‘Hayvanların toplanması ölümlerini doğuruyor’

‘Hayvanların toplanması ölümlerini doğuruyor’

Sokakta yaşayan köpeklerin hukuksuzca toplatılmasına tepki veren hayvan severleri yurttaşlara ve belediyelere seslendi.

Mert Can Bükülmez

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sokakta yaşayan hayvanları hedef göstermesinin ardından başlanan kıyımla ilgili hayvan hakları savunucularından tepkiler geldi. Sokaktan toplanan hayvanların ölüme terk edildiğine vurgu yapan hak savunucuları, belediyelerin kısırlaştırılıp hayvanları özgürce bırakmaları gerektiğini belirtti.

Antep’te 4 yaşındaki bir kız çocuğuna yönelik gerçekleşen pitbull saldırısının ardından Erdoğan “Sahipsiz hayvanların yeri barınaktır” açıklaması yapmıştı. Erdoğan’ın sokakta yaşayan hayvanları hedef göstermesinin ardından Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin imzası ile yayımlanan “Tehlike Arz Eden Hayvanlar” genelgesinin ardından sokakta yaşayan köpekler AKP’li belediyeler tarafından toplatılmaya başlandı.

Konuyla alakalı tartışmalar sürerken Hayvanların Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) üyesi Av. Hacer Gizem Karataş, öncelikle ‘sahipsiz hayvan’ tanımlamasının doğru olmadığını vurgu yaparak, bu hayvanlara ‘sokakta yaşayan hayvanlar’ olarak bahsetmeyi uygun gördüklerini söyledi. Karataş, “Herkesin de sokak hayvanı yerine bu tanımlamayı kullanması gerektiğini düşünüyoruz. ‘Sahipli’ ve ‘sahipsiz’ hayvan ayrımı ise ne yazık ki hala mevcut hukuk düzeninde hayvanlar bu iki kategoriye ayrıldığı için kullanmak durumunda kaldığımız tanımlamalar oluyor. Bu ayrım aslında sadece bir hayvanın kimliğine veya aşı pasaportuna sahip olmak, yani resmi evraklar üzerinden yapılan ve kesinlikle doğru bulmadığımız; hayvanı eşyaya indirgeyen bir ayrımdır” sözlerine yer verdi.

KARATAŞ: TOPLANAN KÖPEKLERİN SONU ÖLÜM OLUYOR

Türkiye’deki hayvan barınaklarına da dikkat çeken Karataş, şunları söyledi:

“Barınaklara birer tedavi merkezi olarak ihtiyaç var. Bu tedavi ise hayvanların aşılanması, kısırlaştırılması ve bir hastalıkları varsa tedavi edilmelerinden ibaret bir süreç. Hayvanları Koruma Kanun’u gereğince de barınakların tek işlevi bu. Sokakta yaşayan hayvanların hayatları boyunca barınakta kalmaları gibi bir durum ise söz konusu olamaz. Öncelikle bu hayvanlar gezmek, dolaşmak, koşmak, oynamak isterler. Barınakta uzun süre kalan hiçbir hayvanın psikolojisi düzgün olamaz, mental sağlığı kötüye gider. Tıpkı hayvanat bahçelerinde veya yunus parklarında esir tutulan hayvanlar gibi depresyondan çıkamadıkları bir hayat yaşarlar.

Yıllardır kısırlaştırma yapılmayarak çoğalmalarına sebep olunan hayvanların, bu popülasyona sahipken toplanması halinde karşı karşıya kalacakları tek sonuç ölüm olur. Çünkü barınağı olmayan ilçelerde hayvanlar dağlara, otoban kenarlarına atılacak. Barınağı olanlar kısırlaştırıp, aşılayıp yerlerine bırakmadıkça bu hayvanlar barınaklarda istif halinde, dışkıları içerisinde, açlıktan veya hastalıktan ölecekler.”

‘TEHLİKELİ DEDİKLERİ HAYVANLARI İNSANLAR VAHŞİLEŞTİRİYOR’

Pakdemirli’nin imzasıyla yayımlanan genelgeye de atıfta bulunan Karataş, “Amerikan Pitbull Terrier, Dogo Argentino, Fila Brasilerio, Japanese Tosa, American Bully ırkı köpeklerin saldırgan olduğu yönündeki algı bilimsel verilere dayanmıyor. Bu ırkların toplumda bu şekilde kodlanmasının tek nedeni çene kaslarının çok güçlü olması. Bu sebeple belli bir grup insan arasında yazık ki ‘moda’ olmuşlar, insanlar bu hayvanları üretiyor, yavruyken satın alıyor, daha çok küçüklüklerinden itibaren önlerine çiğ et, sokakta yaşayan kedi ve köpekleri atarak parçalamayı öğretiyor. Bu hayvanlar da çok başka bir vahşetin ve işkencenin içindeler. Dövülüyorlar, zincirlerle karanlık odalarda tutuluyorlar. Çoğunun psikolojisini insanlar bozmuş. Bu ırkların hiçbiri kendiliğinden saldırgan değil” ifadelerini kullandı.

