Gençliği sarmalayan gericilik üçgeni: Tarikat, cemaat ve imam hatipler
Ortaokuldan başlayıp lisede güçlenecek şekilde, öğrenciler baskıcı, ayrımcı, kinci ve dini bir eğitime tabi tutuluyor. Bu eğitimlerden başka seçenek bırakılmadığı gibi, farklı öğrenim kanalları da tıkanıyor. Üniversiteye geçildiğinde; barınmadan sosyal yaşantıya kadar hayatlarının her anında bu ideolojiye maruz bırakılıyor.
Arda Duvarcı
Köklü bir zihniyet inşası hedefi güden iktidarların en büyük saldırı noktası her zaman gençlik olmuştur. Çünkü gençlik, halk dinamiklerine yön verebilecek potansiyelleri içinde barındırır, değişmeye ve değiştirmeye yatkındır. Gençliğin zapt edildiği noktada kitleyi kontrol etmek kolaylaşacak, gelecek nesillere bırakılacak miras belirginleşecektir. Ağacı yaşken eğmek misaliyle yapılan bu hareketin net bir örneğini de Türkiye’de gözlemlemek mümkündür.
Saray Rejimi’nin, “dindar ve kindar bir nesil” hedefi adına her geçen gün farklı hamleler yaptığını görüyoruz. Bu şiara yönelik aksiyonları yıllar öncesinden tohumlanmış ve günümüzde filizlenmeye devam etmektedir. Elbette ki bu aksiyonların çoğunluklu kısmı gençlerin yaşamlarını istenen zihniyete adapte etmek üzerine şekilleniyor. Bunu yapmanın en kolay yolu da eğitim sistemine saldırmak olacaktır. Çünkü okullar; gelecekteki eğilimlerin şekillendiği ortamlar olduğu gibi, muhalif hareketlerin de güçlü bir ayağını oluşturmaktadır.
Saray, lise ve orta okullardaki nitelikli eğitim standartlarını; laboratuvarları, müzik ve resim atölyelerini, kütüphaneleri kendine göre dizayn ederek veya tümden kapatarak gençliğin bilim ve sanatla olan bağlantılarını gün geçtikçe kesmektedir. Öte yandan fen bilimleri veya güzel sanatlar yoğunluklu eğitim verilen liselerden çekilen bütçeler imam hatiplere aktarılmakta, öğrenciler din ağırlıklı eğitime zorlanmaktadır. Evrimin müfredattan kaldırılması, “seçmeli” din dersi adı altında zorunlu tek din eğitimi gibi gündemler de sık sık karşımıza çıkmaktadır.
Üniversitelere baktığımızda ise ilk olarak tarikat ve cemaatlerce kuşatılan öğrenci yurtları sorunuyla karşı karşıya geliyoruz. Konforlu ve yaşanılabilir bir barınma talebi olan gençler, aksine baskı ve tehlikeler içinde yaşayabileceği tarikat ve cemaat yurtlarında kalmaya itiliyor. Bu yurtlarda dini eğitimler almaya, ibadet etmeye zorlanıyor. Denetimsizlik vesilesiyle tacize, şiddete, baskıya uygun bir zemin olan yurtlar; sürekli bir şekilde bu tarz haberlerle gün yüzüne çıkıyor.
Yurtlardan sonra da akademik saldırılarla karşı karşıyayız. Kayyum rektörler ve yandaş kadrolarca özerkliği ellerinden alınmış üniversitelerde verilen eğitim her birimizin bilgisi dahilinde. Kadın ve erkek öğrencilerin kaldığı evlere “fuhuş evi” diyen bir iktidarın, özgür akademi ortamını istemeyeceği de aşikardır. Özgürlüğü kısıtlanan üniversitelerde, lise ve ortaokullardan gelen birikimin devamının sağlanması adına gerekli süreçler işlenmektedir. Öte yandan öğrencinin bilgi ile arasındaki bağlantı kesilmekte ve bilgiye ulaşımı zorlaştırılmakta, sadece öğretilenden ibaret bir dağarcık hedeflenmektedir.
Gençliğin içinde biriken bu öfkenin dışavurum yöntemlerinin tıkanması da AKP hükümetinin uzun yıllardır süregelen planının bir parçasıdır. Zaten kampüs içi yaşam gibi sosyalleşme ortamları tarumar edilmiş olan gençlerin politikleşme alanları giderek tıkanmakta; darbe kalıntısı YÖK kalan bütün alanlarda önümüze birer engel olarak çıkmaktadır. Böylece, iktidar tarafınca istenilen ideolojiye yönelmeye eğilim yaratılmaktadır.
Tüm bunları kısaca özetlemek gerekirse: Ortaokuldan başlayıp lisede güçlenecek şekilde, öğrenciler baskıcı, ayrımcı, kinci ve dini bir eğitime tabi tutuluyor. Bu eğitimlerden başka seçenek bırakılmadığı gibi, farklı öğrenim kanalları da tıkanıyor. Üniversiteye geçildiğinde; barınmadan sosyal yaşantıya kadar hayatlarının her anında bu ideolojiye maruz bırakılıyor. Baskıcı ve yandaş üniversite yönetimleri ve diğer baskı mekanizmalarınca da, muhalif kanatlar baskı altında bırakılarak öğrencinin politik gelişim süreci engelleniyor. Liseden gelen mirasın üniversitede devam etmesi, yaratılan suni sosyal ortamlarda da pekişmesi isteniyor. Böylece gelecek nesillere aktarılacak bir kültür inşa ediliyor.
Yoğunluklu olarak ilerici öğrencilerin bu gericiliğe karşı mücadelesi sürüyor. Fakat öte yandan sıra arkadaşlarımızın geleceğe dair umutlarının tükendiğini, bu umutsuzluğun vesilesi olarak da intihar haberlerinin arttığını gözlemlememek mümkün değildir. Tarikat, cemaat, imam hatip gibi din esaslı toplumun kalıntıları bu ülkenin en büyük karanlığı, arkadaşlarımızın katilidir. Çıkan haberleri sansürleyen, tepki gösterenlerin üzerine yürüyen, arkadaşlarımızın davalarını kapatanlar da bu suçun en büyük ortakçılarıdır. Buna verilebilecek en güncel örnek, Nur cemaatine bağlı bir yurtta yaşadığı sıkıntılar ve gelecek kaygısı sebebiyle intihar eden arkadaşımız Enes Kara adına açılan suç duyurusunun işleme alınmaması olacaktır. Türkiye İşçi Partisi’nin, soru önergesi yöntemiyle durumu meclise taşıdığını, bu vesileyle de olayın takipçisi olduğumuzu bildirmiş olalım.
Bizlere reva görülen bu gericiliği kabul etmediğimizi her gündemde eylemlerimizle gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. Bu düzeni kabul etmiyoruz. Tarikat, cemaat ve imam hatiplere ait okul ve yurtlara karşı mücadele edecek; öğrenciler bu kurumların karanlığına itilirken servetine servet katan Saray ile hesaplaşacak; eşit, parası ve bilimsel eğitimi mutlaka kazanacağız. Gericilik saltanatının türlü baskı mekanizmaları varsa, bizim de aydınlık yarınlarda inadımız var. Karanlık bir ülke hayali ile yaşayanların en büyük çekincesi, aydınlık bir Türkiye yolunda her geçen gün daha da büyüyen gençlik hareketimiz olacaktır.
Gençliğin safı her zaman gerçeklerden ve gelecekten yanadır. Bilimin ve sanatın, özgürlüğün, yani gençlerin ülkesini, gençlik kuracak; yarının Türkiye’sine giden yolu gençlik yürüyecektir!