Kafka Çin’de
"Bu roman beni ünlü yapmayabilir ama onunla gurur duyuyorum. Ülkeyi terk etme düşüncesinin her zamankinden daha değerli ve daha az mümkün olduğu bu günlerde, kitabı rastgele bir paragrafla açmak ve Çin'deki sahneyi çağrıştıran yeri hatırlamak iyi oluyor..."
Yazar: Ted O’Connell
Çeviren: Ebru Çakır
Rusya’nın kırsal kesimine gidip görkemli Tolstoy manzarasını anımsamak veya Londra’da bir çiçekçi dükkanına dalıp birden Virginia Woolf’u anmak başka bir şeydir. Amerika’nın Batısındaki Kitschy motelleri bana neredeyse her zaman Lolita’yı düşündürtmüştür. Fakat Franz Kafka, Çin’de aşağı yukarı geçirdiğim iki yıl boyunca düşüncelerime ne diye hükmetmiştir?
Kafka’nın yangın kapısı
Pekin Yabancı Diller Üniversitesi’nde değişim profesörüyken, soğuk, kurumsal binalarda çok zaman geçirdim. Bir yangın çıkışının zincirlerle kapalı olduğunu görünce Kafka’yı düşündüm. Orta halli bir bürokrat, evrak işlerimi yavaşça karıştırarak benimle alay ediyor gibi göründüğünde, Kafka'yı düşündüm. VPN'imi, “toplumsal huzursuzluğu kışkırtmak” suçlamasıyla gizli polis tarafından gizlice ortadan kaldırılan muhaliflerin haberlerini okumak için kullandığımda, Dava (The Trial) ve Ceza Sömürgesi (In the Penal Colony) gibi eserlerdeki “adalet” in can sıkıcı tasvirlerini düşündüm.
Çin’deki işi aldım çünkü yazacak, turistik yerleri görecek ve ülkenin her yerinde aylak aylak dolaşacak zamanımın da olacağını duymuştum. Bir yazar olarak kendimi kaybolmuş hissediyordum ve mekân değişiminin bana iyi gelebileceğini düşündüm. Bu konu hakkında küçük kızımın söyleyecek pek bir şeyi yoktu ve zaten karım Julie gezmeyi benden daha çok seviyordu, o yüzden neden olmasın? Pekin’e neden gitmeyelim?
Gece pazarındaki akrepler
Amelia eğitimine evde devam etti ve bir gece cırcır böceği, başka bir gece eşek, sokak satıcılarından akrep yemeyi denediğimiz keşif amaçlı yemek misyonumuza başladık. Her gün Çince çalıştım ve bisiklet tamircileri ve kasiyerlerle, çoğu zaman kendimi aptal durumuna düşürdüğüm riskli konuşmalar yaptım.
Dazu Kaya Oymaları, Siçuan. Canguan adlı işkence aracı
Yaşadığımız hayat gurbetçilerinki gibi değil, daha çok kalıcı turistler gibiydi. Çin Seddi'nin vahşi kesimlerinde yukarı ve aşağı, Yunnan'daki sıradağlar boyunca, Guilin yakınlarındaki sakızlı dağların vadilerine doğru çokça dolaştık. Huangshan (Yellow Mountain) sıradağında yürüyüş yaptık. Toprak askerleri ziyaret ettik. Bir tapınağa ulaşmak için sisin içinde kilometrelerce yürüdük ve Budist rahiplerin yanında sessizce yemek yedik. Nereye gidersem gideyim, DSLR'imi hedef aldığım her yerde, Kafka bir Bernie Sanders esprisi gibi ortaya çıkıyordu.
Pekin’in dışındaki Budist Manastırı
Franz Kafka’nın (1883-1924) hayatının çoğunu Prag’da, İşçi Kaza Sigortası Enstitüsü'nde sıkıcı bir ofis işinde çalışarak, gece yarısından sonra 40 yaşında tüberkülozdan ölünceye kadar -ama bize Açlık Sanatçısı (The Hunger Artist); Ceza Sömürgesi (In the Penal Colony); Dava’nın da (The Trial) dahil olduğu üç bitmemiş roman ve şimdiye kadar yazılmış en ünlü hikayelerden biri olan Dönüşüm’ün (The Metamorphosis) beğenilerini bırakmadan önce değil- tuhaf hikayelerini karalayarak geçirdiğini hatırlayın. İlginç gerçekler: Franz bir nudist ve vejetaryendi, Yidiş tiyatrosunun aşığıydı ve çalışmalarını okurken yüksek sesle gülerdi. İbranice adı Amschel’di.
