İnatçı keçilere 'Deli İbram Divanı'

İnatçı keçilere 'Deli İbram Divanı'

Kitap, Ahmet Büke'nin Eylül 2013'te ON8 Yayıncılık'tan çıkan gençlik romanı Mevzumuz Derin'den sonra ikinci romanı. Buram buram deniz, buram buram insan, balık, tuz, yunus, gök, rüzgâr kokan cinsten...

Ümit Cingöz

Üstte mavi gök, altta boz deniz, arasında kızılca kıyamet Köstence'nin divanı... Deve çanıyla dolaşan, insan gibi insanı şıp diye sözünden, gözünden, sessizliğinden anlayan insan gibi insan Deli İbram'ın Divanı! Denizi de içinde, boz yunusu da yavrusu da melanuru da mırmırı da sokağını da sinariti de karagözü de, göçücü olmayan hep kalıcı, bir yerlere gitmeyici, damlacık kalpli, açlığa, fırtınaya, tipiye, soğuğa boyun eğmeyen serçeleri de... İnsan ve oğlunun çiğ süt emmişliği dâhil.

Şeyhe, padişaha, sadrazama, kadı efendiye, sarayın saltanatın divanına sunmak için de değil ne mutlu bize!

Balıkçı'nın, balık taşı atma ustası karısının, Demirci'nin, gömgök Köstenceli Osman'ın, Yusuf Reis'in, Sarı Hatun'un, Leyla'nın, Arap Hanım Teyze'nin; kötüler mahallesinden sebepsiz, ilkel birikimle zenginleşen Zina Mehmet'in torunu, Köstence'nin deyyusu, ekberi Eczacı Süleymangillerin ve etrafında beslenen şer kişilerin, eşraftan Müftü Efendi'nin, kaymakamın, Lağımcıların Zaim'in, faizcilerin, adaletsiz avlanan doğaya, insana, balığa, kuşa düşman, ihyacı girişimcilerin... Kısa çöplerin eninde sonunda hakkını haksızın yanına koymayanların...

Dalyanları birbirine katmanın orkinosların harcı olduğunu, Ahmet Kaya dinlediğimizden beri biliriz ya deniz canavarı olduğunu öğrendiğimiz boz yunuslar da yaparmış o işi, insan soyundan daha canavar sayılmasınlar.

Kitap, Ahmet Büke'nin Eylül 2013'te ON8 Yayıncılık'tan çıkan gençlik romanı Mevzumuz Derin'den sonra ikinci romanı. Buram buram deniz, buram buram insan, balık, tuz, yunus, gök, rüzgâr kokan cinsten...

Deli İbram Divanı üç bölümden oluşuyor: BOZ, GÖK, KIZIL

Bölümlerin de kendi içlerinde alt başlıkları var. İlk bölüm BOZ, "Ayağı Çap Bir Attı Zaman" ile başlıyor, romanın başkahramanlarından Terzi Osman askerde, yüzbaşının karısına ağırdan yavaştan manto dikiyor ki içtimadan, nöbetten, karavana yemeğinden yırtsın. Böyle hinlikleri bedelsiz askerlik etmeyenler bilmez, Varamayan Ahmet elbet bilir.

Ayağı çap zamanın atındaki, hem gömgökten Köstenceli, hem balıkçı, hem terzi Osman; Balıkçı'nın oğlu, emekli kaptan Yusuf Reis'in yetiştirmesi, Leyla'nın kendilerine bile söyleyemediği yavuklusu...

FIRTINA DENİZİN ALNINDA, BOZ BİR AKITMADIR ZAMAN…

Yaman kışların birinde evin direği Balıkçı hastalanır ki kendisi Çanakkale 25. Alay gazilerindendir, Conk Tepe'de mevzideyken Allah'ın kendilerinden vazgeçtiği bir günde, hayatlarına kötü gün dostu Demirci ile birlikte birbirlerine kapanıp tutunmuşlar.

Açlık, boz bir köpek ağzı gibi dolanır sık sık Köstence'de, hastalıklar, yokluklar don değiştirip kıvrılır evlerinin, ocaklarının önüne ve kedi gibi eşiklerinden hiç ayrılmaz. Yunan çekip gitmiştir ya fakirlik, yokluk, çiğlik yeni gelen günlere göz açtırmıyordur.

Balıkçı, arkadaşı Demirci'ye o açlık günlerinde süngü yaptırır ki ailece açlıktan ölmesinler, deniz yanı başlarındayken, boz yunus sürüleri denizde dolanırken kimselere el avuç açmasınlar. Balıkçı önce Osman'la kendi gider dalyanlarına, balıkların meralarını, dalyana sürü yönlendirmenin püf noktalarını gösterir. Sıkı sıkı da tembih eder: “Taylı yunusu sakın ha vurma!” Sonra Osman'ı ve anasını gönderir, yunus nasıl takip edilir, nasıl söndürülür?

Eve ekmek, aş getirme işi, Osman'ın başına düşer, önce anasıyla denize giderler; içi, bilinmezle, ekmekle, hayatla dolu denize... Balığın, böceğin köküne kıran girdiği zamanda... Evdeki açların gözleri, sessizlikleri, inlemeleri diken gibi batarken Balıkçı’nın etlerine...

Osman da neticede çiğ süt emmiştir. Ava tek gittiği bir gün yunusları dalyana yönlendirdikten sonra ana, yavru yunus ayırt etmeden söndürür süngüsüyle! Balıkçı, Osman'ın parçaladığı yunuslar arasında yavru yunusların etlerini görür ve Osman'ı bir daha denize göndermez, İzmir'e Yusuf Reis'in yanına salar anasıyla! Osman'ın günahını da kendi boynunda taşır, süngüyü denize at der Osman'a ya Osman çiğ süt emmiş, atmaz, bir çalı dibine gömer.

