Her derde deva Medine Vesikası: “Gerçek İslâm bu değil” mi?

Her derde deva Medine Vesikası: “Gerçek İslâm bu değil” mi?

“Peygamberimiz de Medine’de öz yönetim kurmuştur. 18 kabileyi bir araya getirerek, onları kendi dinlerinde ve kabile geleneklerinde serbest bırakmıştır. Medine’yi, barış ve adalet etrafında birleştirmek istemiştir. Medine sözleşmesinde en çok geçen kavram adalet ve sulh kelimesidir. Birileri çıkıp bunu hatırlayıp ve canlandırmak istiyorsa karşı çıkmak bir yana bunun desteklenmesi gerekir. Öz yönetim talebi hem dine dem de 1921 Anayasasına uygundur.”(1)

İhsan Eliaçık bunları söylemiş ANF’den Özgür Aydın’a. Eski bir tartışmayı yeniden alevlendiren bu sözlerin üzerinde durmaya değer.

MEDİNE VESİKASI VE ÇOĞULCULUK

İslâm dininin ortaya çıkışının üzerinden henüz kısa bir süre geçmiştir. İnananların sayısı azdır. Mekke’de barınamayacaklarını gören Müslümanlar, 622’de Yesrib’e göç ederler. Bu göç, İslâm tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri olmuş, tüm dillerde Arapçasıyla, yani “Hicret” adıyla literatüre geçmiştir. Öyle ki Hicret’in ardından Yesrib kenti Arapça’da şehir anlamına gelen ve “din” kökünden türeyen “Medine” adıyla anılmaya başlanacak, İslâm dininin kabul ettiği takvimin başlangıcı olarak kabul edilen Hicret, takvimin adını da belirleyecektir: Hicrî takvim.

Sonra farklı inanç gruplarının temsilcileri arasında Medine Vesikası adlı sözleşme imzalanacak, her inanç grubu kendi dinî esaslarına uygun bir toplumsal örgütlenme ve yine bu esaslara dayalı mahkemeler oluşturma hakkına sahip olmakla birlikte farklı inançların mensupları arasındaki anlaşmazlıklarda bu sözleşmenin hükümleri geçerli sayılacaktır. Medine Vesikası ile Medine artık bir kent devletine dönüşmüş, Muhammed Peygamber de Devlet Başkanı olmuştur.

Medine Vesikası’nı daha eski dönemlerde de vurgulamış olan Ali Bulaç, 1993’te yazdığı İslâm ve Demokrasi kitabında demokrasinin çoğulculuk ve katılımcılık gibi ilkelerini hayata geçiremeyen bir yönetim biçimi olduğunu, İslâm’ın ise demokrasinin bu olumlu ilkelerinin yanında başka faziletleri de hayata geçirebilmesi nedeniyle en üstün yönetim biçimi olduğunu savundu. Bulaç, tüm bu görüşlerini İslâmî yönetim biçiminin özünü yansıttığını söylediği Medine Vesikası’na dayandırıyordu.(2) Eliaçık’ın yaptığı, Bulaç’ın bu tezini yeniden gündeme getirmekten ibaret.

Bu satırların yazarı, Bulaç’ın Medine Vesikası tezinin eleştirisini farklı mecralarda yaptı. Öncelikle bir olgunun gerçekleşmiş olduğu tarihte mevcut olmayan kavram ve değer yargılarından hareketle değerlendirilmesi, ona yaşandığı tarihsel dönemde içermesi mümkün olmayan özelliklerin atfedilmesi anlamında anakronizmle maluldü Bulaç’ın yaklaşımı. Demokrasi, katılım, çoğulculuk, sivil toplum vb. kavramlar Medine Vesikası kaleme alındığı sırada mevcut değillerdi.(3) Eliaçık’a atıfla ekleyelim, o tarihte bugün anladığımız anlamda bir öz yönetim düşüncesi de yoktu. Dolayısıyla Eliaçık’ın bu yorumu tıpkı Bulaç’ınki gibi anakroniktir.

VESİKA NEDEN KEŞFEDİLDİ?

