ve mevcut sermaye ilişkileri elinde hapsedilişi oluyor.

Virüsü düşünürsek, aslında görünürdür... Her insanı ağzından virüs atabilecek birer ejderha gibi tariflemek konuyu çözer sanırım.

Görünmez kılınan asıl toplum sağlığının, yüzeysel semboller yerine hangi biçimde korunabileceğidir.

Bilimsel boyuta kısaca ve basit birkaç tabirle değinmeye çalışalım. Uzman olmasak da şöyle sıralayabiliriz: 1-‘Püskürtme’, 2-‘Ortamda mikrop yoğunluğu’, 3-‘Temas’. Ararsak, çareler de muhtelif ve olanaklı.

1-‘Püskürtme’; yüksek sesli konuşmayla, öksürmeyle ve hapşırmayla olur. Mesafe ve maskeyle engellenir.

2-’Ortamda mikrop yoğunluğu’; hem püskürtme hem de rutin nefes veya burun silinmiş mendil gibi buharlaşma kaynaklarının havada-eşyalarda virüs biriktirmesidir. Yani ortalama mikrop miktarı. Havalandırma ve dezenfeksiyon ile engellenir.

3-‘Temas’ (epidemiyoloji teriminden biraz farklı tanımlarsak); her tür dış fiziksel virüs aktarımıdır; yani vücuda nüfuz etmese de çevreden eşyalarına, eline vb. taşımak. Bu da dışarıda-evde fiziksel mesafeyi korumakla, ortak alanların temizlenmesiyle engellenebilir.

Kişiler açısından kamusal alanda en kontrol edilebilir olan ‘püskürtme’ oluyor. Faydası olabilecek bir yöntem öneriyoruz: İki boyuta göre puanlayabiliriz. Bir boyutu, ses şiddetidir; sessiz konuşma(6 puan); normal konuşma(12puan); bağırma ve öksürme(18puan); hapşırma(24puan). Diğer boyut kişi(ler) arasındaki mesafedir. 1 metre, 2metre ve 3(+)metre olsun.

Yöntemimiz şöyle: Bir sosyal ortamdayken ses şiddet puanınıza bakın; sonra bu puanı metre olarak mesafeye bölün. Örneğin 2 metreden bağıran birisi 18puan/2= 9 puanlık bir bulaştırma yapıyordur. Kriterimiz; birinin bulaştırma puanı 6’nın üzerindeyse tehlikeli, 12nin üzerindeyse çok tehlikeli. Buradan göreceğimiz gibi, eğer 1metreden de yakına gelirsek, konuşmadan nefes veriş bile tehlikeli oluyor. (Maske kullanımı da bu önlemleri esnetmeye değil, güvenceye almaya yaramakta.) Ne şaka ne yersiz endişe, işte herkese yaklaşık bir yöntem. Sermayedarların istifçi “hassas” tedbirlerinin durumunu da biraz tarifliyor!

Şimdi bu özetten toplumsal boyuta geçelim.

Peki, bu konuda sorumluluğu kişilere atıp kurtulabilir mi görevliler? Hayır, bizzat sürecin bulanıklığı ile beraber insanlar korunmasızlaştı. Dar işyerlerinden maske dağıtımına kadar ciddi eksikler bırakıldı. Bilgilendirme ve önem ise gölgelenmiş oldu.

Kısaca süreci hatırlarsak, Ocak ayında havalimanı çalışanlarının maske takmaları yasaktı. Şimdi ise maske takmak serbest, hatta zorunlu ama paralı ve bulunamıyor. Epey yol aldık!

“Temas” ve “ortamda mikrop yoğunluğu” ise tamamen sınıfsal dinamiklerdedir. Sonuca gelince, bulaş çevresel, direnç ise hem bünye hem yaşam koşullarıyla ilgili oluyor. Bmw’yle seyahat ve kapıya kuryeyle yemek söylemenin rahatlığı, otobüs ve kantinden başkadır! Asansör hariç dar alan görmeyen birisi ile dar ofisteki onlarca insan farklıdır. Bu nedenle, temas zincirini kırarak virüsü henüz kaynağındayken durdurmak doğru yaklaşımdır. Geciktikçe “zayıfların” sırtında birikip, ezici yükler oluşturacaktır.