Bir romanın Faulkneresque veya Dickensian olduğunu söylemek bir şeydir ama aklıma gelen hiçbir yazar Kafkaesk kadar geniş ve şekil değiştiren bir terime yol açmamıştır. Bir sabah, bir seyyar satıcı olarak monoton işine gitme niyetiyle uyanıp kendini kocaman bir böceğe dönüşmüş şekilde bulabileceğin bir dünyayı tasvir eder. Ablan sana süt getirir fakat artık sütten nefret ediyorsundur. Kafkaesk, adaletin keyfi ve kaprisli olduğu, tamamen bağlayıcı olsa da, görülemeyen incelikli bir kanun kodunun bir yerlerde var olduğu bir dünyayı tanımlar. Rüyalarımız ve kabuslarımız Kafkaesk olabilir, ancak resmi koruması altında çalıştığım “Özel Amaçlar İçin İngilizce Okulu” gibi bürokratik isimler de ağır basabilir. Biri parti üyesi iki dekan altında hizmet etmiş olmam, yaşlı Franz'ın gülüp geçeceği bir şey gibi görünüyordu.
Kafka hem bir birey olarak hem de bir yazar olarak komikti bu yüzden Kafkaesk bir durum komik olabilir. Bir keresinde Pekin'deki en yeni küçük bira fabrikasını bulmaya çalışırken labirent gibi bir hutongda kayboldum, bana rehberlik edecek bir akıllı telefon olmadan bir saatten uzun bir süre boyunca tamamen ayık bir şekilde yürüdüm. Gerçekten kaybolmuştum ama gideceğim yer muhtemelen en kestirme yoldan sadece bir blok ötedeydi. Dava’dan (The Trial) Joseph K.'nin tavan arasında mahkeme salonunu bulması ya da "The Burrow" da ki köstebeğin bilinmeyen bir sona doğru kazıp pençelemesi gibi, Kafka'nın çalışmalarında labirentler yaygındır. Size çok zararı yoksa, bürokrasi de komik olabilir. ÇHC'de, uygun belgelendirme için fetişizm (kırmızı mühürlü) o kadar baskındır ki, bununla başa çıkmanın en iyi yolu, kısaca, gülmek, tekrar sıraya girmek ve sanki ölüm cezanızı hafifletmiş gibi bir kesinlikle sağlık kayıtlarınızı ya da seyahat vizenizi tarayan memurun katı yüzünü not almaktır. Sonra her yerde o kadar da komik olmayan güvenlik kameraları ve bu günlerde, sosyal kredi puanlarını tablo haline getirmek için kullanılan yüz tanıma yazılımı var. Bu tür şeyler daha doğru bir şekilde Orwellyen olarak tanımlanabilir ama George’dan önce Franz vardı. Big Brother’dan önce Joseph K.’yi belirsiz suçlardan yargılandığı belirsiz bir mahkemeye koyan İşler Komitesi vardı.
Komik olmayan bir başka şey: Birinci kattaki dairemizin penceresini kaplayan metal ızgara, bir yangında çıkışı imkânsız hale getiriyordu. O kadar Kafkavariydi ki, daha yüksek bir kata taşınana kadar Amerikanlar gibi sızlandık.
Birçok saçma tabeladan biri
Marketlerde son derece sıkılmış görünen ve sadece bir polis devletinde yaşadığımı hatırlatmak için varmış gibi görünen güvenlik görevlileri vardı. Pekin Hayvanat Bahçesi gerçeküstü olacak kadar kötüydü. Kirli, sıkışık kaplan kafesinden köşeyi dönerken, bir yanım kafeste açlıktan ölmek üzere olan bir adamı görmeyi umarak Kafka’nın açlık sanatçısını düşünürdüm.
Yasak Şehir'i düşünün. Bir kişi, şehrin girişinde asılı duran dev Mao Zedung portresini tahrif ederse, o mankafa sadece uzun bir süre hapse atılmakla kalmaz, aynı zamanda mahzenden yaklaşık üç dakika içinde yepyeni bir yedek portre çıkarılır. Bu bir Kafkan gelişmesidir.
Sınıfta, gezegendeki en zeki yirmi yaşındaki çocuklardan bazılarını eğitirken, toplum içinde söyleyebileceğim ve söyleyemeyeceğim şeylerin kesinlikle farkındaydım. Üç T -Tibet, Tayvan, Tiananmen- yasaktı. Öğrettiğim her bölümde, şaşmaz derecede tatlı olan, ancak “Mao Zedung at dışkısı yemiş ve beğenmiş!” veya “Xi Jinping Ayı Winnie’ye (Winnie the Pooh) benziyor ve şaka yapmıyorum!” gibi şeyler söylersem beni ispiyonlamak için üzerinde baskı hissedecek bir sınıf gözetmeni vardı.
Birçok yazar gibi, kendimi bir sürü projenin olduğu ama bunların yeterli gelmediği dönemlerden birinde buldum. O inatçı eski beysbol romanını mı revize etmeliyim yoksa yeni bir şey mi yazmalıyım? Peki ya bana sürekli kur yapan yan projeleri ne yapmalıyım? (“Likidite” veya “ölçeklenebilir” gibi kelimeleri kullandığınız normal işleri olanlar için yazar olmak, yenilemeyi planladığınız büyük bir Viktorya evinde yaşamak gibidir. Projelerin sonu gelmez. Lanet şeyi bitirmek ve kafayı yemek, bir el yazması satıp kitabınızı rafta görmekle eşdeğerdir.)
