Gazeteci-yazar Mustafa Hoş’la Karaman’da bir kez daha ortaya saçılan cerahat üzerine: “ENSAR AKP’nin vatanıdır!”
Ensar Vakfı’na ait kaçak bir yurtta çocuklara defalarca tecavüz edilmesi olayı, iktidar-tarikat-vakıf ilişkilerini br kezdaha gündeme getirdi. Konuyla ilgili araştırmaları ve yazıları yayımlanan gazeteci-yazar Mustafa Hoş’la bir söyleşi gerçekleştirdik.
"DİNDAR NESİL PROJESİ UCUBE NESİLLER YARATIYOR"
Merhabalar, önce genel bir değerlendirmeyle başlayalım. Neo-Türkiye’de iktidar-tarikat-vakıflar ilişkisinin nasıl bir yeri var? Hem islamizasyon, hem sadaka toplumu hem de dokunulmaz ve denetimsiz alanların yaratılması bakımından...
AKP nesli yetiştirmeye çalışıyorlar. Bu yapı biraz karışık… Tamamen islami referanslı bir nesil mi? Tek başına dindar nesil yetiştirmek mi? Biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan’ın başından beri söylediği bu. Dindar nesil yetiştirmek önemli bir kavramdır. Dindar nesil yetiştirme merkezleri de TÜRGEV, ENSAR Vakfı ve diğer başka birçok vakıflar… Bu yeni bir şey değil. 11 yıl boyunca Gülen Cemaati’yle yapılmış bir çalışma ve birlikte oluşturulmuş bir yapı vardı: Eğitimin cemaate havale edilmesi ve bunun başka tarikat ve vakıflarla yedeklenmesi… Şimdi Gülen Cemaati’yle kavgadan sonra o boşluğu kendi cemaat ve vakıflarıyla doldurmaya çalıştılar. Bu vakıfların hepsinin şöyle bir özelliği var: Hepsi bir tarikata mensup. Hepsi bir tarikat disiplini ve anlayışı içerisinde orada bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Gülen Cemaati’yle kavgadan sonra o boşluğu Ensar Vakfı’yla doldurdular. Ensar Vakfı’nın farkı, tek bir tarikata ait bir yer olmaması. Çeşitli tarikatların, kişilerin içinde bulunduğu bir çıkar ve alternatif eğitim projesi. Bu karma yapının içerisinde bir ucube nesil ortaya çıkıyor. Bir ucubelik var.
Denetleme ve sorumluluk açısından şöyle bir sorun var. Örneğin bir tarikat olsa, bilirsin nerede duracağını, ne yapacağını… Bunun dışında kalınca denetim de zor. Sadece bir tarikat işi hayata geçmiyor, bir ucube nesil de yaratılıyor. Tam AKP’nin refleksleriyle özdeşleşmiş nesil demek, bir ucube nesil demek aslında… “Diğer tarikatlar daha iyi yapıyor” manasında bir şey söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın. Sadece şunu söylemeye çalışıyorum. Bir tarikat söz konusu olduğunda bilirsin nerede duracağını, ne yapacağını… Bunlar tamamen kontrolsüzler. Özellikle TÜRGEV ve ENSAR gibi yapılarda İslam adı altında AKP’nin kendi lümpen İslamcılığı da empoze ediliyor. Tam İslamcı değiller, tam liberal değiller… Tamamen bir çıkar ortaklığı.
"BÜYÜK AHLAKSIZLIK TOPLUMU DİPTEN DİNAMİTLİYOR"
Sadaka kültürünün şöyle de bir sorunu var. Paylaşım ve dayanışma kültürünü tamamen sadakaya tahvil ettiler. Paylaşım ve dayanışma bir toplumsal güçtür, bir toplumsal ahlaktır da aynı zamanda… Ama sadaka kültürü bunu da öldüren bir sistem. Sadaka bir kibirdir. Parayı verip ruhunu temizleme kibri… Yani terbiye etme… Sadakayla insanların ruhu terbiye edilmez. Yani “sadakayı ver, istediğin her şeyi yap!” Aynı zamanda belli bir ahlaksızlığı da empoze etmiş oluyorsun böylece. Doğal olarak bu sadece eğitimle ilgili bir sorun da değil. Sosyolojik olarak büyük bir cerahate dönüşmüş durumda.
