Kadıköy'de örülen 'Ağ' ve dayanışmanın öğrettikleri

Kadıköy'de örülen 'Ağ' ve dayanışmanın öğrettikleri

Tilbe Akan

Kent mekanlarında emekçilerin ve ezilenlerin hayatını asgari düzeyde de olsa devam ettirebilmesinin özellikle geldiğimiz şu noktada esas aracı dayanışmadır. Geliştirilen bu dayanışma ağları yoksul halk ve sosyalistler arasındaki köprüyü yeniden kurarken, özellikle gıda yoksunluğu gibi hayati durumlarda emekçiler açısından taşıdığı önemi tartışmak anlam bile ifade etmez. Fakat bu önemin analizi ya da dayanışmanın hangi yollarla gerçekleştiği; yoksulların kentlerde hayata nasıl tutunduğunu göstererek yoksullukla baş etmede sahip olduğumuz potansiyellerin öğrenilmesi ve böylelikle uzun vadeli mücadele stratejilerilerinin geliştirilmesi mümkün olabilir. Aynı zamanda dayanışma olgusunun aslında doğrudan ya da dolaylı isteyerek ya da istemeyerek sistemin çarklarının dönmesine “katkıda” bulunup bulunmadığı görüşünü tartışmaya açmak da bize daha kapsamlı bir perspektif sunacaktır. Bu sıralar iktidarın bile diline pelesenk olmuş olsa da dayanışmadan ne anladığımızı anlatmak da aslında ne kadar iki zıt kutupta olduğumuzu göstermemizi sağlayacaktır.

Yazının bu aşamasında, dayanışma fikrinin kendisinin barındırdığı çelişkilerden ve pratik çözümlerden bahsedeceğim. Öncelikle dayanışma fikrinin kategorik olarak sistemin çarklarının dönmesine katkı sağladığını düşünmüyorum. Salt bir yardımlaşma fikri belki, ama bir örgütlenme biçimi olarak dayanışmanın motivasyon kaynağı sistemin sömürülenleri ve ezilenlerinin hayatta kalmanın ötesinde mücadele etme kanalı olmasıdır. Dayanışma karşılıklı bir öğrenme ilişkisi de barındırır. Sektör içi emekçi dayanışması, sektörler arası sınıf dayanışması, Kürt halkı başta olmak üzere ezilen uluslarla dayanışma, kadın ve LGBTİ+ dayanışmaları… Burada kritik olan nokta, bu dayanışmalardan siyasal olarak bütünlüklü bir mücadele hattı örebilmektir. Diğer bir deyişle, sosyalist bir perspektifle sınıf mücadelesinin etrafında sosyalist bir programda birleştirmek…Bunu da adım adım örmek gerekir, bugün koronavirüs salgının belki de bize “açtığı kapı” budur. Bir süredir kurmaya çalıştığımız dayanışma ağlarının güçlenmesi için bugünlerde örgütleyicisi olduğumuz ilçe dayanışma ağları… Mikro düzeyde de olsa, bu bende 1. Dünya Savaşı öncesinde Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) güçlü örgütlülüğü ile üyelerinin herhangi birinin parti ağları dışında bir kuruma ihtiyacı olmadığı dönemi hayal ettiriyor. Bir işçinin doğumundan ölümüne kadar parti ağı dışında herhangi bir kuruma müracaat etmeden hayatını devam ettirebildiği… Kurduğumuz, örgütleyicisi olduğumuz dayanışma ağlarını kalıcı hale getirip, merkezi bir koordinasyon kurabildiğimiz takdirde belki de orta uzun ve uzun vadede örgütümüzü de çok güçlendirecek, bize klasik yöntemlerimizin dışında ufuk açıcı pratikler kazandırabilecek ve daha da önemlisi halk olarak örgütlü olabilmemizin yolunu açacaktır. 

KADIKÖY DAYANIŞMA AĞI ÖRNEĞİ

Kadıköy başta olmak üzere, koronavirüs salgını için kurulan dayanışmanın öyküsüne gelecek olursak, salgını başlamadan önce, Kadıköy yerelindeki örgütler savaş karşıtı bir platform olarak bir araya geldi. Bu salgın bir taraftan savaş bağlamında bir araya gelişi işlevsizleştirdi ancak diğer taraftan salgın karşısında platformu hemen dayanışma ağına dönüştürülebilmesi açısından da bir avantaj sağlamış oldu. Salgının ilk günlerinden itibaren hızlı hareket edildi ve diğer ilçelerdeki dayanışma ağlarının kurulmasına da ön ayak olundu. Salgın günleri ilerledikçe, dayanışma ağları büyüdü ve genişledi. Özellikle yerel yönetimlerin ya da iktidarın organize ol(a)madığı ve büyük belirsizliklerin olduğu ilk günlerde telefonlar hiç susmadı: Cenazesi için arayandan, endişelerini paylaşmak isteyenlere, gıda yardımına ihtiyacı olana kadar... Dayanışma ağlarında aktif mücadele verdikçe şu koşullar altında dayanışma faaliyeti bir taraftan mücadeleyi hareket halinde tutabiliyor diğer taraftan örgütlenme açısından inanılmaz bir kapı aralamış oluyor. İktidarın vefa hatlarına ya da belediyelere hiçbir şekilde ulaşamayan insanlarla çoğunlukla belki de “normal şartlar altında” ulaşamayacağımız insanlara ulaşmış oluyoruz. 

Ancak yerellerdeki dayanışma ağları bu şekliyle yeterli midir, oldukça tartışmalı. Bunun bir sonraki aşaması bu salgın vesilesiyle Dayanışma Koordinasyon Merkezinin oluşturulması acil bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor. Bunu yapabilmek için de her bir örgütlü sosyalistin, dayanışma ağlarında mümkün mertebe inisiyatif alması gereklidir. Dayanışma ezilenlerin inceliği midir bilmem ama, emekçiler için bir gerekliliktir. Sosyalistlere düzen görevse bu dayanışmayı sosyalist mücadeleye kanalize edebilmektir.

DAHA FAZLA