Yazar: Carlos Cruz
Çeviri: Güven Güngör
Batı kapitalizmi ve emperyalizmi düşünüldüğü zaman akla gelen genellikle ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya ve benzeri saldırgan süpergüçlerdir. Öte yandan Norveç, Danimarka, Finlandiya ve İsveç gibi Kuzey Avrupa ulusları iyi huylu ve ayrı görülür, çoğu zaman dünya hükümetlerinin halklarına nasıl davranması gerektiğine dair örnek gösterilirler.
Ülke içindeki politikalarının, örneğin ABD’ye kıyasla daha ilerici olduğunu inkar edilemez, fakat bu çoğunlukla güçlü sendikalar ve bu hakları kazanmak için on yıllarca verdikleri mücadeleler sayesindedir. İskandinavyalı işçier, temel sağlık, eğitim, istihdam ve barınma güvencelerini garanti altına alan düzenlemeler kazanmışlardır. Lakin Danimarka, Norveç ve İsveç, bu mülteci krizi döneminde kendilerini savaş ve yoksulluktan kaçanlara kucak açan uluslar olarak göstermemiştir.
2016 başkanlık seçimleri tartışmalarında Bernie Sanders onlara ABD’nin “örnek alması” gereken model uluslar olarak işaret etti. Ancak bölge yakından incelendiğinde İskandinavya’nın da kendini tıpkı diğer Batı ulusları gibi saldırgan emperyalist politikalarla idame ettiği görülüyor.
2008 yılında Norveçli kısmen devlete ait çok uluslu komünikasyon şirketi Telenor, bir belgeselde, korkunç şartlarda çocuk işçi çalıştıran Bangladeşli bir tedarikçiyle ortaklık yaparken ifşa edilmişti. Rapor ayrıca çocukların kimyasal maddeleri hiçbir korunma olmaksızın taşıdıklarını ve hatta işçilerden birinin bir asit havuzuna düşerek öldüğünü ortaya çıkardı. İşçilere yapılan muamelenin kabul edilemez olmasının yanı sıra, ayrıca tesisin atığı çevredeki çiftçilerin ürünlerini de mahvetti. İş gücü ve işletme giderlerinden tasarruf etmek için kasten gelişmekte olan ülkelere giden diğer çok uluslu Batı şirketleri gibi şirket, ortağının insanlık dışı uygulamalarından haberdar olmadığını iddia ederek suçlamalardan sıyrıldı.
Benzer şekilde yine kısmen devlete ait Norveçli petrol-doğalgaz şirketi Statoil’in de adı, az gelişmiş ülkelerde petrol ve doğalgaz çıkarma izni almak için kamu şirketleri ve devlet yetkililerine rüşvet verdiği için dünya genelinde pek çok yolsuzluk davasına karışmış halde. İskandinav ülkelerinin emperyalizme katkısı sadece bu saldırgan ekonomik hamlelerle de sınırlı değil, ayrıca Batı’nın askeri atılımlarına da dahil haldeler. Norveç Libya’ya 588 bomba attı ancak ismi askeri operasyonlarda zar zor anılıyor. O zamandan beri Statoil harap olmuş ülkede milyonlar değerinde ortak petrol çıkarma işlemleri yapıyor.
İsveç’in dış politika sicilinin de geri kalır yanı yok. Saab, BAE Systems, Bofor gibi teknoloji firmaları milyarlar değerinde anlaşmalarla 55 ülkeye satılan çeşit çeşit silah üretiminde ABD ve İsrail ile yarışıyor. Görülen o ki İsveç, Norveçli komşusu gibi, dünyanın dört yanında ve özellikle de az gelişmiş uluslarda insan hakları ihlallerinde aktif olarak rol alıyor.
İsveçli giyim devi H&M’in zengin uluslara cüzi miktarda perakende satış gerçekleştirip devasa kârlar elde edebilmesinin tek nedeni Bangladeş gibi yoksul ulusların işçilerini sömürüp, az ücret vermesidir. “Yirmi Birinci Yüzyılda Emperyalizm” kitabında John Smith’in belirttiği gibi, bir H&M tişörtün satış fiyatından fabrikanın, işçilerin ve tedarikçilerin giderlerini karşılamak için sadece 0,95 euro kalmaktadır. Geri kalan 3,54 euro pazar ülkedeki vergi ve lojistiğe, bunun çoğunluğu da satış mağazasına gitmektedir. Diğer bir deyişle emek ve kaynak olarak en büyük katkıyı yoksul işçiler ve uluslar sağlamış olsalar da Batı ulusları kârın en büyük çoğunluğunu ele geçirmektedir.
Danimarkalı-İngiliz firma G4S dünyanın en büyük güvenlik şirketidir ve uzun bir suçlama listesiyle tanınmaktadır. İsrail hapishanelerine ve kontrol noktalarına hizmet sağladılar, ıslahevlerindeki göçmenlere kötü muameleyle suçlandılar, petrol rafinerileri ve Dakota Access boru hattı çevresindeki alan gibi Batı emperyalist çıkarlarını korumada önemli bir rol oynadılar. Ne var ki Birleşik Krallık iki ulustan daha saldırganı olduğu için, şirketin kurucuları ve büyütenleri olmalarına rağmen Danimarkalı bileşeni sıklıkla hasır altı edilmektedir.
İsveç’te başlayan ve Norveç’te konumlanan Nobel Barış Ödülü'nün ABD eski Başkanı Barack Obama ve Kolombiya eski Cumhurbaşkanı Manuel Santos gibi bilinen savaş çığırtkanlarına verilmesi sürpriz olmamanın yanı sıra kimilerine göre oldukça politik hamlelerdi.
“Nordik [İskandinav] Modeli” ilham alınması gereken bir sistem değildir. Başkalarının sömürüsüne ve tahakkümüne dayalı hiçbir model, sistem ya da yapı etik olamaz. Batılı uluslar ve halkları –eğer dünyanın mücadele eden geri kalanı tarafından ciddiye alınmak istiyorlarsa- enternasyonalist olan ve en önemlisi temelinde anti-emperyalist sosyalist politikalar ve ekonomik yapılar geliştirmeyi düşünmeye başlamalılardır.
Batılı uluslarının sosyal kazanımları, dünyanın Güneyindeki sömürülen ulusların ve halkların pahasına olamaz ve olmamalı. İskandinav ülkelerde görülen bu sosyal-emperyalist dinamik yarar sağladığından çok daha fazla insana zarar verdiği için uzun vadede çökecektir. Kapitalizme ölümcül bir darbe indirmeye yakın olanlar bugün en kötü şartlarda olanlardır ki onlar mevcut Nordik Model’i öncüden ziyade, dünyanın ilerlemesinin önündeki engel olarak göreceklerdir.
Kaynak: Telesur