Tayyip Erdoğan’ın dindar nesil yetiştirme projesinin aslında bir ucube nesle dönüşme emaresi çok fazla. Bir erozyon oluşuyor. Mesela, “hırsız” dediğin birisini, anında kendi refleksleriyle destekliyorlar. “Tecavüz” diyorsun… “Vay bu dine karşı, bize karşı yapılmış bir şey” diye bunun yanında yer alıyor. Sonuçta bu büyük bir ahlaksızlığa, sosyal bir ahlaksızlığa yol açıyor.
Toplumlarda, ortak tepkiler, ortak refleksler vardır. Bu da ortadan kalkıyor. Ölümde ayrışıyorsun, kötülükte ayrışıyorsun. Bu toplum olma özelliğini de dipten dinamitliyor. Çok büyük bir sosyolojik tehlikeyle karşı karşıyayız. Bu bakımdan ürkmemek mümkün değil. Tuhaf bir yapı… Her türlü pisliği dinle, bayrakla, Kuran’la örtme arayışı başladı. Ya da üçünü bir düşmana havale etme… Dış güçler, paralel, Ergenekon mesela… Her durumda kendileri temiz, diğerleri kirli oluyor. Halbuki temiz denen o yapı aslında büyük bir kirlilik, başlı başına…
"İSLAMOFOBİ TÜRKİYE’DE AVRUPA’DAN DAHA ÇOK YÜKSELİYOR"
Geleneksel bir tarikat yapısı var; bir süreklilik ve değerler sistemini temsil ediyor. Bunun politik alanda araçsallaştırılması, aynı zamanda o değerler sisteminin de ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Tek bir kişinin savunulması uğruna…
Tabii ki…
Devletin tarikatleri bu kadar desteklediği bir dönem hiç olmadı. Belirli bir lokal alanda oldukları için bir otokontrol vardı, hem toplumsal kontrol hem de devlet kontrolü olan bir sistem de vardı. Bu tamamen bozuldu. Tayyip Erdoğan’ın Ensar’la ilgili konuşmalarında çok acayip şeyler görürsünüz. Devletin yerini bunlara devrettiğini söyler. Doğal olarak, bunun sonucu, bu ucube dediğimiz neslin yarattığı şöyle de bir sorun var: İslamofobinin Türkiye’de Avrupa’dan daha fazla yükseldiğini düşünüyorum ben. Türkiye siyasal İslam’a gitti diye düşünülürken ben tam tersini düşünüyorum. İslamofobi yükseliyor. Gerçekten İslami değerlere ait yapıların buna karşı çıkması lazım. Her türlü kötülükle İslam’ı özdeşleştiriyorlar, kendilerini kurtarmak için, o İslami değerlere sahip çıkanlar bu tabloya karşı çıkmıyor. Bu da büyük bir sahtekarlık ve ikiyüzlülük…
Mesela “Müslüman bunu yapmaz” diye bir söz vardır. Hangi olay için diyebilirsin Türkiye’de bunu? Başka bir ülkede diyebilirsin bunu. Çünkü o inanç sistemi içerisinde, o kötülüğün içinde yer almayabilir. Türkiye’de diyemezsin…
Siyasi olanlar, ekonomik olanlar halledilir. Ama ahlaki çöküş? Büyük bir erozyon var. Bu sistemin içinde yetişmiş olanlarla bunu onaramazsınız.
