İmamoğlu yeni bir Erdoğan dejavusu mu?

İmamoğlu yeni bir Erdoğan dejavusu mu?

İstanbul’da hem birinci hem ikinci seçimlerde iktidara “akılsız” bir cevap olarak İmamoğlu diyerek daha büyük bir cevap verenler durduğu yerde duruyor.

Kemal Bozkurt

İmamoğlu ve ekibinin kendilerini eleştirenlere karşı ‘’200-300 kişi aralarında konuşuyorlar’’ diye hafifsedikleri tartışma, binlerce tweetle birlikte sosyal medyada yoğun tartışmalara neden oldu. Öte yandan Twitter Spaces’de gecenin geç vaktine kadar binlerce kişi konu üzerine konuştu.

İktidara karşı 13 bin kişinin bir ayda 850 bin olduğunu anlatan halk, İmamoğlu’na ne anlatıyor olabilirdi? İnsanlar bunu anlatırken o insanlara ne diyordu? Halklara karşı ‘’Akıllı olun’’ derken kimi akıllı ilan ediyordu? İktidarın defalarca; bazen iterek, bazen çekerek tartıştırmaya ve dağıtmaya çalıştığı muhalefet, tüm bunları atlatmış ama şimdi İmamoğlu’nun stratejisi ile büyük bir tartışmaya boğulmuştu. Aslında bu bir boğulma değil nefes alma da olabilirdi. Zaten birçok kişi de durumu erken gördüğü için sevindiğini yazıyordu.

Nihayetinde “akılsız” da ilan edildik. Meseleyi siz de iyi biliyorsunuz. O yüzden ne olduğunu yazmayacağım. Siyaseti sevmeyenlerin dahi çocuğunun, kendi geleceğinin bir anda değiştirildiği yerlerde siyaseti takip etmek zorunda olduğumuz bir yerdeyiz sonuçta. İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun’un kriteri olan “sevmenin” bizim için bir kriter olmadığı zorunluluğun kriter olduğu yerdeyiz. Bu zorunluluğumuz, onları seçeneksiz olduğumuz zannıyla kibirlerini kaşıyor sanırım.

Oysa insanlar kendi seçeneğini mutlaka yaratır ve bunu genellikle en zor anlarda yapar. Sair zamanlarda seçenek gereksizdir zaten.

İmamoğlu’nun Nagehan Alçı ve Ertuğrul Özkök ile birini yanına diğerini karşısına aldığı fotoğraftan, Karadeniz’e yaptığı gezinin otobüsünden bahsediyorum elbette. “Aynı gemide değiliz”den “Aynı otobüste olmadığımız” bir yere hızla geçtik.

İmamoğlu tartışmaların iyice büyümesine cevaben dün akşam Denizlerin anmasındaki konuşmasında, insanları akılsız olmakla suçlamasına, “Vız gelir tırıs gidersiniz” diye iktidarın dilinin muhalefete nasıl hızla sirayet ettiğini de gördük.

Oysa öncesi olmayan bir şey nasıl hızla olurdu ki? Demek böyle düşünülüyor ama vakti kollanıyormuş.

Ama bir dakika. “Vız gelir tırıs gider” deyimini en son Mücella Yapıcı’dan duymuştuk. Gezi Davası kararıyla 18 yıl hapse mahkum edilirken zalime ve adaletsizliğe karşı “Vız gelir tırıs gider” demişti. Üstelik bu durumda hapisten 90 yaşında çıkacak olmasına rağmen.

Zalime karşı söyleneni şimdi İmamoğlu muhaliflere karşı söylüyor. Aynı deyim iki farklı dilde, ağızda nasıl da anlam değiştiriyordu.

İmamoğlu’nun karşına oturtarak herkese mesaj verdiği Nagehan Alçı’nın en çok bilinen yalanı Kabataş yalanıydı ve o yalan, insanlar arasındaki düşmanlığın yayıldığını, yükseltildiğini bilmeden yapılabilecek bir şey de değildi. O günden bugüne “Videoyu gördüm, seyrettim” diyenlerin videosunu hâlâ seyredebilmiş değiliz ama o sözlerin, yalanın üzerinde etkisi olan birisi Gezi’de protestocu bir gence daha da hınçla bir tekme daha atmış olabilir miydi? Yaratılan atmosferi, düşmanlığı hepimiz elle tutup gözle görecek kadar da şahit olmamış mıydık? Gerçekten de duyduğunuzda tüylerinizi ürpertecek, herkesi büyük bir nefrete sürükleyecek bir yalan değil miydi o? Yanında bebeği olduğu hâlde bir kadına yapıldığı söylenenler yapılırsa, tüm ülkede her fikirden insan ayağa kalkmaz mıydı? Neyse ki herkes ihtiyatla ve “bir dakika öyle mi gerçekten” diye karşılamıştı durumu. Neyse ki iktidar seçmeni de Nagehan Alçı gibileri doğru değerlendirmişti.

