Hak arama ve demokrasi
İşçilerin talepleri sadece onları ilgilendirmemekte. Ülkenin her yerinde her gün yaşanan haksızlıklara karşı bir itirazı da barındırmakta.
Mehmet Torun
Bu topraklarda hak aramanın bedeli hep ağır olmuş. En masum, en insani talepler bile görmezden gelinmiş, talep edenler ciddi engellerle karşılaşmış, ciddi bedeller ödemiş.
Bugünlerde maden işçilerinin benzer talepleri var. Soma’da Fernas Madencilik’te çalışan işçiler, haklarını aramak için yollara düştüler. Yollar derken 600 kilometrelik yol. Soma’dan Ankara’ya yalınayak yürüdüler. 45 gündür yollardalar. Şu an Ankara’da bir parkta gece gündüz ağaçların altında mücadelelerini yürütüyorlar.
Ne istiyorlar peki?
- Ocaklarında işçi sağlığı-iş güvenliği önlemleri alınsın,
- Ücretleri havzadaki maden işletmelerinde çalışan işçilerin aldığı ücretlere eşitlensin,
- Sendikalarına üye oldukları için işten atılan 5 işçi işe geri alınsın,
- Banka promosyonları işverene değil, kendilerine ödensin.
Bugüne kadar yaptıkları görüşmelerde bu talepleri karşılanmadığı için Ankara’ya gelmek zorunda kaldılar. Çünkü patron AKP Batman Milletvekili. Son çare onunla görüşmek istediler ancak henüz görüşemediler. Söz konusu taleplerine çözüm bulamadılar.
Soma’da 2014 yılında yaşanan maden faciasında 301 işçi yaşamını yitirmişti. Şu anda direnen işçilerin bazıları o faciayı birebir yaşamış. Şimdi çalıştıkları ocakta da ciddi risk görüyorlar ve ölmek istemiyorlar. Önlem alınsın istiyorlar. Bu konuda işverenle ve ilgili bakanlıkla görüşmeler yapılmış ancak sonuç alınamayınca yasal hakları olan - çalışmaktan kaçınma hakkını - kullanmışlar.
İşyerinde ortaya çıkan tehlike sadece bir çalışanı değil de birden fazla çalışanı tehlike altına sokacağı durumda çalışanlar, toplu bir şekilde çalışmaktan kaçınma hakkına sahiptir ve işveren gerekli tedbirleri alıncaya kadar bu hakkını kullanabilir. İşçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınmayan, mesleki risklerin her an ortaya çıkabileceği bir işyeri ortamında çalışanların çalışmaya zorunlu tutulamayacağı ve bu hakkın çalışanlar tarafından “çalışmaktan kaçınma hakkı” olarak kullanılabileceği açık bir gerçeklik.
Madencilik sektörü, özellikle yeraltı kömür ocakları risklerin yüksek olduğu “çok tehlikeli” olarak belirlenen işyerleri. Bu anlamda önlemlerde en üst düzeyde olmalı. En basit ihmalin onlarca cana mal olduğu yaşanan olaylarla bilinmekte. Buna rağmen, en insani taleplerin dahi dikkate alınmaması anlaşılır bir durum değil.
Soma havzasında büyük bir kömür rezervi mevcut. Havza, özelleştirme politikaları gereği parçalara bölünerek şirketlere verildi. Şirketler, daha fazla kâr edebilme mantığıyla üretim yapmakta. Ancak, havzadaki kömür damarlarının kendine özgü özellikleri var. Derinlere indikçe metan gazı artmakta. Ciddi anlamda su problemleri yaşanabilir. Yükün artmasına bağlı olarak göçükler artabilir. Havzadaki kömür damarları kendiliğinden yanmaya müsait ki 2014 faciasının ana nedeni bu.
Böyle bir tablo karşısında maden işçilerinin ve sendikanın “İşçi sağlığı-iş güvenliği önlemleri alınsın. Ölmek istemiyoruz” talepleri neden dikkate alınmaz? Neden gerekli önlemler alınmaz?
Çünkü; kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistem. Sermaye; işçiyi, üretim alanında kullandığı bir makine gibi, hammadde gibi üretim girdisi olarak ele alır. Bundan dolayı, işçi sağlığı ve iş güvenliği için alınacak önlemleri bir maliyet unsuru olarak görür. Maliyeti düşürmek için bu alandaki önlemleri minimize etmeye çalışır.
Ülkemizde esnek üretim ilişkileri, güvencesizlik, ucuz işgücü üzerinden sermaye birikim modeli uygulanmakta, bunun sonucu olarak iş cinayetleri oldukça yüksek oranda gerçekleşmekte. Yılda ortalama 2 bin civarında çalışan işyerlerinde yaşamlarını kaybetmekte, binlerce işçi sakat kalmakta. Madencilik sektöründe son yıllarda toplu ölümler yaşanmakta. Kader, fıtrat denilerek örtbas edilmeye çalışılan bu olayların ana nedeni aşırı kâr hırsı ve cezasızlık kavramının geçerli olması.
Yaşanan faciaların birinci dereceden faili rant hırsı için işçilere kölece bir yaşamı reva gören kapitalizm, neo-liberal sistem. Bu neo-liberal sistemin ekonomik ve politik organizasyonun icracısı ise AKP-Saray iktidarı.
İşçilerin talepleri sadece onları ilgilendirmemekte. Ülkenin her yerinde her gün yaşanan haksızlıklara karşı bir itirazı da barındırmakta. Bu nedenle demokrasi mücadelesinin bir parçası. Tek adam rejimine, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı bir çığlık.
Brecht’in ünlü bir sözüyle bitirelim: Mücadele edenler her zaman kazanamayabilir, ancak kazananlar hep mücadele edenler olmuştur. Umarım, mücadele edenler kazanır.