DİSK’in raporuna göre, çalışanlarda virüs ortalamadan 3 kat fazla görülüyor! Berberler AVM’ler açılsın diye yem ve bahane olduklarını anlatmakta. AVM işçileri bina bekçiliğinde. Milyonlarca öğrenci “turizm için” sınav sıkıntısında... Sağlıkçılar neden böyle yüksek oranlarda hayatını kaybediyor? Malzeme ve sistem zafiyetinden; başka bir açıklama bulamıyoruz. Hamileyken, izindeyken hastalanıp hayatını kaybetmesi normal gösterilen Dilek hemşirenin, bilinçli tedbirlerinin ‘yetmemesi’ de bunun ürünü.

Covid-19’un sadece solunumun yanı sıra, kalp-damar ve karaciğer gibi alanlarda da etkilerini gözlediğimize göre, bulaşı olabildiğince azaltmak ana hedef olmalıdır. Bunu, bağışıklık geçiciliğini ve mutasyon olasılığını gözetirsek; kitle bağışıklığına dayalı bir çizgi izlemek yanlış olacaktır.

Toplumda yayılımın bölge ve çeperlerini bilip durdurabilmek için tam ve artan kapasite ile test yapılması bir şarttır. Yeni artışlar gördüğümüz bir salgını “kontrol edilmiş” saymak henüz olanaksız. “Elimizde 50 bin test aygıtı var ama gerek duymuyoruz” değil, 1 ayda 50 bine çıktıysak, şimdi 100bin testi her gün her öncelikli noktada yapmalıyız demek gerekiyor. Berisi gerici ve rantçı bir kafa olur, salgın çözümü değil.

Burada hem meydanların hem de sokakların önemli olduğunu; özellikle emekçi semtlerindeki can alıcı karakterini görmek gerekiyor. Kentin kent olmasını sağlayan, her sabah sessiz otobüslerle işe gidip gelen emekçi halkımız oluyor. Çöpleri toplamaktan, eğitime, sağlığa ve tamirat işlerine kadar. Ama kentten kendi ihtiyacını ve değerleri alamıyor. Ve emekçi halkın, kent merkezindeki kalabalık noktalarda, otobüs duraklarında yığılması kadar; kendi semtinde de dar kaldırımlara(varsa) sıkışması söz konusu. Ne sosyalleşecek, biraz hava alacak ne de dolaşacak çevre ortamlar bulabiliyor. Doğu bölgemizdeki insan ve kent haklarıysa sefalet durumuna ve baskı örneklerine konu yapılıyor.

Saldım Betona, Mevlam Kayıra

Park ve ağaçların günün şehir içi ekonomisinde yer tutamadıklarını birçok olayda görüyoruz. En son Bodrum’da bir plajda, şezlonglara yer açmak için ağaçlar kesildi. Bir başkasında, ısmarlama bir “yangınla” Antalya’da “30 villalık” alan kül oldu. Ağaçların ne önemi var sorusu sorulabiliyor. Burada temiz hava ve doğayı bir kenara koyduk diyelim, kentteki ağaçlar sosyal ortam anlamına geliyor.

Kent planlaması ile halk sağlığı bilimleri dünyada 150 yıl kadar önce bir arada gelişmiştir. İkisinin de temel amacı, köylerden kentlere dönüşen uygar toplulukları sağlıklı ve insani yaşam koşullarına kavuşturmaktır. İki alan ilk doğduklarında, henüz tıptaki ve sosyal bilimdeki atılımlar bile çok yeniyken, sağlam bir iradeyle enfeksiyon hastalıklarını savuşturmak için kolları sıvamışlardır. Sağlıklı kent yaşamı için çok önemli bir tutum ve altyapı oluşturmuşlardır. Bu süreç, yerleşimleri sanayinin zararlı etkilerinden arındırmaya yöneliktir. Ancak 1900’lerle süreç biraz ters dönmüştür. Adım adım, önce laboratuarlara sıkışan ve toplumu unutan “kişiselleşmiş” halk sağlığı uygulamaları; sonra planlama’yı ekonomiye basit bir koltuk değneği yapma çabası bu dalları çoğu ülkede köreltmiştir.

