Geleceği istiyoruz, yaratacağız!
Kuruluş çağrısı yapıyorsak eğer, elbette elimizi taşın altına sokacak üçüncü bir yol için bir adım öne çıkacağız!
Arzum Yalçın
13 Şubat günü Türkiye İşçi Partisi’nin Müdahale Kongresi binlerce emekçi, genç ve kadının katılımıyla, coşku ve heyecan içinde gerçekleştirildi. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim ve Halk Buluşması'nda yerini alan inatçıların tek bir ağızdan haykırdığı gibi ‘Haydi Başlıyoruz’ diyelim. Dünya üzerindeki insanların pek çoğunun fikir belirttiği konuların başında gençlik ve gençliğin temel davranışları gelmektedir. Bazen kuşak tartışmalarıyla, bazen siyasi tercih veya tercihsizlikle bazen de ciddi politik hareketlilikle tartışılan gençliğin şu an Türkiye’de ortak bir derdi var. O dert ülkenin her geçen gün Saray Rejimi tarafından karanlığa sürüklenmesidir. Bugün geldiğimiz noktada gençler böyle bir ülkede doğmanın getirdiği öfke ve çaresizlikle sarmalanmış durumdadır ancak yalnızca öfkeden doğan iktidar karşıtlığı mücadele için yeterli değildir.
Bizler, düzen karşısında bir araya gelen gençlik mücadelesinin tüm ülkeyi kaplayan bir harekete dönüşmesinin yollarını, AKP’den kurtulmak ve gençlerin Türkiye’sini kurmak için bu devrimci iradenin nasıl özellikleri olması gerektiğini, karakteristik yanlarını, Türkiye’de ve 2022 yılında gençlik mücadelesinin gerekliliklerini kalın ve silinmez çizgiler ile belirleme iddiasında değiliz. Buna karşılık Türkiye İşçi Partili Öğrenciler olarak Türkiye’yi yeniden kuracak olan iradenin gerekliliklerinin ana hatlarını oluşturma ve tartışma ihtiyacını hissediyoruz. Enes Kara’nın intiharı bugün memleketteki milyonlarca gencin yaşadığı sıkışmışlıkları en net ifadesiyle gözler önüne sermektedir.
Saray Rejimi'nin gençleri geleceksizliğe, cemaat-tarikat yurtları yoluyla somutlaşan gericilikle, yoksullaştırmayla gittikçe derinleşen bir çukura sürüklemesi artık gençlik açısından sadece hissedilmekle kalmamakta, tahammül sınırlarını aşmaktadır. Türkiye’de ekonomik ve siyasi olarak açılan yeni sayfalar beraberinde toplumsal alanı ve mücadele pratiklerini de belirlemektedir. Gençlik bir bütün olarak bütün bu dönüşüm süreçlerinde ve kırılma anlarında yeniden şekillenmiş ve kimi zaman siyasi ve toplumsal mücadeleler açısından hatırı sayılır bir ağırlık da oluşturmuştur.
Bugünden bakıldığında geçmiş dönemde Türkiye siyasetine damga vuran gençlik hareketleri olduğunu ve yakın geçmişe baktığımızda ise bunun geriye düştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Bunun nedenini ise gençliğin ülke siyasetine duyduğu ilginin azalması ya da gençliğin cesaretsiz ve sinmiş olması olarak değerlendirmek ise tam olarak yaşanılan tabloyu açıklamıyor. Gençliğin, bir toplumsal dinamik olarak siyasi atmosferin içeriğinden yana politikleşiyor, bilinci ve tepkisi yine siyasi alanın özellikleriyle ilintili olarak şekillendiğini unutmamak gerekiyor.
