Haklarımızı almak için hangi taktikler devrede? Kıdem tazminatı hakkının 'fon'laştırılması
En alttakilerin kölelikten korunması için asgari ücret ne kadar kritikse, Türkiye gibi bir kapitalist ülkede en altın üzerindeki emekçilerin "şükür" duygusu için kıdem tazminatı mekanizması o kadar önemli.
10 yıl aynı işyerinde çalışan bir işçinin atılması veya emekli olması durumunda 20-40 bin TL civarı bir kıdem tazminatı alması mümkün. Tabii işyeri iflas etmezse.
Emekçilerin tarihsel kazanımlarına dayalı ve kapitalist devlet aygıtının patronların egemenlik aygıtı olmadığı iddiasının önemli dayanaklarından olan asgari ücret, kıdem tazminatı ve izin haklar, çalışma yasalarıyla düzenleniyor.
Bu haklar, dünyada sosyalist ülkelerin güçlü olduğu 1950 ve 60'larda kapitalizmin kendini tehdit altında hissetmesi nedeniyle çok daha ileriydi. Pek çoğumuzun aile büyükleri, evlerini kıdem tazminatlarıyla almışlardı. Sonraki kuşaklar anca sıfır araba almaya başladılar ve şimdiyse anca borçlarını kapatıyor veya arabalarını beş on yaş yenileyebiliyorlar!
BES OPERASYONU İŞTAH KABARTTI
Mali sermayenin toplumun tüm boşluklarına nüfuz etme yarışında önce emeklilik özelleştirildi. Emekliler, zaten geçim sınırının çok altında olan ücretlerinin yarısına, o da ileri yaşlarda, razı edildiler.
Daha iyisini isteyen özel emeklilik sigortası yaptırsın, ne koyarsan dörtte birini de devlet koyacak dediler. Biriken devasa fonlar (şu an 34 milyar TL'ye dayanmış durumda) çoğunlukla özel sektör emeklilik şirketleri tarafından devlet borçlanma araçlarına yatırılıyor.
Sistemden kesintisiz çıkmak için en az on yıl ödemek ve 65 yaşını geçmek şart! O zaman kıdem tazminatınıza ek bir toplu paraya, kendi birikimlerinizin devlet katkılı ve faizli toplamına ulaşabiliyorsunuz. Bu arada toplanan fonlar çoktan beri yabancı şirketlerin ağırlıkta olduğu bir mali sektörü geçindiriyor…
ALGI OPERASYONUNUN PARÇALARI
Kıdem tazminatı sistemini halka yutturma manevralarının iki kritik ayağı bulunuyor: Birincisi çalıştığınız şirketin batması sonucu patronun size yükümlülüğünün buharlaşması riski ortadan kalkacak. Alacağınız kamu güvencesinde olacak. İkincisi de mevcut sistemde biriken kıdem tazminatları korunacak; kazık, çalışma hayatına yeni atılan veya çalıştığı işe yeni başlamış emekçilere atılacak. Böylelikle çalışanların çoğunluğunu oluşturan "kıdemliler"in itiraz etmemesi hedefleniyor.
Her şeyden önce mevcut sistemin sorunsuz olduğu iddia edilemez. Ama AKP'nin her konuda olduğu gibi burada da politikası belli: Sorunlu ve kârsız bir sektörü, sorunları bahane ederek sorunlu ve kârlı bir sektör haline getirmek! Batan patronun işçisine borçlu kalmasının önlemini almak çok zor değilken, kimi patronlar batıyor işçileri de kıdem tazminatından mahrum kalıyor diye sistemi çalışmaz ilan etmek tam bir şark kurnazlığı.
Burada parantez açıp bir iki şark kurnazlığının da liberallerden geldiğini belirtmekte yarar görüyorum: Emek piyasası esnekleşecekmiş. Böylece hem işsizlik azalacak hem istihdamın net ücret dışındaki maliyeti azalacak, yatırımlar coşacakmış… ABD’deki gibi herkes saat ücretini alır, iş bitince gider başka iş bulur. Peki, başka neler ABD’deki gibi olacakmış? Tüm çalışma hayatının tam kayıt altına alınması? Vergi-sigorta kaçakçılarına ağır hapis cezası? Sigorta ve işçi alacaklarının önceliği? Örgütlenme özgürlüğü?