‘KÜPELİ HAYVANLARI BULUNDUKLARI YERDEN ALMA HAKLARI YOK’

Erdoğan’ın “sahipsiz hayvanların yeri barınaktır” açıklamasına yönelik de söz kuran Karataş, “Küpeli hayvanları işkence teşkil edecek şekilde veya etmeyecek şekilde fark etmez, bulundukları yerden alamazlar, böyle bir hakları yok. Kanun hükmü açık ve bunu istedikleri kadar genelge yapsınlar değiştiremezler. Küpesiz hayvanları ise hayvana zarar vermeyecek şekilde alıp, kısırlaştırıp, aşılayıp yaşadıkları yere geri bırakmak zorundalar” sözlerine yer verdi.

Yurttaşlara seslenen Karataş, şu sözlere yer verdi:

“Herkese tavsiyemiz mahallesinde, sokağında yaşayan hayvanların çevreden neresi olduğunun anlaşılacağı şekilde fotoğraf çekmeleri, mümkünse hayvanları çekip tarihi söyleyerek videolar kaydetmesi. Böylece belediyelere hayvanların geri getirilmesi için baskı yapabilirler. Belediye araçlarının peşine düşerek birçok hayvanı kurtaran insanın haberi geldi. Eğer az önce bahsettiklerimize aykırı davranırlarsa bu yapılan artık kamu görevi değil demektir, kanuna aykırı ve görevin kötüye kullanılması anlamına gelmektedir.”

YAĞCI: KÖPEKLER SİYASETE ALET EDİLEREK SOKAKLARDAN DA DIŞLANIYORLAR

Vegan Derneği Türkiye (TVD) üyesi Öykü Yağcı, ‘’Sokak hayvanı” olarak anılan canlıların, sokakta yaşamak zorunda kalan canlılar olduğunu ve bu hayvanların insan zulmünden kaçan, güvenli yer bulamayan hayvanlar olduğunu belirtti.  ‘Sokak hayvanı’ ya da ‘sahipsiz hayvan’ tabirlerini doğru bulmadığını belirterek, “Sokaklar da yalnızca insanınmış gibi yeni bir mülkiyet alanı tanımlanıyor ve böylece ‘sokak hayvanı’ olarak tabir edilen canlılar, yeri geldiğinde siyasete alet edilerek sokaklardan da dışlanıyorlar” ifadelerinde bulundu.

‘BARINAKLAR YETERLİ DEĞİL’

Barınakların durumuna ilişkin konuşan Yağcı, şöyle konuştu:

“Sokakta yaşayan köpeklerin asıl ihtiyacı olan barınak değil, uzman ve hayvansever veteriner hekimlerin çalıştığı, gerekli ekipmanların bulunduğu, 7/24 hizmet veren ve yaşam hakkını savunan gönüllülerin kontrolünde ve takibinde olan geçici tedavi merkezleri. Hem aşılama gibi sokakta yaşayan hayvanların rutin işlemleri için hem de yine sokakta yaşayan yaşlı ve hasta hayvanların tedavisi için gerekli uygulamaların yapıldığı merkezler olmalı. Elbette, bugün pek çok yerel yönetimin yasadışı şekilde yaptığının aksine, tedavisi biten tüm hayvanlar, hukuken gerektiği gibi, alındığı yere bırakılmalı. Sokakta yaşayamayacak durumda olan engelli ve yaşlı hayvanların da, durumu takip edilecek şekilde yuvalandırılması gerekiyor. Ancak Türkiye’de pek çok il ve ilçede geçici tedavi merkezi bulunmadığı gibi, var olanlar da korkunç durumda. Kendi dışkıları içinde, buz gibi beton veya fayans zeminlerde yatmaya zorlanan hayvanlar, aynı zamanda küçük-büyük ayrımı yapılmadan aynı yerlere hapsediliyor. Burada çoğunlukla aç kaldıkları için ya birbirlerine saldırıyorlar ya da küçük köpekler büyükler sebebiyle yemeğe, suya erişemiyor, buralarda Kennel Cough olarak bilinen üst solunum yolu gibi yaygın hastalıklara yakalanıyorlar.”

‘HAYVANLAR ÜZERİNDEN İNSANLAR DA KUTUPLAŞTIRILIYOR’

Erdoğan’ın “Beyaz Türkler köpeklerinize sahip çıkın” söylemine yönelik de konuşan Yağcı, “‘Beyaz Türkler’ ibaresi, halk arasında kutuplaştırıcı ve ayrımcılığı teşvik edebilecek bir söylem; köpeklere ve köpeklerin bakımını üstlenen insanlara karşı kin ve düşmanlığa, hatta şiddete sevk edebilecek bir yaftalama” eleştirisinde bulundu.