Gençliğin yaşadığı akademik ve ekonomik krizlerin sürekli arttığı bir dönemden geçiyoruz. Pandeminin başında yaşanan online eğitimdeki sorunlar ve krizle birlikte güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda bırakılan öğrencilerin problemleri gün be gün artmaktadır. Boğaziçi Direnişi bu krizler içerisindeki ilk kitlesel patlama denebilecek boyutta gerçekleşti. Geçtiğimiz yılda öğrenci hareketi Boğaziçi Direnişi’nde “Kayyum rektör istemiyoruz!” sözünü hızlı bir şekilde tek adama karşı mücadele zemininde örgütleyip asıl sorumluları işaret etmiş, tek adam rejimi karşısında sistem karşıtı bir eğilim geliştirmiştir. Boğaziçi Direnişi’nin hemen sonrasında iki yılın ardından kampüslerin açılmasıyla birlikte derinden yaşanan barınma krizi, kendine özgü, yaratıcı eylem biçimleriyle ülke gündeminde yer almıştır. Fakat, bu mücadele yürürken bir taraftan da üniversite-memleket-siyaset denklemine bütünlüklü bir yanıt oluşturulamaması, üniversitenin yeniden tartışmaya açılamaması ve “Nasıl bir üniversite istiyoruz?” sorusunun tartıştırılamaması da sürecin eksik bırakılan noktaları olarak önümüzde durmaktadır.
Gençliğin geleceksizlik sorunu, beraberinde siyasal konumlanış açısından AKP karşıtı bir pozisyona oturmaktadır. Gençlik ve AKP İktidarı'nın kan uyuşmazlığı yeni oluşmuyor. AKP iktidara geldiği günden bu yana farklı düzlemlerde gelişiyor ve kendini gösteriyor. Fakat, son yıllarda gençliğe yönelik saldırıların artmasıyla, işsizlik ve geleceksizliğin yükselmesiyle birlikte gençliğin AKP karşıtı pozisyonu daha da güçlenmiş ve AKP ile kan uyuşmazlığı daha da artmış durumda. Gençliğin bu açıdan “Ne istiyorsunuz?” sorusuna yanıtı AKP’yi istemiyoruz olmuştur. Bu olumlu bir yanı barındırmakla birlikte, birçok düzen unsurunun bayrağını sallama noktasında ise çözülmesi gereken bir sorunu ifade etmektedir. Gençlik istediği şeyi, ne istemediği üzerinden daha fazla tanımlayamaz, artık istenilenin adı konmak zorundadır.
Önümüzdeki döneme baktığımızda ise memleketin girdiği siyasi atmosfer o eksik bırakılan noktaların doldurulmasını ve bu hamle yapılabilirse oluşabilecek olanakları şimdiden açığa çıkartmış durumdadır. Kastımız nedir? Gençliğin doğrudan memlekete dair tartışmalarda söz söylemesi, siyasete müdahil olması ve “Nasıl bir ülke kurulmalı?” sorusuna net bir yanıt vermesidir. Bununla da yetinmeyip, sorunları çözecek, insanlığın değerleriyle uyumlu, işsizlik ve geleceksizliğin olmadığı bir ülkenin kuruluş programını örgütlemesidir. Düşünelim, 68’i o dönem ortaya atılan tezlerden ve “Nasıl bir ülke?” sorusundan bağımsız ele alabilir miyiz? Harun Karadeniz’in ne istiyorsunuz sorusuna “Bağımsız ve sosyalist bir Türkiye kurmak istiyoruz.” cevabındaki netlik şu an ihtiyacımız olan. Memleketle bağını kurmayan bir gençlik hareketinin o veya bu şekilde sönümleneceğini ve birikerek ilerleyemeyeceğini biliyoruz. Harun’un netliğini bugün yeniden oluşturmak, gençliğin siyasete müdahalesini örgütlemek ve enerjisini ortaya çıkartmak gerekiyor. Bu ise, Sosyalist Türkiye yanıtını vermeye hazır olanların görevi olarak şekilleniyor.
Sosyalizm ideolojisine, örgütlü mücadeleye ve yeni bir ülkeyi kurma iradesine olan güven ve netlik ise bu sürecin ana halkalarını oluşturuyor. Bugün Saray Rejimi vitesi yükseltmiş, emekçilere, kadınlara, gençlere savaş açmışken en temel ihtiyaçlarımızdan biri bu düzeni yıkacak ve yenisini kurmak için görev alacak bir gençlik hareketinin oluşmasıdır. Bu anlamıyla bir kuruluş çağrısı yapıyorsak eğer, elbette elimizi taşın altına sokacak üçüncü bir yol için bir adım öne çıkacağız!