Kendimi günde belli bir sayıda sayfa yazmaya zorladım. Ve bir öğlen, tozlu beyaz ofisimde bir şeyler karalamak için otururken yabancı bir profesörün devlete karşı tanımlanmamış suçlardan dolayı gizli polis tarafından kaçırıldığı bir hikâye hayal ettim. Bir satır yazdım ve “Kahretsin, bu bir roman!” diye düşündüm. Ofisimin bir hapishane ya da en azından baraka gibi hissettirmesi bir tesadüf değildi. Gri masa, gri dosya dolabı, parçalanmış duvarlar, pencerelerde parmaklıklar. Bir zamanlar Mao’nun Çin’inde öğretim üyeleri için yatakhane olarak hizmet veren bir binanın 5. katındaki konforsuz bir odaydı.
Açık hava gıda marketi
Karım ve kızım uzun Çin Yeni Yılı tatilinde eyaletlere geri döndüğünde, apartman daireme kapandım ve elime kramp girene kadar günde sekiz saat boyunca el yazısıyla bir şeyler yazdım ve geceleri Kafka’nın hikayelerini, parçalarını, günlüklerini, okuyabildiğim her şeyi okudum. Bir gün molamda kampüs kitabevine gittim ve Ka Fu Ka tarafından yazılmış birkaç usta kitabının Çince olarak mevcut olduğunu gördüm. Bu beni çok sevindirmişti, “Çin Seddi” (The Great Wall of China) adlı bir hikâye yazdığını unutmuştum ve bu beni biraz daha sevindirmişti. Şaşırmıştım -ama daha sonra bir sürü kitabının çevrildiğini gördüğüme hiç de şaşırmamıştım. Kafka’nın Çin’de popüler olması mantıklı gelmişti. Böylesine Kafkaesk bir yerde, çalışmalarının insanlara endişeleri için bir çıkış yolu sağladığını düşündüm. Bir Çin vatandaşı olarak, Xin Jiang bölgesindeki Müslümanların toplu hapsedilmesine karşı çıkmasanız iyi olur, ancak Ceza Sömürgesi’nin (In the Penal Colony) merkezinde, mahkûmun çıplak sırtına "Üstlerinizi Onurlandırın" kelimesini kazıyan korkunç işkence aracına duyduğunuz dehşeti ifade edebilirsiniz.
Hikayem, mahkumların, mahkûm arkadaşlarından birinin infazını gerçekleştirmeye zorlandığı bir Çin hapishanesinde tek Batılı olarak kaybolan yalnız bir göçmenin hikayesi haline geldi. Kafka gibi, benim karakterim de yabancı dillere ilgi duyuyor ama samimiyetle ilgili sorunları var. Bir süre, Çincesi mükemmel olmasına rağmen diğer mahkumlarla konuşmuyor. Yazma ihtiyacına kafayı takmış biri olarak, hapishanede hiçbir sanat eserine izin verilmediği gerçeğiyle iki misli cezalandırıldığını hissediyor ve ne zaman herhangi bir edebi düşüncesi olsa, bir gardiyan bambu bir üvendire ile onun kaburgalarına vuruyor. Hücresinde korkunç şeyler yapan, bilinmeyen şeyler yapan adamlar ve gerçekten masum olan adamlar var. Gardiyanlar işlerini yapmak için aylak aylak dolaşabilirler ama asla ayrılamazlar.
Kampüsün yakınındaki meyve ve sebze pazarı
İlk satırı yazdıktan yedi yıl sonra K: A Novel yuvasından çıktı ve yayınlandı. Bu roman beni ünlü yapmayabilir ama onunla gurur duyuyorum. Ülkeyi terk etme düşüncesinin her zamankinden daha değerli ve daha az mümkün olduğu bu günlerde, kitabı rastgele bir paragrafla açmak ve Çin'deki sahneyi çağrıştıran yeri hatırlamak iyi oluyor. Çin Seddi’nde bir siper. Hareketli bir metro terminali. Yellow Mountain’a doğru taş bir yol. Pekin'de, cırcır böceklerinin küçük kafeslerde birbirleriyle savaştığı bir evcil hayvan pazarı. Tekrar seyahat ediyormuş gibi hissettiriyor. Turist devam ediyor.
Kurgu dalında Tobias Wolff Ödülü sahibi olan Ted O’Connell’in çalışması Black Warrior Review, Puerto Del Sol ve Third Coast gibi yapımlarda yer aldı, ayrıca Hooked On the Outdoors dergisi ve In the Grove için gazete yazıları yazdı. Oregon Üniversitesi'nden bir MFA'ya (Güzel Sanatlar Yüksek Lisansı) sahiptir ve Pekin Yabancı Çalışmalar Üniversitesi'nde iki kez misafir profesör olarak görev yapmıştır. K: A Novel, 2020 yılının mayıs ayında Santa Fe Yazarlar Projesi tarafından yayınlandı.
Kaynak: https://www.literarytraveler.com/articles/kafka-in-china/