Yazar: Kim Ives
Çeviren: Hicriye Alptekin
Haiti Cumhurbaşkanı Jovene Moisi'nin yakın zamandaki suikastinin ardından ülkenin Başbakanı, ABD ve Birleşmiş Milletlerden askeri yardım talep etti. Bu talepler Haiti'nin önümüzdeki seçimlerinin altyapısının korunması gerekçesiyle sunulsa da eleştirmenler Haiti'nin büyük çoğunluğunun bu askeri dış müdahaleye karşı çıkacağı konusunda uyarıyorlar, özellikle de söz konusu Amerika Birleşik Devletleri ise. Herhangi bir müdahalenin her şeyden önce Haiti'nin gecekondu kasabalarındaki büyüyen, açıkça devrimci hareketi hedef alacağına dair korkular oldukça fazla.
Haiti tarihi, ülkeyi yoksulluk ve otoriterlik içinde tutan dış müdahalelerle doludur. On dokuzuncu yüzyılın başında, Haitililer kendilerini Fransa'dan kurtardılar ve Haiti'de hem sömürgecilik hem de kölelik sona erdi. Haiti Devrimi, hala dünya tarihinde köleleştirilmiş insanlar tarafından yönetilen tek başarılı devrimdir, ancak Haitililer statükoya meydan okumanın bedelini çok ağır ödemiştir.
Fransa, Haiti'nin devrim sırasında serbest bırakılan köleleştirilmiş insanların da “maliyetini” içeren 21 milyar dolarlık tazminat ödemeyi kabul ettiği 1825 yılına kadar işgal etmekle tehdit etti. Benzer ayaklanmaların kendi kıyılarına yayılmasından korkan ABD ise, İç Savaş'a kadar Haiti devletini tanımayı reddetti.
1915'te Haiti, ABD sermayesine kapıları açmak adına işgal edilerek ABD'nin “neo-kolonilerin” katılmaya zorlandı. ABD'nin Haiti'yi işgali yirmi yıl sürdü ve ardında yolsuzluk ve otokrasi bıraktı. ABD askerleri, üç yıl önce ABD destekli bir darbeyle devrilen eski Cumhurbaşkanı Jean-Bertrand Aristide'in iktidara dönüşünü desteklemek için 1994'te Haiti'ye topyekûn geri döndü. 2004'te ABD kuvvetleri, bir kez daha darbeyle devrilen Aristide'i görevden almak için tekrar geldi.
Jacobin yazarı Arvind Dilawar, Haiti Liberté'nin İngilizce editörü Kim Ives ile Haitililerin askeri dış müdahale korkuları, bu korkulara neden olan çarpıcı tarihleri ve ABD müdahalesinin sıradan Haitililerin hayatlarını güvence altına almak yerine tepetaklak etme eğilimi hakkında konuştu. Konuşmaları kısa ve öz şekilde düzenlenmiştir.
Moise'nin öldürülmesinden sonra, Haiti'deki egemen sınıfın ABD askeri müdahalesini talep edebileceğini tahmin ettiniz. Bu nasıl oldu?
Tahminim, Başbakan sadece ABD'ye değil, BM'ye yabancı askeri müdahale için bir talep verdiği zaman birden gerçekleşti.
ABD, isteksiz olduklarını söyleyerek zoru oynuyor. Bence bunların çoğu algılardan kaynaklanıyor. Biden’ın ekibinin algılar konusunda Trump ekibinden daha fazla endişe duyduğunu biliyoruz, Afganistan'dan ve Haiti'ye doğru atlıyormuş gibi görünmek istemiyorlar. Bu nedenle, bunun gerçekleşmesi için uygun bir zaman aralığı bekliyor olabilirler.
Ya da belki de Moise'nin makineli tüfekle vahşice infazının sadece Haitililerin değil, Karayip bölgesi ve Latin Amerika'nın vicdanını şok etmek için yeterli olacağını düşündüler — zira bu halklar açıkça bir ABD müdahalesinden memnun olmayacak, ancak bir olay tarafından yeterince travmatize edilirlerse, belki de ikna edilebilirler. Ve bu işe yaramamış gibi görünüyor.
Tarihsel olarak konuşursak, bu neredeyse kaçınılmazdır. Görebildiğimiz kadarıyla, ABD emperyalizminin alet çantasında tek bir aracı var; bir çekiç ve diğer her şey ona bir çivi gibi görünüyor. Bu, neo-kolonilerindeki siyasi sorunları yalnızca askeri dış müdahale yoluyla nasıl çözüleceğini bildiği anlamına gelir.