Herhangi bir tarikatın kendi değerler sistemi içerisinde yaşanan kötülüğü sorgulayabilirsin. Ama bunu nasıl sorgulayacaksın? Dinle, kitapla, bayrakla örtülüyor. Onları değer görenler için de büyük bir erozyon…
Bir toplumun hayatta kalmak için, kendini korumak için bir değerler sistemine sahip olması gerekir. Yeni bir değerler siteminin inşa edildiği bir dayanışma ve paylaşım sisteminin oluşturulması gerekmiyor mu? Muhalefetin de buradan bir ders çıkarması gerekmiyor mu?
Sadaka denen kültürü ortadan kaldırmanın tek yolu dayanışmayı artırmaktır. Bunu da nasıl engelliyorlar, kendileri dışındaki herkesi bölebiliyorlar. Ne zaman bir araya gelinse onu bölmek için her şey yapılıyor. Buna düşmeden paylaşma ve dayanışmayı artırmak gerekiyor. Bu bile bu ülkenin geleceği açısından çok büyük bir şey yapmak demektir.
Şunu görmemiz gerekiyor. Türkiye’nin sistemi değişiyor. Bu iç veya dış savaşlarla olur. Büyük bir patlama, reaksiyondur. Şimdi bunlar olmadan sistemi değiştirmeye çalışan acayip bir yapı var. Bu yapının karşısında her şeyi normal gibi kabul ediyorsun. Sana sunulan her şeyi doğallıkla çözmeye çalışıyorsun. Olmaz… Ezberlerle olmuyor. Ezberler sürekli hataya düşürüyor ve bir tarafı hataya düşürüyor. Sürekli senin canınla ve kanınla besleniyor ve sen de ona sürekli kan ve can veriyorsun. Burada bir sorun var. Bakış açısında da sorun var. Ortak payda denen işe de daha fazla kafa yormak gerekiyor. 2023 denen proje var. 2023’te eğer bu dindar nesil hayata geçtiğinde hiçbir teması kalmayacak.
Tabii o zamana kadar toplum çözülmezse…
Evet… Bak Karaman’da bir şey oldu. Ortada bilgiler, belgeler, büyük yalanlar, üstünü örtme çabaları var. Bununla ilgili sen diyorsun ki “araştırılsın”. Diyorlar ki “araştırılmasın”. Peki bu nasıl örtülüyor? “Bu kurum tecavüzcü değildir”. Kim diyor ki bunu? Önce araştırılsın, sonra bakalım, öyle mi değil mi… Araştırmadan, direkt aklıyorsun. Her halükarda kendi hukuk sistemlerine bile güvenmiyorlar. Çok acayip bir şey. Hukuk tamamen kendi ellerinde, yahu bırak araştırılsın işte. Ama kendi hukuk sistemleri içinde bile aklanamayacak kadar büyük suçları ve günahları var. Doğal olarak her yerden patlıyor. Her suçlarına, pisliklerine, alçaklıklarına ortak yaratıyorlar. Ortak olmadığın zaman, bu ülke için bir şey yapmış oluyorsun… İnsan olarak, vicdan olarak da bir şey yapmış oluyorsun.
"IRAK’TA AMERİKAN ASKERLERİ İÇİN DUA ETMİŞ BİRİ GELMİŞ BİZE DİN, BAYRAK, MİLLET ANLATIYOR"
Siz yazılarınızda hafıza, toplumsal hafıza yitimini vurguluyorsunuz. Bu iktidar ve öncülleri açısından siyaset-tarikat-vakıf/dernek üçgenindeki kirli ilişkilerden kimi örnekler sıralanabilir mi?
Bu kadar kirlilik içinde eskileri unuttum ben. Irak savaşında Amerikan askerleri için dua etmiş birisi, gelip bize milliyetçilik taslıyor şimdi. Diyor ki, “dış güçler!” Yahu Irak’ta kimler öldürüldü? Felluce’ler yaşanmadı mı? Felluce diye büyük bir örnek var. Katliamdır Felluce. Bunun için dua etmiş birisi gelmiş sana vatan, din, iman üzerinden ahkam kesiyor. Böyle bir şey olur mu? Erdoğan Amerikan askerleri için dua etti.