İyi ama Nagehan Alçı gibilerin yalanda başarısız olması yapmak istediklerini ortadan kaldırır mıydı? Başarısız olununca “sorun yok” deyip geçip gidecek miydik?

Şimdi, özür dahi gelmeden İmamoğlu’nun yaptığı bu davet bir hesaplaşmayı geçtim bir “helalleşme” bile olabilir mi? Helalleşme, ‘’Seni üzmüş, haksızlık, adaletsizlik yapmış olabilirim (“Olabilirim” ne acayip bir özür dilememe şeklidir ama… “Olabilirim, haberim yok…”) ‘’ içermez mi? Helalleşme dahi olmadan bu davet neyin nesidir? İmamoğlu’nun gezisine katılan TELE1 muhabiri Engin Açar’ın aktardığına göre kendilerine ikinci sınıf, Nagehanlara birinci sınıf muamelesi yapıldığı yerde, bu durum güçlü olana yaranma olarak değerlendirileceği, haksızlık, kötülük yapana da “Kötülüğe devam et!” demek olduğunu günlük yaşamda herkes bilir.

İmamoğlu, sarsıcı eleştiriler karşısında sarsılmadım demek için “Hatta Abdulkadir Selvi’yi de ağırlayacağız” diyor şimdi. Seçilirken kendini halka anlatan biri artık derdini iktidara anlatıyordu…

İyi ama İmamoğlu’nun ‘’akıllı olun’’ dediği gibi akılsız mıydık gerçekten? Gördüğümüzü anlayamıyor muyduk? Yapılmak isteneni göremiyor muyduk? O halde nasıl olur da İmamoğlu seçimleri kazandıran halklar bir anda akılsızlaşmıştı? Ne olmuştu bize? Seçimleri kazanma sarhoşluğu içinde miydik?

İktidar olanlar hep akılsız mı ilan ediyordu karşısındakileri? Yeni ya da eski iktidar fark etmiyor dilleri nasıl da aynılaşıyordu. Onlarca, yüzlerce danışmanınız olsa da “Başkanları birisi uyarmıyor mu?” demeyiniz lütfen. Hepsi aynı yerde olduğu için aynı yerden bakıp farklı bir şey söylemeleri imkânsız. Danışman adı üstünde böyle durumlarda danışmamanız gerekendir. Hoş zaten onlar da danışmanın söylediklerine inanmasa öyle de davranır mı?

Konu bu haliyle bir kişi meselesi değil. Alçı, Özkök meselesi değil. Onlarla birlikte o aklın, tavrın, kibrin tekrardan meşrulaştırılmaya çalışılması muhalif seçmen gözünde. Ki zaten Alçı da gezinin ertesi günü, otobüsten iner inmez “İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olduğunu her hücresiyle anlatıyor” deyiverdi. Adaylığını Nagehan Alçı’ya mı açıklatırdı bir insan?

Ertuğrul Özkök ise İmamoğlu’nun otobüsünden inip koşa koşa Mehmet Cengiz’e gidiyordu. Hakkını vermeliyim rollerini iyi biliyor ve sıkı çalışıyorlar. Hani şu elektrik faturasını ödemediği için bir hafta elektriksiz kalan Kılıçdaroğlu’nun karanlıkta kalmasından sorumlu olanlardan bahsediyorum. Elektrik faturalarını ödeyememekten sebep karanlıkta kalan insanlardan bahsediyorum. Mehmet Cengiz “Deniz Baykal beni sevdi, Kılıçdaroğlu da gelse sever” diye Özkök üzerinden mesaj da gönderiyordu böylece. O ana kadar muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olsa en çok oyu alır dediği, Demirtaş’ın da daha birkaç hafta önce “kendisini beğeniyorum” dediği İmamoğlu’nun otobüsüne binme meşruluğu ve gücüyle hazla konuşuyor, yazıyor Alçı ve Özkök. ‘’5’li Çete deme bizimle anlaş, Gezi’yi unut, Ali İsmail’i unut, 20 yıllık kederi unut’’ deniyordu. Eh bu da bir akıldı ve bizim anlamamız olanaksızdı gerçekten.

Oysa biz de unutmak istiyorduk ama aklımız yetmedi olana bitene.

Fakat bir yandan da birçok insan bu olan bitenden memnun olduğunu yazıyor Twitter’a. “Ya seçildikten sonra olsaydı yeni bir Erdoğan mı seçmiş olacaktık” diye hayıflanıyor. Muharrem İnce’nin halkın gölgesini kendi gölgesi sanması gibi bir durum ortaya çıkmıştı.