GÖK

Osman önce İzmir'de eve alışmaya başlar, evin avlusuna, bahçesine, göğüne, yokuşuna, köpeklerine sonra Leyla'ya, sonra Yusuf Reis'e, sonra işine... Yusuf Reis İzmir çukurunda Osman için meslek bakar. En sonunda Osman'ı bir terzinin yanına çırak verir. “Terzilik de İzmir de, deniz de hayat gibidir.” der Yusuf Reis; “Başına vurmadan, yandım anam demeden öğrenilmez!”

Kasabada Eczacı Süleymangiller, denizden sadece karınlarını doyurmak için av peşinde değildir! Gözleri, cüzdanları bir türlü doymayangillerdendir. Denizden tüfekle yunus kırımı, kasa kasa para kaldırımı peşindedirler ve kasabaya büyük bir balık yağı fabrikası kurmaya başlamıştır; kaymakam, müftü, yüzbaşı ve açgözlü gamsızlarının desteğiyle! Sadece vicdanlıları ikna edememiştir, bu adaletsiz, vicdansız can kırımına Balıkçı, Demirci bir de Deli İbram...

Denizde Eczacı Süleymangiller kızılca kıyamet başlatırlar, tüfek ve yunus çığlıkları eşliğinde... Ana yunus, yavru yunus ayırt etmeden öldürürler. Denizden kopan seslere, şişip kıyıya vuran yunus ölülerine Balıkçı, Deli İbram dayanamaz, eve kapatırlar kendilerini. Tee yorganın altına, mağaralara saklanırlar sesleri duymamak, kan deryasını görmemek, fabrikada kaynatılan yunusların kokusunu almamak için ama nafiledir çabaları.

KIZIL

Ölümlerin, Köstence'nin ve denizin, göğün üzerinden yedi sene geçer, Kore'ye asker uğurlar ülke, Basmane Garı insanla dolup dolup boşalır, Osman yaman bir terzi olur, İzmir çukurundan yavuklusu olur. Leyla ayaklarının dibinde duvardaki sarmaşık gibi boy atar. Zaman geri döndürülmez, tamir edilmez ya acılar da yalnızlıklar da başka başka kabuklanır Köstence'de ve aynı göğün altında başka başka yerlerde.

Denizde yunus, balık kalmaz Eczacı Süleymangiller nedeniyle! Köstence'de insan gibi insan... Deli İbram'dan gayrı.

Balıkçı'nın, Demirci'nin, anasının, ikiz kardeşlerinin acısı büyür de büyür, boy atar Osman ile birlikte, Osman'ın içinde, korlaşır! Değirmen taşı gibi içinde döne döne, içini eze eze...

Ayağı çap bir attır zaman ya kitabın kurgusu o kadar çap değil ne mutlu ki. Okur, Osman'ın kitabın başındaki manto diktiği bölüme sayfa 163'te tekrar döner, o bölüme kadar başından neyler, neyler geçmiştir.

Yıllar sonra Osman Köstence’ye döner. Köstence'de bir Deli İbram bakabilir yüzüne, birlikte işlerini yoluna koymaya başlarlar. Eczacı Süleymangiller çoktan denizdeki balıkları kurutmuştur ya Osman'ı Ada'dan kovmak, evini, zeytinliğini, dalyanını kendine satmasını ister, Osman pabuç bırakmaz. Deli İbram ile plan yaparlar ki dünyanın tüm "mecbur insanlarına" örnek! Osman bilir bir iki, Eczacı Süleymangiller bilir on iki ya Osman babasına da Demirci'ye de benzemez ne mutlu ki! Deli İbram'ın dediği gibi hile zayıfın, azın dostudur.

Kuşlarla, balıklarla, gökle, yıldızlarla yaşamak ister Osman, murt çalısı gibidir kökü o topraklarda ki değil Halit'in oğlu, Eczacı Süleymangiller taburla üstüne gelse sökemeyecektir Osman'ı o topraklardan!

İyi bir romanda duvarda bir silah sebepsiz yere asılmadığı gibi, manto da sebepsiz yere dikilmez, süngü de sebepsiz yere gömülmez.

Yıldızsız bir karanlık asılsa da yüzlerde! Koca dağ ve tüm insanlar küs gibi sırtlarını dönse de... Dirilirler, dirilirler, gelirler!

"Çok eskiden, hatta herkesten, her şeyden önceki zamanlarda, göklerdeki Allah'ımız, 'Ol!' demiş. Gökyüzü ve yeryüzü birbirinden ayrılıp olmuş. Ayrılmışlar ama kopamamışlar. Ne birbirlerine küsmüşler ne de sırtlarını dönmüşler. Yüz yüze bakakalmışlar. Ana ile evlat gibi... Sonra bu gökler gelip yerin üzerine kapaklanmasın diye bir demir kazık dikmiş koca pabuçlu Allah... Bu Demir Kazık dedikleri aynı zamanda kapıdır. Allah'ın git dediği ruhlar, o kapıdan geçer, dünyaya düşer. Çünkü gökyüzü ile yeryüzü arasında havanın olduğu ve bizim yaşadığımız kalık vardır. Yine de gökler daha iyidir yavrum. Öldüğümüzde ensemizdeki saçtan tutup kalıktan çekip alacaklar bizi, Demir Kazık'ın eşiğini açıp o çayırlara geri götürecekler." ( s. 34-35 )

KÜNYE: Deli İbram Divanı, Ahmet Büke, Can Yayınları, 2021, 206 sayfa.