Şimdi bana diyorsun ki, eski kötülükler… Unuttum! Ne zaman bu kadar kötülük vardı bu ülkede hakikaten unuttum.
"BÜYÜK BİR ŞEBEKE…"
Ensar Vakfı ya da söz konusu vakıf yurdu/evi ya da söz konusu öğretmen münferit örnek olarak görülebilir mi?
Bu meselede şimdi şöyle büyük bir alçaklık var. Pedofili masumlaştırılıyor. Pedofili büyük bir insanlık suçudur. Her insanım diyen buna karşı çıkmak zorunda…
Tıbbi tarafını bilemem ama insanlık suçu olduğunu biliyorum. Çocuk istismarı denen şeyin her türüne karşı çıkmak bir insanlık görevidir. Karaman özelinde temel sorun şu: Bilmiyoruz nerede ne olduğunu… Denetlenmeyen bir yapı bu. Bak o yurtlar kaçak! Kaçak diye yazdığımda karşılık veremediler. Devletin o kaçak yurtlardaki adamlarla ya da o yapılarla ilişkileri var. Değerler eğitim diye bir projesi var devletin. Bu proje içinde MEB ve valilikler vb. birlikte çalışıyorlar. Araştırıyorum o konuyu da… Birlikte çalışıyorlar ve bunu da açık açık söylüyorlar zaten. Yahu bunu nasıl yapıyorsunuz? Hiçbir denetim yok…
Daha acayip ve gözden kaçan bir şey var. Burada aynı zamanda büyük bir rant alanı var. Vergi muafiyeti var. Ensar vergi muafiyeti tanınmış bir vakıf. Aynı zamanda kamu yararına çalışır vakıf statüsüne alındı daha üç yıl önce. Böyle olunca devlet seninle iş yapmak durumunda kalıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı 1 milyon TL’lik bir kitabı niye alır Ensar Vakfı’ndan? Büyükşehir Belediyesi bilmem kaç milyon dolarlık kitabı niye alır senden?
Mesela bu değerler sistemi eğitim projesinin müfredatını niye bilmiyoruz biz? Bu yurtlarda ne öğretiyorlar 9-10 yaşlarındaki çocuklara? Mesela bu sapık öğretmen ne öğretiyordu o yurtlarda o çocuklara? Ne dersi veriyordu?
Ya da ne yetkinliği vardı?
Zaten o çocuklarla temas büyük bir pedagojik formasyon ister ama geçtim onu… Ne öğretiyordu o çocuklara? Bu kadar açıksanız, sabah şöyle başlıyor, akşam şöyle bitiyor diye açıklayın. Sınırsız bir kamu desteği ama sıfır kamu denetimi.
Ensar Vakfı’na yakın olmak demek hem siyasi hem de ekonomik bir imtiyaza sahip olmak demek. 10 lira veriyorsunuz 30 lira kazanıyorsunuz. Bu bir ticari ilişki değil mi aynı zamanda…
Yasal olmadığı için de şebeke denmeli buna…
Evet şebeke…
150 küsur şubesi var bu Ensar’ın. Bunların tamamının açılışında bir bakan ya da milletvekili bulunuyor. Niye? Nasıl bir resmiyet ki bu? Niye orada bulunmak zorundalar? Orada bulunmak demek aynı zamanda birtakım insanlara bir farkındalık göstermek. Ben buradayım! Bu ticarete de, siyasete de yansıyor, sosyal hayata da… Büyük bir şebekeye dönüşmüş durumda...
Diyorlar ki “biz eğitim veriyoruz ve iyi bir şey yapıyoruz, din eğitimi ve başka hayata dair şeyler anlatıyoruz”. Ne anlatıyorsunuz kardeşim? Bilelim o zaman… Bir günlük müfredatı çıkın söyleyin bakalım. Ya da bir günlük eğitimi görelim, canlı yayın yapalım da görelim bakalım.