Bunların sonucunda uygulamalar, hem kentin temel sağlıklı yapısı hem de fakir halkın hakları konusunda bozulmuştur. Tam da insanca olanakların genişlediği bu yeni çağda, toplumsal çözümlerin eli kolu bağlanmıştır.

Öte yandan şimdiki salgın atmosferinde bambaşka bir yük daha doğuyor. Şimdi, bir yanda sanayi kirliliği ile kıstırılan halk, diğer yanda yine sanayinin (ve küresel gezen sektörlerin) doğadan aşırdıkları virüsle sıkışmış durumda.

O yüzden milyonların barındığı kentlerde, yayaların da ferah kaldırımlara, sıkışmadan yürüyebilmeye; güvenli ulaşım için bisikletlilerin yol ihtiyacı bulunuyor. Kişiler arasında 1 metrelik bir cetvel tutarsan, bugün yayaların yarısı otoyola düşecektir. Metropol merkezleri bunu santimlere indiriyor. Bunu geçtiğimiz on yıllar içinde ülkemizin plansız süreçlerinden ‘mirasla’ biliyoruz. Özeti, kentin inşaat kamyonlarıyla istilası, sokakların binek otomobillerle istilası!..

Covid-19’la beraber kentlerde ulaşım ve sokak kullanımı için düzenleme gerektiği uzmanlarca ifade edildi. Burada da somut uygulama gerekiyor. Eskiden metrolardaki sarı çizgiler, engelliler için yapılan rehber şeritler vd. bazı dersler vermiş olmalıdır.

Güncel bir araştırmaya göre*, yaya yolları sağlıklı gezintinin ve ulaşımın temel unsurudur. Çift-yönlü yürüyüş veya koşu yollarının sıkışmasının hastalık bulaşma ihtimalini 5 kat kadar artırabildiği gösterilmiştir. Cadde ve sokaklarda yaya yolunu genişletmek ile araç yollarını daraltma yöntemi bir ihtiyaç oluyor.

Bu, toplu taşımanın da ağırlık kazanmasını; daha nitelikli ve rahat kullanımını gerekli kılıyor. En son alınan toplu taşımada yoğun kapasiteli kullanıma dönüş kararı, büyük risklerin başında geliyor. Uygun araçlar ve araç içinde dezenfektan kullanımı yurttaşların sağlığı için kritik durumda.

***

Gün içinde rast geldiğimiz birisi, bir dert sahibi veya kaynağı olursa, yaygın toplumsal tepkileri düşünelim: Yüzüne bakmayan çağdaş “cıkcıkçı” tepki. Yine çağdaş olan “günlük hayhuyun ötesine” çağıran yumuşak sesli tepki. Ve çağcıl çözümcü, eylemli, ortaklaştırıcı tepki biçiminde üç kola ayırabiliriz. (Bunlara “her tür hayhuyun dışına” veya “mihrakların tepesine” çağıran tepkileri de ekleyebilirsiniz. Ama ilk üç tanesi şimdi yeterli.)

Türkiye’nin süreçlerinde, sofralara yerleşip de kalkmadan “hani bana hani bana” demiştir tepkilerin iki yolu. Bunun yerine elden geleni kararlıca yapma yolunu önümüze koyuyoruz. Ancak halkın toplumsal sorunlara müdahil olmasıyla sorunların çözülebileceğini görüyoruz.

Detaylı çözümler bu yazının kapsamını aşacak. Ancak bazı acil konulara ve yakın geleceğe işaret etmemiz gerekli… Şehirlerdeki kapitalist soygunculuk ve gericiliğe de geçit vermeme perspektifiyle.

Semtler için gönüllü sosyo-kültürel destek etkinliklerine güncel bir ihtiyaç bulunuyor. Sağlık konusunda denetim ve destek hizmetlerini de iyileştirebilir bu.

Orta ve uzun vadede, şehirlerin dengeli nüfus ve coğrafi özellikler kazanması bugünün planlama gündeminin içindedir. Emekçilerin yaşadığı yoksunluk koşullarının da göbeğinde yer almaktadır.