Sosyalistler senelerdir esas olarak iktidardaki kişilerin değil sistemin değişmesinin önemini vurgulardı. Tam bu anları anlatıyormuşuz. İktidar her kişiyi bozardı. Mekanizmayı doğru kurduğunuzda kişiler de akılsız işler yapamazdı işte…

Denizlerin anmasında konuşan İmamoğlu toplumsal olanı değil, kendi bağımsızlığını ve geleceğini anlatıyor ve bir anlamda Denizlere “Vız gelir tırıs gidersiniz” demiş oluyordu.

İmamoğlu İstanbul seçimlerine aday olduğunda Erdoğan, onun adaylığı için “kıytırık” ifadesini kullanmış, halkın cevabı ağır olmuştu. Şimdi Murat Ongun vesilesiyle İmamoğlu “200-300 kişi aralarında konuştuğu bir eleştiri. Bu otobüse çağrılmayanlar bunu söylüyor” demesinin üzerinden biraz zaman geçmiş geçmemişti ki sosyal medya hızla 200-300 bin oluvermişti. Erdoğan’a verilen cevap İmamoğlu’na neden verilmesindi? Muhalifler durumu göremeyen “akılsızlar” olsa mevcut iktidara karşı niye tavır alsınlardı? İktidarda gördüğünü kendi içinde de görünce “iktidarcılar” gibi susmalı mıydı muhalifler? Oysa o zamanlarda da iktidar da muhalifleri “akılsız” olmakla itham ediyordu. Hatta hasta, hatta hain… Şu ana kadar Ak Troller bu işi kaşıyor demeyi de akıl etmediler. Bakalım biz “akılsızlara” bunu da diyecekler mi? Kendi başına gelen kötülüğü güçlenince neden bir diğerine yapar insan? Makro iktidarın “kıytırık” ifadesini mikro iktidarken neden kullanır bir insan? Dün iktidarın yanında olanlar sizin yanınıza da gelince siz mi onlara gitmiş, yoksa onlar mı size gelmiş olur? Ortada bir özeleştiri yoksa bunu sormak anlamsız.

Mevcut iktidar gibi kişileri kendi tarafına geçirmeyi bir prestij sayıyor olabilirsiniz. AKP’de böyle oldu evet. Mesela AKP’ye ağır eleştiriler yapan, artık olmayan Has Parti’nin Genel Başkanı Numan Kurtulmuş şimdi AKP’de. Mesela Demokrat Parti eski Genel Başkanı Süleyman Soylu da öyle. En sembol isimler bunlar. İyi ama onlar başarılı olmuş olsaydı AKP neden oy kaybediyordu? Kişisel ikballeri için yer değiştirenler toplumsal ikbal için ne yapacak olabilir? İktidarın başarısızlarını Özkök ve Alçı’yı neden yanına alır bir insan? Bu sizin pragmatizminize de uygun değil ki. Gerçekten de onları alır almaz başarısızlığa doğru sürüklendiniz işte.

Nagehan Alçı’nın Karadeniz’de sevildiğini söyleyecek kadar da ileri gittiler. Gerçekten bunu nereden uydurduklarını da merak ediyorum.  Oysa TELE1 Muhabiri Engin Açar, İmamoğlu’nun gezisine dair gözlemlerinde durumun hiç de öyle olmadığını Alçı’nın sevilmediğini yazdı. Onun söylemesine bile gerek yoktu, Fındıklı’da dondurmacıdan kapı dışarı edilmemiş miydi Nagehan Alçı? Anlaşılan onu seven Karadenizliler değil kendileriydi… “Biz seviyoruz” diyemeyince Karadenizlilere topu atmışlardı.

Diyelim öyle olsa bile Kabataş gibi bir yalanı söyleyenle nasıl bir ilişki olabilirdi?

Ayrıca söylemeliyim; gazeteciler belediyenin bütçesi ile değil kendi kurumlarının bütçesi ile bu haberleri takip etseler iyi olur. Aksi halde son örnekte olduğu gibi ister belediyenin (halkın parası yani) isterse partilerinin bütçesiyle gazetecilere ayar vermeye çalışan iktidarlar hep olacaktır. Bağımsızlığı korumak pek mühim.

İmamoğlu nasıl bir duruşla seçimleri kazandığımızı unutmuşa benziyor ve durmuyor durduğu yerde. Hareket iyidir ama nereye doğru hareket ettiğiniz elbette konuşulur. İnsanlar ağır bedel ödeyerek durduğu yerde duruyorken, Ali İsmail orada durduğu yerde duruyor. Alçılar, Özkökler zenginleşirken işsiz ve aç kalanlar, intihar edip mezarlıklarda duruyor. Umut edenler, tüm baskılara rağmen durduğu yerde duruyor. İstanbul’da hem birinci hem ikinci seçimlerde iktidara “akılsız” bir cevap olarak İmamoğlu diyerek daha büyük bir cevap verenler durduğu yerde duruyor.

DAHA FAZLA