9 Ekim 1967’de Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde daha 40’ında değildi. İnfazcısı Mario Teran’ın kırk yıl sonra katarakttan artık göremeyen gözlerini dünyanın renklerine yeniden kavuşturan ise; Mucize Operasyonu kapsamında Küba Devleti tarafından Bolivya’ya gönderilen Kübalı doktorlar oldu.
Granma haberi, "Mario Teran’ın bir düşünceyi yok etme girişiminden 40 yıl sonra, Che bir savaştan daha galip ayrıldı" diyerek verdi.
Bugün; ölümünden otuz yıl sonra bulunan, elleri kesilmiş cesedinden kalan kemiklerin konulduğu Santa Clara’daki anıt mezarının önündeki kuyrukta, 40 derece güneşin altında yapış yapış halde bekleyen dünyanın dört bir yanından insanı bir araya getiren, karanlıkla aydınlığın kavgasında doktor Che’nin mirasının, katili Çavuş Teran’ın gözlerine umut olan ışığıdır.
O ışık, cenazelerden kovulan ‘lider’ler ve yanında saf tutanlara Muhammed Ali’nin son yumruğudur.
Ülkede, karanlığa sırtını dönen liseli gençliğin isyanıdır.
Emperyalistlerin, dönüştürmeye kapısında salya akıtarak beklediği Küba’da 1 Mayıs’ta Devrim Meydanı’nı geceden dolduran on binlerin marşlarıyla verdiği, ‘başka kapıya!’ mesajıdır.
Che’nin yakalanır yakalanmaz öldürülmesi, yargılanmasının olası yankılarından duyulan korkunun da açıkça tezahürüdür. Ama bu korku Che efsanesinin dilden dile yayılmasının önünü kesememiştir. Efsaneler kurşun geçirmez! (1).
Che, 1965’te Afrika’yı gezerken Uruguay’da yayınlanan Küba’da İnsan ve Sosyalizm adlı makalesinde 21. yüzyılın insanının yaratılmasının gerekliliğini anlatır. Che o kişi olamamıştır. Sartre’a göreyse, ‘çağımızın en mükemmel insanı’dır.
Che’nin varlığı, zaferin her zaman büyük müfrezelere ait olmayabileceği umudunun da ifadesidir (2).
Tarihte tek bir figürün bu kadar tutkuyla ve evrensel bir şekilde, devrimci idealizmin ve uygulamanın somut temsilcisi olarak kabul edilmesi nadirdir (3). Che’ye duyulan hayranlık bugün halen ideolojik düşmanları için dahi geçerlidir.
Küba sokaklarında insan nereye baksa Che’yi görüyor. 39 yıllık yaşama zaferler sığdıran Che’nin yüzü devrimin panoramik simgesi gibi… Devlet dairelerinden, evlerin kapısına, meydanlardan barların duvarlarına kadar… Turistik alanlarda yığılmış halde hediyelik eşyalar üzerinde görmek ise insanın içini biraz burkuyor. 20. yüzyılın en çok basılan ikonik ‘Guerillero Heroico’ fotoğrafını çeken Alberto Korda, 2000 yılında Che’nin şöhretinin ticari bir nesne olarak alkol reklamında kullanılmasına kategorik olarak karşı olduğu gerekçesiyle, Smirnoff’a açtığı davadan kazandığı 50 bin doları Küba Sağlık Sistemi’ne bağışladı. Aynı dertten muzdarip, babasının suratını küllüklerde ve insanların pantolonlarının kıçında görmekten nefret ettiğini söyleyen Aleida Guevara, Che’nin hatırasının ticarileştirilmesine, politikasının antitezini temsil ettiği gerekçesiyle bir yandan karşı çıkarken, öte yandan "Sadece revaçta olan imajını değil, tüm değerlerini kaybeden küresel bir toplumda arayışta olan bir adamı da takip eden genç insanlar olduğunu umuyorum" (4) diye de ekler. Bugün her taraftan fışkıran Che magnetlerini tahammül edilir kılan belki biraz budur…
Che birçok insanın duygudaşlığının farklı biçimlerde ifadesidir. Ölmüş ya da yaşayan biri olarak Che’ye duyduğu hayranlığı dile getirmek için yazabileceklerini gerçek dışı olarak tanımlayan, herhangi bir duyguyu yazmakta zorlanmayacağına herkesin kefil olabileceği Calvino ile aşağıdaki satırları kaleme alan Cortazar’ın kalbi, Che’nin ardından aynısını seslenir…
"Artık sözcükler yazılacak, yararsız sözcükler, dokunaklı sözcükler, gözyaşının ya da öfkenin ürettiği sözcükler. Artık küllerden kanatlanan ölümsüzlük kuşları üzerine güzel görüntüler yaratılacak. Artık Che imgesine adanmış şiirler ve tartışmalar olacak. Ben de yazıyorum, ama sözcüklerimin onlar gibi olmasını istemiyorum." (5)
Söylediğinden fazlasını yapmışların ardından söylenebilecek her söz kifayetsizdir. ‘Devrimcinin görevi devrim yapmaktır’ diyen Che, devrimden sonra Küba’da Merkez Bankası Başkanlığı’ndan Sanayi Bakanlığı’na kadar kendisine ihtiyaç duyulan her görevi üstlenmiştir. Latin Amerika devriminin ilk adımı olarak gördüğü Küba Devrimi’nden sonra devrimi Üçüncü Dünya ülkelerine yaymak üzere Mart 1965’te Küba’daki bütün resmi görevlerini bırakarak Kongo’ya gitme kararını almasını ise Kübalılara anlatabilmek dahi kolay olmamıştır.
Gezi’de bir kez bile olsa gaz yemiş herkes, yaşamı boyunca astımla mücadele eden birinin gerilla lideri olabilmesinin nasıl bir devrimci irade olduğunu da ayrıca tahayyül edebilmelidir.
Che, Küba’dan ayrılırken çocuklarına mektubunda, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreklerinin en derininde hissedebilmeyi öğütlerken bunun bir devrimcinin en güzel niteliği olduğunu yazar. Bu devrimciliğe bakışının da özetidir.
Che Guevara, yarın 88 yaşında!
‘Yolu ıssız, ödülü uzakta’ olan kapitalizmle mücadelede bugün sosyalistlere düşen, ‘birbirinin kurdu olan kapitalizmin bireyinin karşısında karakterli bir kahraman olan sosyalizmin bireyini’ yaratma çabasına her alanda örgütlü biçimde emek vermektir.
Küba Devrimi’nin sönümlenmeyecek selamıyla …
Hasta la Victoria Siempre!
İyi ki doğdun Comandante !
---
Kaynaklar:
(1-2-5) Che Guevara, Deniz Ekincioğlu, s.71 G.Greene, s.62 J.Cortazar.
(3-4) Che Guevara Paulo Freire ve Devrimin Pedagojisi, s.46, Harris,1970, s.11-12/ s.40 Fineman, 1997, s.A12
Bolivya Günlüğü, Che Guevara