Şu da daha acayip bir şey… O değerler eğitimi projesinde yer almak için öğretmen olmanız gerekmiyor biliyor musunuz… Oto sanayideki adamda, imam da ders verebiliyor. Dini bütün diye bir kavram var ya…
Yani o şebekenin onayladığı herhangi bir insan olabiliyor.
Evet. Herhangi birisi o projenin içinde yer alabiliyor. “Sen kimsin” diye soran yok. Bak sadece o evler için söylemiyorum. Okullar da aynı şekilde… MEB tarafından oluşturulmuş bir proje ya…
Karaman’da da var. Ben Ensar Vakfı’nın, Kaimder’in MEB ile ortak yapılmış projeleri var. İnternetten sildiler şimdi hepsini… Ama ben hepsini aldım arşivledim. Yayınladım da zaten.
Hafıza dediğimiz şey bu ülkenin namusu olmak zorunda… Unutup unutup gideceğiz. Bu çocuk istismarı denen şeyin önemini de anlatmakta zorlanacağız. Bunlar çocuğu koruduklarını söylüyorlar. Hayır, korumuyorsunuz. Ya öldürüyorsunuz, ya tecavüz ediyorsunuz bu çocuklara…
"TOKİ’NİN YERİNİ BU VAKIFLAR MI ALDI?"
Ya da ucube neslin, gelecekteki bir şebekenin üyesi haline getiriyorsunuz. Peki, son olarak, AKP'de canhıraş bir savunma refleksi gördük. Nedir bu kadar önemli kılan bu vakfı?
Yalnız din üzerinden giderseniz bu sorunun yanıtını bulamazsınız… Parayı takip edeceksiniz. Bu iktidarın temeli rant ve beton üzerine kurulmuştur. Mesela TOKİ’nin yerini ne aldı şimdi? TOKİ sadece bir betonlaşma projesi değil ki? Türkiye’de bu kaynağı belirsiz dediğimiz para nereden dolaşıma sokuluyordu? TOKİ üzerinden… Şimdi nereden sokuluyor? Vakıflar ve vakıf üniversiteleri bunun merkezi olabilir mi diye sorguluyorum. Çünkü denetimsiz yapılar aynı zamanda bir ticari alan da yaratıyor. Kaynağı belli değil. Bağışı belli değil… Vergi muafiyeti almışsınız. Her türlü hukuksal denetimin dışında kalmış yerlerde başka türlü işlerin yürütülmediğini anlatmak zordur. Saray’ı korudukları gibi bunu koruyorlar.
Ensar’la ilgili Tayyip Erdoğan’ın, Bilal Erdoğan’ın, Emine Erdoğan’ın konuşmalarının hepsine tekrar bakalım. Hepsini tek tek dinledim. Çok rahatlar. Mesela “90 yıllık enkaz” meselesini başka bir yerde söyleyebilir mi Emine Erdoğan? Bunun içeriğini, suç olmasını filan geçtim. Başka bir yerde bunu söyleyebilir mi? Bilal Erdoğan, Ensar Vakfı’yla eşi kadar çok görüştüğünü söylüyor. Bunlar bu rahatlığı nereden alıyor? Ensar çünkü onların vatanıdır. Vatanda olan her şeyi tehdit olarak görürler.
Çıkıp birisi demiyor ki “kardeşim kapayın çenenizi, bir araştırılsın sonra konuşalım”. Daha baştan söyledikleri: “Evet bu olayı kınıyoruz, en ağır cezayı alacağız ama Ensar bu işin dışındadır.” Zaten bunu diyerek sen o soruşturmayı yok etmiş oluyorsun. Dolayısıyla bu vakıfların eğitim meselesi dışında iktidarın temel kurgusu içinde önemli bir yeri var. Belki de şebekenin vanası oradadır.
Bana bunları söyletmeyecek tek şey, şeffaf olması, kamuya açık olmasıdır. Şeffaflık olmazsa bu yapılar üzerinde karanlık noktalar daha da artacak.