Haiti'de bugün gördüğümüze çok benzeyen belirli bir dış müdahale örneği var mı?
1915'teki ilk ABD işgali, Fransız Büyükelçiliğine sığınan Haiti Cumhurbaşkanı Vilbrun Guillaume Sam’in paramparça edilmesiyle meşrulaştırıldı. Bir güruh tarafından parçalanmış bir Cumhurbaşkanının vahşi görüntüsü, Amerikan halkını ABD'nin Haiti'ye müdahale etmede ve “düzeni sağlama" sürecini yürütmede haklı olduğuna ikna etmek için basında kullandıkları şeydi.
1994'te, bir ölüm mangasının gelip onu öldürdüğü gece Port-au-Prince evinin kapısını açan bir kurtuluş ilahiyatçısı rahibi Peder Jean-Marie Vincent'ın makineli tüfekleriyle vurulması vakası da vardı. Bu vahşi cinayet, insanları Başkan Bill Clinton'ın Jean-Bertrand Aristide'i Haiti'ye geri getirmek için yirmi bin ABD askeri göndermeyi haklı çıkarmasına olanak verecek kadar şok etti.
Aristide çevresindeki hareket içinde, ABD birliklerinin onu restore etmesini isteyip istememe konusunda büyük bir tartışma yaşanmıştı. Hareketin çoğu anti-emperyalistti ve bunun kabul edilemez olduğunu söyledi. Ancak Vincent cinayeti, insanları ikna edecek kadar şok etti ve dehşete düşürdü. Bunun yanı sıra tüm bunların bir cumhurbaşkanını devirmek değil, sözde anti-emperyalist olan hükümeti yeniden başa getirmek için yapıldığı gerçeği vardı. Bütün bunlar sayesinde, Haiti'deki ikinci ABD müdahalesini Haiti nüfusuna ve dünyaya satmayı başardılar.
Bugünün en büyük farkı, Haiti toplumunun tamamen tek yürek olması; ve bence dünyanın bile Haiti'de ABD müdahalesine hayır demesi. Önceki üç müdahalenin hiçbirinde de işe yaramamıştı. Tam tersine ülkeyi zayıflaştırdı.
Haiti'deki önceki ABD müdahaleleri nasıl gerçekleşti?
İlk başta, ABD'nin Karayipler'deki bayrağının altına koyacak neo-koloni arayışının bir parçasıydı. Dominik Cumhuriyeti, Nikaragua ve Filipinler de o dönemde ABD müdahalelerinin kurbanlarıydı. Bunun sebebi büyük ölçüde neo-koloniler için süregelen emperyalistler arası mücadeleydi. Fransızlar ve Almanlar da o zamanlar Haiti'nin kokusunu alıyorlardı ama ABD temelde bayrağını adaya dikti. Anayasayı değiştirmeye devam ettiler, böylece ABD şirketleri ve bireyleri Haiti'de toprak sahibi olabildiler ve Haitili köylüleri yollar inşa etmek için çalışmaya koyacakları bir zorunlu çalışma sistemi ile köleliği yeniden kurdular.
1994'e hızlıca ileri saralım. Yine bu, esasen anti-emperyalist bir hareket olan Aristide'in Lavalas hareketini gerçekten bastırmak ve hizaya getirmek içindi. Aristide, 7 Şubat 1991'de iktidara gelişini Haiti'nin ikinci bağımsızlığı olarak ilan etti ve ABD bunun gerçekleşmemesinden emin olmak istedi. Böylelikle [1994’te -ed] Aristide'i geri getirdi, ama yalnızca kafeste bir mahkum olarak, ve ona takip edeceği bir senaryo verdi.
Senaryoyu takip etmediğinde, 1996'da kovulmasını ve kendisinin ve halkının isteğinin aksine sürgünde geçirdiği üç yılın yaralarını saramamasını sağladılar. Bu yüzden bir kez daha, ABD, bir işgal şeklinde, sert köşeli yumuşak gücün Clinton versiyonu aracılığıyla, Haiti'nin egemenliğini kurmak için olan başka bir çabasını bastırmayı başardı.
Son olarak, 2004'teki son ABD müdahalesinde, bir kez daha geri dönmeye çalışan Aristide'i yeniden ezdi. O zaman da bunu Dominik Cumhuriyeti üzerinden faaliyet gösteren kontrgerilla, diplomatik saldırı, ekonomik yaptırımlar ve diplomatik yaptırımlar da dahil olmak üzere tam teşekküllü emperyalist taktikleriyle yaptılar. Her şey, bir Amerika Birleşik Devletleri özel harekat ekibinin gelip Aristide'i evinden kaçırmasıyla sona erdi. Sözde onu kendi fonladıkları ve birlikte çalıştıkları holiganlardan kurtarmak için kaçırmışlardı, sonra da yedi yıl boyunca sürecek bir sürgüne gönderdiler.