***

Bu yazıyı şu haberle bitirelim: Bir sunucudan “ABD’de, Kırşehir’de sokağa çıkma yasağı” anonsunu duyduk. Salgında alınmayan önlem siyahi protestoya alınmış. Tam “Vay namussuzlar!.. Ama Kırşehir ne alaka? Kardeş ülke namına, temsili yasak mı koydular?” derken haberin “kırk şehir” olduğunu fark ettik.

Olsa olurdu... Bazı ülkeler salgında ve otoriterlikte ırkçı bayrak taşıyanlar oldular; neden bizdekiler pay çıkarmasın?

Bizim yakın geçmişimizde de böyle ‘kardeşlikleri’ gölgede bırakan bir eylem vardı. Gezi direnişini ağaçlar, özgürlük ve yaşam mücadelesi diye özetleyebiliriz. Bir ‘tepkinin’ ötesine geçebilen; tarihimizin on milyonlarla özgürlüğü kucakladığı, paranın ve baskının geçer akçe olmadığı bir süreçti.

Gezi toplumsal bir talebin somutlanışıydı aynı zamanda; halk üstündeki tahakküme son, çevrenin yağmasına son! AKP düzeni karşısında da bu sözlerin haklılığı sürmekte.

Bir aydır ABD’de ayağa kalkan ve geçmişten beri haklar ve emek konusunda saldırı yaşayan halk da ciddi bir tavır ortaya koyuyor.

Bazı “hayhuy karşıtları”, bu insanları “daha önceki süregelen hayhuylarına” çekilip; şimdi yürüttüğü (yağma ve öfkeyi de içeren) eyleminden dönmeye çağırıyor. Üniformalı şiddetin protestosu, elbette öfkeyi taşır, ama sadece öfkeyi değil adaleti de. Eskiden kötüyken şimdi daha kötüleyen sağlık ve geçim koşulunda, insanca sağlık ve emek düzenleri olmadan, önceye “dönülemez”. Zaten dönemimiz, insanların yoksunlaştırılmasının, rantın hatırına sürmesinin ürünü.

Yüzyılları aşan sömürgecilik ve şimdi ABD’nin “demokrasi cenneti”, inci dişli siyahilere hesap verecektir. Halkların sesleri duyulacaktır. Nazım Hikmet’in dediği gibi, toprağa basıp doğrulacaktı emekçiler, metropolde doğayı buldukları her karışta.

Kaynak ve Öneriler:

1-Epidemiyoloji (Salgın bilimi) konusunda nitelikli ve bilimsel bilgi için şu üç kaynağı önerelim:

Bilim ve Gelecek – Koronavirüs Sözlüğü:

https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2020/04/12/koronavirus-sozlugu/?fbclid=IwAR1NB-psvboADBiJ5d1NixbAc_uIazKdoF6gBcBNkNldGXqZhzFRy2Vhgfg

WHO (Dünya Sağlık Örgütü): https://www.euro.who.int/en/health-topics/health-emergencies/coronavirus-covid-19

TTB : https://www.ttb.org.tr/kollar/COVID19/index.php

2- Nisan - http://disk.org.tr/2020/04/covid-19-disk-raporunun-ikincisi-yayinlandi/

Haziran - http://disk.org.tr/2020/06/istihdamda-covid19-depremi/

Disk’in raporları, salgının öncesi ve sürdüğü dönemde çalışma sorunlarını anlatıyor.

3- Confronting the Challenges in Reconnecting Urban Planning and Public Health

Bu makale, kent planlaması ve halk sağlığı bilimlerinin tarihlerini ve ortak çizgilerini ele alıyor. Buradan da günümüzdeki aşırı yoğun ve dağılmış kent yapısını düzenleme görevlerine değinmekte. (İngilizce) - https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1448291/

*4- One-way pedestrian traffic is a means of reducing personal encounters in epidemics

Yakın tarihli bu (kısmen teknik) makalede, kent içi yaya yollarının çift yön ve kalabalık olmasının salgındaki zararlı etkileri anlatılmakta. Sayılarla tahmin ve kıyaslamalar yapılıp çözüm önerisi getiriliyor. (İngilizce) - https://arxiv.org/abs/2004.00423v3

DAHA FAZLA