KÂRLI: ETRAFIMIZDAKİ KÖPEKLERİ TAKİP EDELİM

Hayvanlara Adalet Derneği’nden Avukat Barış Kârlı, belediyelerin sokakta yaşayan hayvanların toplanmasına tepki göstererek, “Belediyelerin kanuna aykırı davrandığının, bu konudaki haklarımızın farkında olalım. Bu kanuna aykırı davranışlarla ilgili karakol ve savcılıklara suç duyurusunda bulunma hakkımız var. Özellikle hayvan koruma polisini (HAYDİ) bu konularda hayvan lehine kullanmaya çalışalım. Sağlıklı bir süreç ilerletebilmemiz için iddiamızı ispat edebilmemiz gerekiyor. Bunun için de bölgemizde yaşayan köpeklerimizin tek tek farkında olalım, fotoğraflarını, küpe numaralarını elimizde bulunduralım. Kanuna aykırı toplama işlemi gerçekleşirken mutlaka fotoğraf, video kaydı alalım ve köpeklerin nereye götürüldüğünü takip edelim. Bu verilerle suç duyurumuzu yapalım” çağrısında bulundu.  Kararlı bir duruş sergilenmesinin önemine de vurgu yapan Kârlı, “Hem Cumhurbaşkanı hem yerel yönetimler hem de toplumdaki köpek düşmanları karşısında daha cesur, daha güçlü durmalıyız; dayanışmayla, umutla mücadele etmeliyiz” sözlerini kullandı. 

Yerel yönetimlerin üstüne düşeni yapmamasına da değinen Kârlı, ‘’Yerel yönetimler hayvan hakları bilinci geliştirme konusunda bir çalışma yapmıyor, hayvanları toptan yok edip onlardan kaynaklanan yükümlülüklerden kurtulma yönünde çalışmalar yapıyor. Bir hukuk devletinde bu temenni üzücü ama yerel yönetimler her şeyden önce kanuna uygun davranmalı. Toplumun bir türlü idrak edemediği kanuna aykırı taleplerinin karşısında hayvanın tarafında konum almalı. Sokakta yaşamını sürdüren hayvanın yanında dik durmalı, bu şekilde topluma o hayvanın değerini hatırlatmalı. Şu anki ortamda parkta duran bir banka zarar vermeye çekinen insanlar, hayvanlara zarar vermekten çekinmiyor. Bunun sebebi, topluma basit bir bankın değerini anlatabilmiş olan yerel yönetimin hayvanların değerini anlatamamış olması. Bir yerel yönetim bu hayvan bu sokakta yaşayacak dedikten sonra, o sokaktaki hayvan düşmanının sesi mecburen kesilir. Bunun yanında herkesten önce yerel yönetimler her mahallede, gerekirse her sokakta besleme noktaları oluşturmalı; besleme, barınma, sağlık konularında gönüllülerle iş birliği yapmalı ve herkese bu davranışıyla örnek olmalı” dedi.

DEMİRER: TOPLUMUN EN BÜYÜK BEKLENTİSİ KISIRLAŞTIRMA VE AŞILAMA

Bahçelievler Sokak Hayvanlarını Koruma Platformundan İnci Demirer ise, “Tehlike arz eden hayvanlar yoktur, tehlike arz eden insanlar tarafından eğitilen hayvanlar” vardır söyleminde bulundu.

Ülkemizde 1389 belediyeden 1200 tanesi hayvan bakımevi bulunmadığı bilgisini veren Demirer, “Sokakta yaşayan 10 milyon köpek olduğu düşünülüyor ve her geçen gün kontrolsüz üreme nedeniyle bu sayı artıyor. Bir barınakta 1metrekareye 3 hayvan, bazen de daha fazlası konuluyor. Bakım ve beslenme koşulları böyle durumda ne kadar iyi olabilir? Bu hayvanlar neden hapsediliyor? Bakımevlerinde aynı zamanda personel sayısı yetersiz, hayvanseverliklerine bakılmadan işe alınıyor. Böyle bir tabloda hayvanların ortamı ne kadar sağlıklı olabilir” şeklinde konuştu.

Demirer, devlet kurumlarına önemli görevler düştüğünü belirterek, ‘’Bir seferberlik ilan edilecekse bu kısırlaştırma seferberliği olmalı, hayvanları toplama değil’’ dedi. Çözüm önerilerine dair de açıklamada bulunan Demirel, ‘’Kısırlaştır, aşıla, düzenli besleme noktaları ile gönüllülerle iş birliği içinde bakımevlerinde rehabilite et, üretimi, satışı durdur, cezai işleme tabi olan çip sistemini uygula” ifadelerinde bulundu. Toplumdan en büyük beklentilerinin ise belediyelere ‘kısırlaştırma ve aşılama kampanyası’ için basınç uygulaması olduğunu ekledi.

DAHA FAZLA