Bir başka liberalizm pırıltısı: Patron kıdem ayırmayı düşünmekten iyi yatırım yapamıyormuş. Mevcut sistem, ekonomik koşullar gereği işçi azaltmayı caydırdığından mali bünyeler büsbütün zayıflıyor, batışlar artıyormuş… Acaba bu tür ifadeler yazanların ülkemizin milli gelirinde ücretlerin payından haberleri hiç mi yok? Yoksa dalga mı geçiyorlar? İşçisinin aldığı ücreti kadar izin hakkı, kıdem karşılığı, primi gibi zorunlu maliyetlerini karşılamak zorunda olduğu gerçeğini inkâr etmeye kim alıştırdı patronlarımızı?
Türkiye sendikal hareketi, onlarca yıldır kıdem fonlarının patrondan her yıl peşin alınarak kamu tarafından bloke edilmesi ve sokakta kalan işçiye güvence fonu olarak patronun insafından kurtarılması talebini maalesef yükseltemedi.
Zayıf işçi hareketi düzenin dayattığı yeni çalışan-eski çalışan ayrımını da bertaraf edebilecek bir duruşu sergileyemedi. Onbeş yıl kadar önce emeklilik yaşının yükseltilmesi operasyonları sırasında patronların golleri farkı açtı. Bu operasyon da devreye girince, aynı “böl ve algı operasyonu yap” taktiği üzerinden kıdem tazminatı ve emeklilik hakkı tümüyle gasp edilecek. Emekçilerin yaşlılıkta hayatta kalabilmeleri için gereken fonları çoğu yabancı mali tekellerin insafına terk edilecek.
BÜYÜK RİSK: KRİZ DAHA BETER VURACAK
Kriz gelince işsizlik, enflasyon artar, alım gücü düşer. Emekli maaşlarıysa, en azından krizi takip eden toparlanma döneminde, siyasi gayelerle asgari ücretin belli bir oranına iyileştirilmek durumunda kalır. Sorun maaşın azalması değil, maaşın alım gücünün düşmesi olur. AKP liberalizmi, bu mantığı bile sefalet sınırındaki emeklilerimize fazla gördü. Kurulmak istenen yeni sistemde, krizde başa gelebilecek şeylere bir de emekli maaşının veya kıdem tazminatının buharlaşması ekleniyor…
Diyelim birikiminiz kıdem ve emeklilik fonunda. Bu fonlar ağırlıklı olarak 8-10 yıl vadeli devlet tahviline yatırım yapıyor. Ülkenin hükümranının canı güçlü bir komşumuzla savaşmak istedi. Hem çocuklarımız, geçlerimiz tehlikede, hem de emeğinizin karşılığı kazandığınız haklarınızı yatırdıkları devlet tahvilleri, savaş durumunda faizin sıçramasıyla yarıya düşüyor. Öyle ya, on yıl vadeli bir devlet tahvilinin değeri, şimdiki faizin örneğin ikiye katlamasıyla yaklaşık yarıya düşecektir. Savaş kızışır faiz bir daha katlarsa, dörtte birine düşecektir.
Maazallah olmaz ya, diyelim bir diktatör başa geçti, hukuku askıya alıp ülkenin yarısına savaş ilan etti. Birikimleriniz, yaşlılık paranız veya bağlanan aylık reel olarak beşte birine düşebilecektir...
O zamana kadar sistem sizden paranızı alıp devlet tahviline yatırmaktan başka bir iş yapmayacak, bunu yapmak için kullandığı özel sigorta şirketlerine büyük kârlar yazdıracaktır. BES ve kıdem fonları, AKP çalışan halkımızı bir kez daha kandırabilirse, işçinin değil, patronun hizmetinde olacaklar.