İslâmcı cenahın Medine Vesikası’na yaklaşımının bir başka tutarsız yanı için ise, Ahmet Güneş’in Gülen cemaatinin şimdilik kayyuma devredilmemiş olan Yeni Ümit adlı dergisinde yazdığı satırlara göz atalım:

“Geçen yüzyıl itibariyle vesikaya ilk kez müsteşrikler dikkat çeker. Merhum Muhammed Hamidullah tarafından dünyanın ilk yazılı anayasası olarak takdim edilir. Günümüzde sivil toplum ve çok hukukluluğun referansı olarak gösterilir. Bir arada yaşamanın temel argümanlarından biri olarak değerlendirilir. Biz bu yazıda, Medine vesikasını farklı inanç, kültür ve ırklarla bir arada yaşama belgesi olması açısından inceleyeceğiz.”(4)

İlk cümleye dikkat edelim: Medine Vesikası’nı ilk olarak müsteşrikler, yani oryantalistler gündeme getirmiş. Zatın adını da verelim, William Montgomery Watt. Zaten Güneş de yazısının ilerleyen kısımlarında fıkıh literatüründe vesikanın fazla yer bulmadığını aktarıyor. Çünkü çok açık ki Medine Vesikası, ilk Müslümanlar açısından bir idealin ifadesi değil, tamamen somut ihtiyaçları karşılamaya dönük bir siyasal açılımdı. Vesika sayesinde Medine’deki farklı inanç gruplarıyla bir uzlaşma zemini yakalanıyor, peygamberin liderliğinde bir devlet kuruluyordu. Dolayısıyla vesikanın ne Müslümanlar ne de diğer taraflar açısından katılım, çoğulculuk, demokrasi, öz yönetim gibi anlamları vardı. Olması tarihsel olarak mümkün değildi, buna söylenecek bir şey yok. Ancak tersini iddia edene de işin aslını hatırlatmaktan geri durmayız.

Neden mi?

Çünkü Medine Vesikası hakkında yaratılan bilgi kirliliği alelade bir yanlışlık değildir, bir ideolojik işlevi vardır. Nitekim yine Güneş’in aktardığı gibi, şu günlerde çile doldurmakta olan Fethullah Gülen de vesikayı Veda Hutbesi ile bağlantılandırmakta ve onda “hoşgörü” “diyalog” “din, hayat, seyahat, teşebbüs ve mülk edinme hakkı” gibi unsurlar bulmaktadır. Öyle ki, bu kadarını herhalde fazla bulan Güneş, Gülen’in kurduğu bağlantıları “orijinal” olarak nitelemektedir!(5) Yani?

Yani neoliberalizm galebe çalarken süreci okuyan Fethullah Gülen Sünni İslâm’ın neoliberal ideolojiyle tepeden tırnağa uyumlu bir yorumunu geliştirmek için kolları sıvamış ve sonunda buna uygun olarak “hoşgörü” “diyalog” “din, hayat, seyahat, teşebbüs ve mülk edinme hakkı” gibi kavramların havada uçuştuğu ve İslâm peygamberinin imzasını taşıyan Veda Hutbesi’ne dayandırılan bir yorum getirmiş.

Haziran 2013’te bir biçimde bizlerle aynı safta yer alan İhsan Eliaçık da geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalarla işte bu dezenformasyonun parçası olmayı tercih etmiş, yazık etmiş.

***

İzninizle yazıyı bir duyuru ile tamamlayacağım.

“Bilginin Dinselleştirilmesi” başlığını taşıyan yüksek lisans tezimde bu yazıda da değindiğim Yeni Ümit dergisini incelemiştim. Medine Vesikası tartışmalarına da değindiğim çalışmamda Gülen cemaatinin bilgiye, bilime ve topluma yaklaşımı üzerine yoğun bir tartışma yürütmüştüm. İslâmcılığın iktidarda olan biçiminin – kendileri kayyumda olsa da fikirleri halen iktidardadır – Marksist eleştirisini gerçekleştirdiğimi ve bir bakıma “Gerçek İslâm bu değil” temasının çıkışsızlığını da gösterdiğimi sanıyorum.

Tezim önümüzdeki haftalarda NotaBene Yayınları tarafından basılacak. Editör Ersin Vedat Elgür başta olmak üzere, tüm NotaBene emekçilerine şimdiden teşekkürler…

 

NOTLAR

(1) http://www.ihsaneliacik.com/2016/03/03/soylesi-anf-israillesme-surece-basladi/

(2) Bulaç, Ali. 1993. İslâm ve Demokrasi. İstanbul: Beyan Yayınları.

(3) Gür, Deniz Ali. “Dinci Liberalizm: İdeologları ve Yancıları” Antitez (1): Nisan 2011, s. 17-35.

(4) Güneş, Ahmet. İslâm Hukuku Açısından Medine Vesikası. Yeni Ümit (95): Ocak-Şubat-Mart 2012. http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/islam-hukuhu-acisindan-medine-vesikasi-ocak-subat-mart-2012#.UUX7Uhz8FOI İndirilme tarihi: 2 Temmuz 2013.

(5) A.g.m.

DAHA FAZLA