Yani önceki üç askeri müdahale de Haiti'nin egemenliğini ayaklar altına almaktan başka bir işe yaramamıştı.
Sence ABD müdahalesi bugünlerde nasıl görünecek?
2004'te gördüğümüze çok benzer bir şey gibi görüneceğini düşünüyorum. Askerler gelirdi ve her şeyden önce saldırır, Haiti'nin gecekondu kasabalarındaki ayaklanmaları bastırmaya çalışırlardı. Haiti'deki ABD hegemonyasına ve kapitalizmine karşı en büyük mücadelenin geldiği yer burasıdır.
Bu gecekondu kasabalarındaki Haiti halkı, yaşadıkları sefaletten bıktıklarını, yiyecek, hizmet ve yaşama gücü talep ettiklerini söylüyor. Bunu yapmak için, bu şeyleri marketlerden, araba galerilerinden ve burjuvazinin sahip olduğu bankalardan çekip alacaklarını söylüyorlar. Bu gecekondu kasabaları, Haiti burjuvazisi ve dolayısıyla ABD'nin Haiti'deki çıkarları için varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor.
Bu yüzden, başlangıçta bir dış müdahalenin asıl misyonunun Haiti'nin gecekondu kasabalarına çok şiddetli ve çok sert bir saldırı olacağını düşünüyorum — 2004 darbesinde olduğu gibi, işgalin BM yönetimi altında gerçekleşmesi ve bir yıl sürmesine rağmen.
Müdahalenin BM önderliğinde mi yoksa nominal olarak Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) altında mı olacağını düşünüyorsunuz?
BM zor olur, çünkü Çin'in Güvenlik Konseyi'nden geçmesine izin verip vermeyeceğini bilmiyorum.
OAS'a gelince, bu ABD için ideal olurdu, ancak OAS'ın otuz beş ülkesinin üçte ikisini gerektiren Amerika İmtiyazları'na başvurmak için yeterli oy almayabilir. Yirmi üç ülke bulabilecekler mi bilmiyorum.
Bu nedenle, biraz 1983'te Grenada'da olduğu gibi yapmak zorunda kalabilirler: Kolombiya, muhtemelen Brezilya, belki Ekvador gibi uyumlu ülkelerle istekli bir koalisyon düzenleyerek.
Haiti halkının müdahale ile ilgili korkuları nelerdir?
Haiti'de, son birkaç gündür, genellikle burjuva ve küçük burjuva grupları anlamına gelen sivil toplum gruplarının siyasi partilerle birlikte oturduğu ve yeni bir hükümeti adlandırmak için saygınlık ve güvenilirliğe sahip olacak bir Konsey oluşturmaya çalıştığı bir tür sivil toplum hükümeti düzenleme çabası olmuştur.
Bu, diktatör Prosper Avril'in düşüşünden sonra 1990'da oldu. Bir araya geldiler, Danıştay diye bir kurum kurdular ve Ertha Pascal-Trouillot adında geçici bir başkan atadılar. Bu hükümet, Aristide'in seçilmesiyle sonuçlanan 1990 seçimlerini düzenledi— bu, ABD'nin bu tür bir seçenekten korkmasa bile en azından ihtiyatlı davranmasının nedenlerinden biri. Ayrıca, bu seçenekte gecekondu kasabalarından “çeteler” olarak adlandırdıkları örgüt temsilcileri için masalarında bir koltuk olduğunu sanmıyorum ve bu nedenle herhangi bir sorunu çözeceğini düşünmüyorum.
Haiti'nin gecekondu kasabalarında yaşayan yoksul insanların büyük çoğunluğu, Haiti'nin burjuvazisi ve küçük burjuvazisinin son üç hatta kırk yılda sunmaya çalıştıkları yarım yamalak çözümlerden bıkmış ve usanmıştır. Gerçekten de köklü bir değişim istiyorlar. Haiti'deki durum bu ve bence ABD'nin Haiti halkından ciddi bir direniş görmeden bunun üstünden geçmesi çok zor olacak.
Ayrıca, bir asır önce ilk askeri işgalde, ABD denizcileriyle savaşanın köylü sınıfı olduğu da belirtilmelidir; şehirlerdeki sivil toplum ya da siyasi zümre değil, onlar işgalin yardımcısı hatta doğrudan işbirlikçisi olmuştu.
Kaynak: Jacobin