Hepimiz aynı torbadayız

Hepimiz aynı torbadayız

AKP ve küçük ortağının gündeminde uzun süredir sosyal medya var. Ellerindeki devasa medya gücüne rağmen kendilerini güvende hissetmiyorlar.

Engin Deniz

Meclis açıldı. Gündemde gene bir "Torba yasa" var. Torbada öne çıkan ise geçen dönem Meclis kapanmadan hemen önce tartışmaya açılan sansür yasası. Seçim öncesi, yapacakları hile ve usulsüzlükler için zemin hazırladıkları yönündeki eleştirilere karşı, bir kez daha bunun dezenformasyonla mücadele kapsamında bir düzenleme olduğu yalanı yayılıyor Saray cephesinden. Sansür dendiğinde ise insanların büyük çoğunluğu konunun sadece basınla ilgili olduğunu sanıyor. İşin aslı konu sadece haber alma hürriyetimizle ilgili değil, sosyal medya üzerinden gerçekleri söyleme ve yayma gücümüzü elimizden almaya hazırlanıyor iktidar. 

AKP ve küçük ortağının gündeminde uzun süredir sosyal medya var. Ellerindeki devasa medya gücüne rağmen kendilerini güvende hissetmiyorlar. Çünkü, geleneksel medya aygıtlarını kullanarak yaptıkları dezenformasyon ve manipülasyonun sosyal medyada işlevsizleştiğinin ve hatta çoğunlukla gülünç duruma düştüğünün bilincindeler.

Bu nedenle seçim öncesi bu alanı mümkün olduğunca baskılamak istiyorlar.

Geçen dönem verilen teklife göre "sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişi" bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek.

Bu ucu açık ifadeye göre, örneğin TÜİK’in enflasyon verileri yerine ENAG’ınkileri mi paylaştınız; cezalandırılabilirsiniz!
Bu kadar basit! Bir torba yasayla haber alma ve yayma konusunda elimizdeki son kanalı da tıkamak istiyorlar. Özgürlük namına elimizde ne kaldıysa alıp torbalarına atmak istiyorlar.

Torbadaki özgürlüğümüzdür!

Torba demişken…

Oğlunun kemiklerini torba içerisinde teslim alan Ali Rıza Aslan’ı unutmamak lazım. Acı, öfke ve utancın birleşip hafıza duvarımıza çakıldığı bir fotoğraf daha. 

Ceylan Önkol’un bakışları,
Hatay'da valilik önünde "Çocuklarım aç" diyerek kendini yakan baba
Hrant Dink’in ayakkabıları
Roboski’de bombalan köylülerin yan yana dizilmiş cansız bedenleri
Bakan’a "Ben dilenci değilim" diyen Dilek Özçelik
Soma faciasında madenci yakınına tekme atan müşavir Yusuf Yerkel
Ensar Vakfı’yla ilgili Meclis'teki AKlamayı kutlama kuyruğu… gibi fotoğrafların yanına...

O torbada sadece, bir babanın tarifsiz acısını görmedik biz. Çocuklarını usulünce defnetmek için onlarca yıldır kemiklerini arayan Cumartesi Anneleri'ni; vatan uğruna mücadele ediyoruz diyerek devlet içerisine çöreklenip her tür suçu kendilerine mubah gören çeteleri, kırk yıldır süren çatışmaya rağmen hala sarı torbalarla övünen suçişleri bakanını; inkarı, yok sayılmayı, insan yerine koyulmamayı gördük.

Torbadaki barış umudumuzdur!

Torba demişken…

Van'ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca köyünde yollar kapalı olduğu için cenazesi babası tarafından torbayla taşınan 1,5 yaşındaki Muharremi unutmamak lazım.

O torbada sadece bir babanın taşıyabileceği en ağır yükü görmedik biz. Uçan, yüzen, yazlık, kışlık saraylara sahip olan Erdoğan’ı, kamu kaynaklarının yağmalanmasında başı çeken 5’li çeteyi, işçi düşmanı patronları, 5 yerden maaş alan yandaşların sırtımıza yüklediklerini ve bir türlü dolmayan market torbalarımızı gördük.

Torbadaki yoksulluğumuzdur!

Torba demişken…

Önümüzde bir seçim var, AKP döneminde artık neredeyse bir klasiğe dönüşmüş olan çöpten çıkan seçim torbaları, mühürsüz oy pusulalarını unutmamak gerek.

Torbadaki geleceğimizdir!

O torbadaki benim, sensin, biziz!

Hepimiz aynı gemideyiz diyorlar ya, hiç öyle değil; bu ülkenin ezilenleri, sömürülenleri, yok sayılanları, birbirine düşman edilenleri olarak hepimiz aynı torbadayız.

Çıkış mı?

Ya hep beraber ya hiçbirimiz!