Gençlik neden 1 Mayıs’a katılmalı?

Gençlik neden 1 Mayıs’a katılmalı?

Yazının başlığında sorulan soruya bir cevap bulmak adına, bütün pişkinliğiyle dünyayı gezmesi telkin edilen gençliğin durumu hakkında biraz kafa yoralım. Muhtemelen pek de yorulmadan aklınıza onlarca sebep gelmiştir.

Orhan Kiper

Kapitalizmin rüştünü ispatladığı 19. yüzyıldan bu yana epey zaman geçti. Haftada 6 gün, günde 12 saat, tatilsiz, güvencesiz ve 9 yaşından itibaren üretime bilfiil katılarak çalışan işçi sınıfı, uzun mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımları kimi zaman ileriye taşıdı kimi zaman ağır darbelerle yitirdi. Neticede bugün nispeten daha insancıl şartlarda yaşıyorsak, bunu yaratan elleri selamlamadan yazıya başlamak olmaz.

Girizgahın bir diğer amacı da 200 yıl öncesinden çok daha farklı ekonomik ve sosyal bir yaşantının içinde olduğumuza dikkat çekmekti. Bugün çıplak ayaklarımızla, hiçbir kurtuluş imkanı yokmuşçasına gözüken devasa fabrikaların arasında, açlıktan bir deri bir kemik, ortalama yaşam süresi 40 yıl olan bir hayatımız yok. Üstelik adım başı özel hastaneler, gençlik olarak kendimizi geliştirebileceğimiz özel kurslar, pahalı sinemalar, özel üniversiteler de mevcut. Bizzat tanığı olmasak, hiç de fena sayılmayacak bir çağda yaşadığımızı söyleyebilirdik sanki!

Yukarıda bahsettiğimiz kazanımları mümkün kılan pek çok etkenden bahsedebiliriz. Fakat bu etkenlerin hepsini içeren bir eylemselliğin özellikle altını çizmemiz gerekiyor: Ortak taleplerle gidilen, kitlesel ve keskin eylemler. Toplumsal mücadele tarihimizin bize öğrettiği en büyük gerçekliklerden biri, bir talebin ne kadar doğru olduğundan çok o talebin arkasında ne kadar güçlü ve inatçı bir şekilde sıralanabildiğimizin önemidir. Ve buna ispat olarak, bu kitleselliği ve inadı yitirdikçe kazanılması yüzyıllar süren haklarımızın teker teker elimizden alınmasını gösterebiliriz.

Bugün ücretsiz sağlık, nitelikli ve bilimsel eğitim, azami sosyal yaşam gibi kavramlara yeryüzünün zenginliği çok daha imkan verebilecek durumdadır. Nitekim bu zenginliği (kapitalizm büyük bir israf düzeni olsa da) bir şekilde üretmediğimizi söyleyemeyiz. Fakat özellikle ülkemizde zenginliğimiz arttıkça porsiyonlarımızın küçülmesinin arasında ciddi bir bağlılaşım var. Büyüyen bir ekonomi ve sanayiden bahsediliyor ama kimin için? Vergiden muafiyet müjdeleri veriliyor bir bir ama kime? Öğrenciler mutlaka dünyayı gezmeli boş bir vaktinde, peki hangi parayla?

Yazının başlığında sorulan soruya bir cevap bulmak adına, bütün pişkinliğiyle dünyayı gezmesi telkin edilen gençliğin durumu hakkında biraz kafa yoralım. Muhtemelen pek de yorulmadan aklınıza onlarca sebep gelmiştir. Bunların içinde bizleri sarmalayan özellikle iki soruna dikkat çekmemiz gerekiyor: İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve geleceksizlik. Birbiriyle çok bağlantılı bu iki sorun da son 20 yılda çıkan kavramlar değil. Lakin Saray Rejimi ile birlikte sadece cüzdanlarımızın içi değil; kuşağımızın geleceğe dair umutları ve ortak hareket edebilme yetisi, değiştirmeye muktedir doğası da büyük tahribata uğradı. Bu tahribatı tersine çevirebilmemiz için gençliğin, gerçekten kurucu unsuru olduğunu bildiği bir gelecek tasvirinin etrafında birleşmek ve mücadeleyi her yürekte daha da yükseltmek dışında bir şansı yoktur.

Gözünü açtığında AKP ile karşılaşan bir neslin, bugün değişime olan inancını tazelemek adına 1 Mayıs'ı çok değerli buluyoruz. Çünkü Saray Rejimi'nin bizden aldığı en büyük gücümüzü, yani kitleselliğin ve biraradalığın gücünü gençlik nazarında yeniden kazanmak için alanlara sığmayacak kortejlerimizle bulunduğumuz her yerde, sözümüzü söylememiz gerekmektedir. 1 Mayıs, 'AKP'yi istemiyoruz' şiarı bir adım daha ileri taşıyarak 'ne istiyoruz' sorusuna on binlerin tek ağızdan cevabını verdiği bir gün haline gelmelidir. Borçlu değil alacaklı konumunda olan gençlik, inadını ve umudunu kuşanıp 'Başka bir dünya mümkün' diyerek yeri göğü sarsacaktır.

DAHA FAZLA